bildirgec.org

blues hakkında tüm yazılar

YAVUZ’UN ÖLÜMÜ

cellatlina | 02 November 2010 11:21

Yavuz Çetin Türkiye’nin en iyi gitaristlerinden biriydi. Bugün bırakın blues gitaristlerini, doğru düzgün solo atabilecek gitaristlerin bile Türkiye’deki azlığını ve hatta belki de çoğu şehirde yokluğunu düşünürsek, onlarca sene önce Yavuz Çetin (Altın Çocuk)’in bu memleketteki değerini algılayabiliriz.

Yavuz Çetin, 1970 yılında Samsun’da doğdu; eğer bugün hâlâ yaşıyor olsaydı 40 yaşlarında olacaktı. Çocukluğunu Türkiye’nin çeşitli yerlerinde geçirdi, bunun sebebi babasının mesleğiydi: gazetecilik. İlk önce cura ile sonra bağlama ile daha sonra da elektro gitar ile tanıştı. Bana kalırsa doğmadan önce tanışmışlardı zaten onlar; fakat bu dünyadaki müzik serüveni işte bu sayede devam etti.

Blues’un Doğuşu

gkncvs | 05 July 2010 11:29

Blues tarihi, 17. yüzyıldan itibaren Kuzey Amerika kolonilerine Afrika’dan ilk kölelerin getirilmesiyle başladı ve ABD’nin siyasi ve toplumsal tarihi ile şekillendi. Bu yüzden de blues’un ortaya çıktığı toprakların sosyal ve tarihi arka planını da içine alan genel bir bakış, blues’u daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Zaten blues’u teknik müzik terimleriyle anlatmaya çalışmak ve sıradan bir müzik türü olarak görmek, bu müziği yaratan insanlara yapılmış en büyük haksızlık olur.

Kuzeyin sanayileşmiş eyaletlerine karşın, büyük tarım arazilerine sahip güney eyaletlerinde artan işgücü talebi, köle ticaretinin merkezinin bu eyaletler olmasını sağladı. Güneyli toprak sahipleri için ucuz işgücü demek olan köleler ekonomik gelişmenin vazgeçilmez unsuru olarak görülüyordu.

Hindi Zahra

buddhala | 22 May 2010 14:35

Fas’ ta doğan berberi bir hatun… kaşlarının ortasında kırmızı bir beni yok, genelde hep gözlüklü (elinde sigara) röportaj veren ve kayıttaymış gibi ciddiyetle ve hatasız canlı, cansız her ortamda mikrofon uzatıldığında şarkı söyleyen bir sanatçı… annesi ev hanımı olmasına rağmen, çocukluğunu geçirdiği bölgede sanatla içiiçe olan bir kadın ve babasının kolluk kuvvetlerinde yer olması, ona olumsuz bir yönde etki etmemiş. Hindi Zahra’ nın hayatını en çok etkileyen şahıslar müzisyen olan amcaları gibi görünüyor, yani İsveçli bilim adamları yumurta testiyle colgate-i test etmeyi bıraksalar bu sounca varabilirler. Çölün ortasında yapılan bir bluestan, rock müzik ilginç gelebilir ama “No One Knows About Persian Cats” adlı filme göz atmanızı isterim. (Kaplumbağalar da Uçar filminin yönetmeninin diğer filmi)

Hindi Zahra Paris’ te babasının yanına katılır, belki kırılma noktası bu hayatında, ya da ben “hayat hikayelerinde hep öyle birşey olmalı” takıntısı yüzünden Hindi Zahra’ ya öyle bir yol çiziyorum. Neyse 18 yaşında okulu bırakır, Louvre’ de ilk işini kapar. Aslında sanatla ilk karşılaşması böyle olur. Açıkçası Louvre’ de yaşayıp sanatla karşılaşmayanlara başka bir yakıştırma yapabilirim. O kadar da değişik birşey değilmiş be!

Tabi resim ve müzikle haşır neşir olmuş bu güzel sesli hatun… gittikçe müzikten yana kendini daha yaratıcı ve tanımlar olmuş, yani o sıralarda ev arkadaşımdı biliyorum, barda çalışıp, geceleri melankolik şarkı sözleri ve ritimler, melodiler, mırıldanmalar… Hindi Zahra’ yı özel kılan en önemli şey belli bir şarkıda Berbericeden söylerken İngilizce’ ye geçtiğinde ayırt edememeniz. Daha doğrusu uğraşıyorsunuz bile bu duruma. Çünkü yaptığı şey, evrenselliği yakalayabilmiş olması, kapitalist gelecek ama, “Think local, act global!” Zahra, sesiyle derdini anlatıyor ve öğretseniz her dilde söyleyecekmiş gibi aynı hüznü, arkadaşını ya da şehveti… sevgilisi onu sadece kendi dilinde terk etmiş ama Zahra sesiyle ona gereken cevabı vermiş bile. Hatta “Music” ile her erkeği-kadını dans ettirecek bir enerjiyi de yaratmış ve “Kiss&thrills” ile birbirine aşık etmiş, ardından “Don’t forget” ile birbirilerini unutmamalarını öğütlemiş. “Stand up” ile -ne senin annen olacak kadar büyüğüm, ne de kız kardeşin olacak kadar küçüğüm, sadece kadının olmak istiyorum- diyerek isyan etmiş. Haklı kadın canım, burdan kendisine paravanın arkasından sesleniyorum, “I’ m your man!”

Hindi Zahra’ yı böyle farklı etnik kimlikleri, tarzları sonuna -o ya da -lic getirerek profesyonel şekilde anlatmak değil amacım. (afro-american blah blah blah) Albümünü alın, bir kez dinleyin. Geriye dönüp baktığınızda, albümü bir kez aldığınızı ama bin kez dinlediğinizi göreceksiniz. Ben her tadı aldım bu albümden; chill, indie, blues, rock&roll, etnik ve kendisini daha çok yakın hissettiği jazz. Ben konser kayıtlarındaki doğaçlamalarında 60lardaki-70lerdeki kadın vokallerin ruhunu görsem de, kahinler Billie Holliday konusunda diretiyor.

müzisyenlerin ilgisini çekecek bir sayfa…

biSGen | 20 April 2010 12:20

birkaç akor da olsa gitarla çalabiliyorsunuz, biraz da nota biliyorsunuz, hatta ufak ufak beste çalışmaları da mı yapıyorsunuz. üzerinde çalıştığınız şarkının değişik varyasyonlarını merak etmez misiniz? Şu sayfa ilginizi çekecektir o halde. daha girişte neyi / nasıl yapmanız gerektiği basit bir animasyonla anlatılmış. gerisi sizin yaratıcılığınıza kalmış artık…
…………………………….
basit olarak da olsa kısaca anlatayım yine de;
önce akorları yazalım, basit bir ispanyol kalıbı olsun. Am, G, F, E7, Am…

bu akorları sol üstteki ( score ) yere yazmak için önce ilgili ölçü/mezur’u seçili hale getiriyor ardından yan tarafta akor şifrelerinin olduğu yere ( chord ) tıklıyoruz.

ardından hemen altta mixer yazan yerden tercih ettiğimiz çalgı gruplarını etkin hale getiriyoruz.

Son olarak da Sound yazan yerden eşlik tarz/stil seçiyor ve dinliyoruz.

m7b5 ve dokuzlu akorları ben bulamadım. oLsa daha bir güzel olurdu.
bu arada tempoyu mixer bölümünden değiştirebilirsiniz. transpoze yapmak için de chord bölümünde “Key” yazan yeri kullanılıyor. Transpoze yapmayı bilmiyorum diyenler buradan faydalanabilir.

Bir tutku; Armonika

massay | 12 January 2010 12:23

Hiç kuşkusuz, 60’ların gençliğinin kalbini çalan, “Love Me Do”adlı parçalarında Beatles üyelerine eşlik eden o büyülü armonikanın sesidir.

Parça, tüm dünyada yıllarca fırtına gibi esip, yeni kuşaklara yepyeni bir yaşam tarzının kapılarını açar.

Hem duygulu, hem de oynak bir havası vardır “Love me Do” nun; kabuğunu kırarak kurulu düzeni reddeden gençliğin milli marşı olmuştur adeta…

Çok sevilmiştir; tıpkı, kendinden bir kuşak önceki neslin “Peg o’My Heart” ı sevdiği gibi…

1947-48’lerde “Peg o’My Heart” 20 milyon 45’lik satar.

Parça, “Harmonicats” (Armonikedileri adlı bir trio tarafından seslendirilir. (tri’o italyanca 3’lü anlamında.)

Üç kişilik bu grup, ağız armonikalarıyla harikalar yaratır, milyonlarca amerikalıyı bu enstrümanla büyüler.

Bu öylesine güçlü bir büyüdür ki, herkes birer armonika satın alır ve bu küçük, parlak gümüş rengi oyuncağın içinde sesin saklı olduğu yeri keşfetmek için uğraşır durur.

