bildirgec.org

babil hakkında tüm yazılar

Babel (2006)

queennothing | 19 June 2009 18:00

Amores Perros” ve “21 Grams” gibi başarılı yapımların Meksika asıllı yönetmeni Alejandro González Iñárritu‘nun 2006 yapımı filmi “Babel“, tıpkı diğer filmleri gibi, hikaye içinde hikaye barındıran etkileyici bir drama.
Richard ve Susan, iki çocuklu bir çifttir. Diğer çocukları olan Sammy, hayatını kaybettikten sonra bunalıma giren Susan, Richard’la katıldıkları bir tur sırasında, vurulur. Amerika’dan, Fas’a uzanan turda, otobüsün cam tarafında oturan Susan, nerden geldiği belli olmayan bir kurşunla, omzundan yaralanır. Otobüs durdurulur, en yakın köye gidilir. Kan kaybeden Susan’ın yarası, ilkel yöntemlerle dikilse de, genç kadının kanaması ölümcüldür. Elçiliği arayan Richard, acil ambulans gönderilmesini talep eder. Karısını kaybetme ihtimali, genç adamın daha da gerilmesine neden olurken, otobüsten inen turistler, aracın daha fazla bekletilemeyeceğini söyleyerek, genç adamın baskı içinde, iki arada kalmasına neden olur. Babil’deki sınırlı imkanlarla Richard, karısını kurtarmak için elinden geleni yapacaktır.

Ahmed ile kardeşi Yussef, babasıonın fazla fazla para dökerek satın aldığı tüfekle tepelere çıkarak, çakal avına gider. İyi bir nişancı olduğunu iddia eden küçük Yussef, bunu abisine kanıtlamak için metrelerce öteden gelen otobüse ateş eder. Amerikalı turistleri taşıyan otobüste, cam kenarında oturan genç bir kadın vurulur. İki kardeş, artık resmen ‘suçlu’dur.

Hafta: Gereksiz Birim

kapuska | 14 July 2008 10:04

Herhalde herkes ya bir şekilde işini yetiştiremediğinden ya da haftasonu tatilinin kısalığı yüzünden düşünmüştür: bir hafta neden yedi gündür? Niçin sekiz, dokuz, vs. değildir de illa yedidir?

Gün, ay ve yıl kavramlarını açıklamak isterseniz, bunlar astronomik birimlerdir ve fizik ile açıklanabilirler. Yani gün dediğimiz şey Yer’in kendi ekseni etrafındaki dönüşünün süresidir. Benzer şekilde ay Dünya’ya göre Ay’ın, yıl ise Güneş’e göre Yer’in tur süreleridir. Peki bu matematiksel niceliklerle tek ortak paydasının gün olduğu hafta kavramı da ne oluyor ve niye periyodu yedidir?

Ama yedinin serüvenine geçmeden önce hafta kelimesini ve kavramın kendisini de biraz irdelemek lazım. Semantik kökenine baktığımızda, Türkçe’de erken örnekleri 14. yy’a kadar takip edilebilen ‘hafta’ sözcüğü aslında Farsça’da yedi anlamına gelen ‘haft’ (heft okunur) kelimesinden türetilmiştir. Bu sözcüğü de ilk kez Avesta’da, Zerdüşt’ün dörtlüklerini topladığı ve kullandığı Hint-İran diline de adını veren kitapta görürüz (yani nereden bakılsa 3500 yıllık bir sözcüktür).

Bizim coğrafyamızda izi kolay sürülse de batı dünyasında bugün kullanılan ‘week’ kelimesine ulaşılması daha bir çetrefillidir. Kesin olarak bildiğimiz Romalılar’ın yüzyıllarca hafta kavramı olmadan gayet mutlu mesut yaşadıklarıdır. Fakat ne zaman Roma Ordusu 1. yy civarında Zerdüştlüğün bir mezhebi olan Mitraizm’le tanışmış, hafta kavramıyla beraber diğer kültürel öğelerini de benimsemeye başlamıştır. Ancak Romalılar’ın hafta kavramından pek haz aldıkları da söylenemez. Öyle ki bu kavram için kullandıkları kelimeler öylesine ve alelade sözcüklerdir. Bir süre ‘hebdomas (yedi gün)’ (Eski Yunanca hepta-‘dan türetme) bir süre de ‘septimanus (yedi kat)’ (Latince septa-‘dan türetme) demişlerdir. Yeri gelmişken ekleyelim, hafta anlamına gelen ve bugün hala kullanılan Fransızca ‘semaine’ ve İspanyolca ‘semana’ yine septimanustan türetilmişlerdir.

Mitras Rölyefi
Mitras Rölyefi

BAROK BAHÇE DÜZENLEMELERİ

lovesredcloud | 08 May 2008 18:58

Kıta Avrupası ve Yakın Doğu’ya ait bahçelerdeki işlevsel düşüncenin estetik kaygıya geçişi ve bunun getirdiği kültürler arası sıçrayış M.Ö 3. bin yıla kadar dayanmaktadır. Sümerlilerin mitolojik kralı Gılgameş eski Babilon’da bahçeler ve meyveliklerle süslenmiş, coşturulmuş bir şehri anlatan ilahiler söylermiş.

Bin yıl kadar sonra hemen hemen tüm Mezopotamya kralları, kraliyet bahçelerinde banketler vererek, yaşlı ağaçların gölgeleri altında değerli konuklarını lüks, konfor ve keyif içinde ağırlarlarmış.

müziksiz yaşam mümkün mü?

lovesredcloud | 17 March 2008 16:15

Bu ayki bant dergisinin sayfalarını karıştırırken hayatımızın müzikleri başlığıyla ilgi çekmeye çalışan, albüm tanıtımlarının yer aldığı bir yazıyla karşılaştım. Hızla giriş yazısını okudum. Çünkü heycanlandırmıştı beni başlık. Hayır, müzisyen değildim. Müzik eğitimi almayı aklımın bir ucundan asla ve asla geçirmemiştim. Bir dergiye yazı hazırlamam gerekseydi ya da mesela bir ödev yahut tez konusu olarak üzerime itilseydi böylesi bir başlık, neler yazardım, kimlere vurgu yapardım, diyerek irkildim. Büyük cümleler kurmayı sever ya insan. İster ki çoğu zaman söylediği en noktasını yakalasın. En iyi, en doğru, en mantıklı, en samimi, en…en.
Müziksiz bir hayatı nasıl kabul edebilirdik. Zor olmaz mıydı. Yahut müziksiz bir hayat olabilir miydi ki?
Geçtiğimiz senelerde yayınlanan babil adlı filmdeki Japon sağır genç kız karakteri geldi aklıma bu sorular ardından. Genç kız ve arkadaşları, gittikleri tekno müzikler çalan bar ve gençlerin kendilerinden geçerek dans ettikleri sahne. Hiç tereddütsüzdü dans anları kız karakterin. Diğer yandan, olayı daha iyi pekiştirelim diye filmdeki sesler susturulmuş koca bir sessizlik hakim olmuştu sinema salonuna. O ani sessizlik irkiltmiş düşündürtmüştü bazılarımızı.
Müzik olmasa da insanın iç sesinin varlığını fark ettirtiyordu o sessizlik.
Evet, herkesin yeteneği başka noktalarda başka alanlarda. Bu iç sesi dönüştürebilen insanlar müzisyenler. Bu içler ses bazen öylesi dolu dolu öylesi cıvıl cıvıl ve renkli oluyorlar ki. