bildirgec.org

çelişki hakkında tüm yazılar

Dünya Hangi Vücutta Dile Geldi?

UVERCANKi | 01 May 2004 18:56

“olmak yada olmamak”

Bu sözün sahibini sanırım yazmaya gerek yok. Bir söyleşide, Ahmet Altan’a yazarlığı hakkında soru soruluyor ve Altan onlara “bir tarafa Dünyanın tüm mücevherlerini, diğer tarafa ise shakespeare’in bu sözünü koyun. Şimdi size sorsalar, hangisine sahip olmak isterdiniz? “to be or not to be”yi yazan mı, yoksa bu mücevherlere sahip olan mı?”.

Sanırım sözün vücut bulduğu bir yaşam sürmek servetlerin en büyüğüdür. (En amansız serüvenler değil midir ki sözler, kişiyi peşinden sürüklemesin) Çünkü gerçeğin dile gelişidir söz. Öyle ya… En nadide çiçekten tutunda, toprak denilen kuyumcunun işlediği elmasa varana dek mevcudiyetini söze borçlu olmasın.

2 go or not 2 go

WeaponX-hafif | 03 April 2003 12:13

İçim içim yemekte sevgili günlük. Elimde bir fırsat var. New York’da bankacılık yapma fırsatı. İyi bir referans, CV’mde süper görüntü, hayal şehir.

Ama ben bir yandan amerikan karşıtıyım. Ama diğer taraftan amerikan okulu eğitimliyim. Anti-Amerikanım ama master tezim Amerikan kontrterör politikaları. Her tarafım çelişki.

Çelişkilerim:

  • Karakalem yeteneğim var. Sanatsal faaliyetler ilgimi çeker. Mimari objeler, binalar, maketlere saatlerce bakarım. Ama ben bir ekonomistim. Bankacıyım. İyi halt ettim.

  • Amerika karşıtıyım. Amerikan politikası karşıtıyım. Ama bir yandan da Machiavelli’ciyim. Realpolitikçi olunca Amerikan politikasını kabullenmem gerekirdi.

  • Örümcek Adam’la okumayı öğrendim. New York siluetli panellerle büyüdüm. Hayallerimin şehirydi. İstanbul dışında yaşayacağım tek yerdi. Gittim gördüm. Ve hiç sevmedim. Ne doğal bir güzellik var ne de insanı entellektüel. Kaba, terbiyesiz, adapsız, kro.

  • Buralarda yalnızım. Bir ilişkiye başlayamıyorum. Fırsat bu fırsat, kaçayım diyorum. Ama çevremi bırakamıyorum.

  • Ciddiyetsiz bir konu da olsa araba kullanmayı ve hızı seviyorum. Ben Amerika’da deliririm herhalde. 1 ay araba kullanmamıştım da elim titremişti 1 kez.

  • Aikido Dojomu bırakmak istemiyorum. Ama yeni ufuklar arıyorum.

  • Özgürlük düşkünüyüm. Ama asla ailemden ayrı yaşamadım ya da yatılı olmadım.

  • Fırsatları seviyorum ama bu ülkede çevrem sayesinde çok iş kotarıyorum. Orda “0” olacağım. Yemiyor pek.

  • Kirâya nasıl para yetiştireceğim. Queens’de bile 1 oda 1 salon $800.

  • Ben pazarda 3 kilo meyve almayı sevenlerdenim. Orda ne yapacağım? 1 adet elma mı alacağım?

  • Can boğazdan gelir. O memlekette her şey hormonlu. Ben sütleri bile tadına göre ayrıştırıyorum burda. Nerde o lezzet, o zevk Amerika’da

  • A, bir de askerlik var! Bedelli desen yalan. Ben bedelli istemiyorum zaten. Gideceğim. Yok gidemem, sülale ayağa kalktı “otur yerinde sana bu kadar emek verildi, para döküldü”. Ama benim ne farkım var başkalarından? Gerçi eğitim zaiyatına kurban gitmek de var işin içinde.

  • Vesaire…

  • Labirent

    ELOY | 25 September 2002 20:54

    Klasik, klişe, sıradan lanetli bir labirent. Yaşam!

    Çabalıyorum işte boşu boşuna! Her zaman istediğim, hiç bir zaman olamadığımdı… ve zamanın realitesi ne kadar kaçsama ensemde oldu hep.. hep sıkıştım aşk’la dosktluk arasında. Seni Seviyorum demek hep zor geldi. Olmayacak kılıklara girdim durdum.

    Saplantılarım oldu çoğu zaman, birde amaçlarım. Ama bu amaçlar diğerlerine hep saçma geldi. – hayal, ütopya… ama hepsi pembeydi… – Klasiktir bir şey çıkar karşına son sürat gidiyorken, frenlersin. Mecbusundur. Çünkü onu öldürmek istemezsin… ama nerden bile bilirsin ki onun daha sonra seni öldürebileceğini…

    Tanıdıklarım, isteklerim, çevrem ve hayallerim hep çakıştı durdu. Dünyayı taşımak istedim… Dünyayı taşımak olanaksız mı?.. Hiç denemedik ki!..

    Dostlarım oldu bir de, ama bunlar gerçek olanlarıydı, sadece sandıklarımda vardı… Şimdi bir daha düşünüyorumda hayat bir labirent değil mi?..

    Dostoyevski haklı mı acaba ?

    her_kimse-hafif | 17 July 2002 08:04

    İnsan Tanrı olabilir mi?

    Neden mi? Yazdıkları şeyler bazı kişileri konuştururlar, ya birinci ağızdan ya da dışarıdan üçüncü bir gözle. Ama sonuçta bütün o yazılanlar, kişilerin konuştuğu her şey, geçen bütün olaylar bir kişiye aittir, yazara. Fikirler çatışır, düşünceler birbirine karışır ama sonuçta bunu bir tek beyin üretmiştir. Bu çelişki midir? Yani o kadar zıt düşünceler üretmek, sonra da bunları ayrı kişilere söyletmek ve sonunda bir senteze ulaşmak. Yazarın hangi düşündüğü şey doğrudur? Okurken bunu hiç düşünmeyiz. Çünkü okuduğumuz yazarın değil, o kitapta geçen kişilerin anlattıklarıdır, en azından öyle gelir bize. O kitapta belirtilen en kötü fikirler ve düşüncelerle, en iyi fikir ve düşünceler de yine yazara aittir. Yani en iyiyi de, en kötüyü de yazar düşünür, bir kişi düşünür. Ama bunu karakterlerine söyletir, ilginç değil mi? Herneyse, bunu tartışabiliriz tabi.

    Dostoyeski de ilginç bir yazardır. Bana göre ortaya çıkamamış, anlaşılamamış dahilerden birisidir. Bütün kitaplarını okudum. Hangi ruh hallerinde bu kitapları yazdığını çok anlıyorum ve biliyorum. Dostoyeski der ki, madem ki insanlara can vermeye ve can almaya yetkili olan tek kişi Tanrı’dır, o zaman kendi canını kendisi alan bir kişi de Tanrı’dır. Tahmin edebileceğiniz gibi ihtihar etmekten söz ediyor. Peki sizce nasıldır? Dostoyeski haklı mı? Düşününce mantıklı gelmiyor mu size de. Bana geliyor. Peki neden insanlar Tanrı olmak istemiyorlar, işte sorun burada bence. Tanrı olmak kolay mıdır? Bunu denemek isteyen birçok insanın görüntülerini izlemişsinizdir. Hiç de kolay görünmüyor değil mi. Yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgide duran insanlar ama yaşama daha yakın olan insanlar. İnsanlar kendi hayatlarına son vermek istemezler çoğu zaman. Sadece hayatlarını rehin alırlar, o rehineyi de hayatlarını değiştirmek için kullanırlar. Çelişki. Ortaya konan kendi hayatlarıdır ama istenen yine kendi hayatlarıdır. Yani şunu demek istiyorum, Tanrı olmak için ölmek isteyen bir kişiye rastlamadım ben daha. Zaten bunu isteyen kişi bunu yapar. Ne köprüye şıkıp şov yapar ne de hapı içtikten sonra sevgilisine telefon eder. Çok mu acımasız oldu bu, sanmıyorum. Dostoyeski de aslında bunu söylemek istiyor zaten. Tanrı’ya başkaldırmak istiyorsan, ona kafa tutmak istiyorsan, onunla eşdeğer olmak için sana sadece bir tek yol öneriliyor, onun yetkisini kullanmak. Sakın kimseyi intihara falan teşvik ettiğimi sanmayın. Zaten ben bu işin teşvikle falan olacağına da inanmıyorum. Hiç kimse şimdiye kadar ‘dolduruşa geldim, o yüzden intihar ediyorum’ diye yazılmış bir not bırakmadı. Bundan sonra da bırakmayacak. Bir deneyin sizde bakalım, yüksek bir yere çıkın, kenarda durun, aşağıya bakın, son adımı atabilecek cesaretiniz var mı? Tabancayı başınıza dayadıktan sonra tetiği çekebilecek cesaretiniz var mı? Yok değil mi. Fark burada işte. Yaşam insanlara verilmiş en büyük armağan. Ya 12 amino-asit tarafından veya Tanrı tarafından, hiç farketmez. Tanrı olmak mı? Karar sizin.