Tracy Chapman

Osman Ozturk | 20 October 2009 13:55

Issız bir adaya düşseniz yanınıza alacagınız üç sey ne olurdu 🙂
Sizi bilmem ama benim alacaklarımdan birisi kesinlikle Tracy Chapman olurdu dostlar.
Müzik dünyasının idol’lerinden (bana göre öyle) birisi haline gelmiş bu sanatcıyı dinleme şansınız olmadıysa,ya gittikce kalitesi düşen blues müzik’lere Çok takılıp Tracy Chapman’ı arada kaynattınız,yada belkide böyle bir sanatcı’dan hiç haberiniz olmadı.

Müziğin Eski Tanrıları, ‘Layla’ ve ‘One More Cup of Coffee’

absynthe | 07 September 2009 15:06

‘Wonderful Tonight’ı ilk dinlediğimde harika bir aşk şarkısı olduğunu düşünmüştüm. Aslında şarkı sözleri gayet basitti; kelime oyunları yoktu, herhangi biri yorumlasa bu şarkıyı böyle hissetmeyeceğimden emindim. Aşk, Eric Clapton’ın yorumundaydı, nasıl hissediyorsa öyle söylüyor olmalıydı. İşte bu yüzden harika bir şarkıydı ‘Wonderful Tonight’.

İnternette küçük bir arama sonunda Clapton’ın şarkıyı eşi için yazmış olduğunu öğrendim ve en az onun kadar güzel bir şarkısı daha çıktı karşıma: Layla. Clapton şarkıyı eşiyle evlenmeden önce yazmış, Leyla ve Mecnun’un hikâyesinden etkilenerek. O zamanlar eşi Pattie Boyd, yakın arkadaşı George Harrison’ın eşiymiş. Harrison’la sorunlar yaşadığı için Clapton’dan yardım istemiş Boyd, ne var ki Clapton ona âşık olmuş. Şarkı dinlendiği an içine girilen duyguyu Pattie Boyd da çok iyi hissetmiş olmalı ki şöyle diyor: ‘O öyle inanılmaz bir müzisyen ki duygularını müziğe dinleyicilerin içgüdüsel olarak hissedebileceği şekilde koymayı başarıyor.’ Bu herkesin sahip olabileceği türden bi yetenek değildir sanırım. En azından ben çok az rastladım dinlendiği anda sizi o duygunun içine alabilen şarkılara. Nitekim onu sevenler de ona ‘Tanrı’ lakabını takmışlar.

Sessiz Beatle: George Harrison

absynthe | 14 July 2009 11:56

Selam! Benim adım George ve ben gitar çalıyorum!

Efsanevi The Beatles grubunun gitaristi olan, birçok unutulmaz şarkı bestelemiş olan George Harrison (1943-2001) John Lennon ve Paul McCartney’e nazaran baterist Ringo Starr ile gölgede kalmış olan bir Beatles üyesi. 14 yaşında tanıştığı Paul McCartney ile doğduğu yer olan Liverpool’da müzik hayatına başladı. 16 yaşında Beatles üyeleriyle takılmaya ve onlarla çalmaya başlamıştı bile, ama Lennon ve diğerleri ona çocuk gözüyle bakıyorlardı. 20 yaşına geldiğinde, 1963’te The Beatles grubunun bir üyesi oldu ve böylelikle uluslararası bir üne ulaştı. Ama hiçbir zaman kendini Beatles’ın tam içinde hissedemedi. “Sessiz Beatle” olarak da bilinirdi.1 yıl içinde 2 single çıkaran Beatles bir anda tabiri caizse çılgın bir şöhrete kavuşmuştu, beatlemania olarak da bilinen fenomen başlamıştı. George Harrison da genç kızlar arasında çok popülerdi, 21. yaş gününde 30.000 hediye ve kart almıştı.

pattie boyd&george harrison
pattie boyd&george harrison

1964’te Amerika’ya olan yolculuklarını anlatan A Hard Day’s Night adlı filmi çektiler (ki Beatles’ın en iyi filmlerinden biridir) ve Harrison gelecekteki eşi Pattie Boyd ile bu film vasıtasıyla tanıştı. Amerika’daki konserleri de harika geçmişti ve Beatles artık dünyaca ünlüydü.

Bir garip tur

macburen | 17 June 2009 23:00

Adamları çok kıskandım. Metin ve Fikret diye 2 tip New York’tan başlayıp Chicagoda son bulan bir blues turuna çıkmışlar. Araba ile geziyolar boyna. Bir ilginç tarafı da gittikleri yerlerde millete rakı denetiyorlar, bir de burdan yakın:) Videolar resimler filan da koymuşlar namussuzlar.
………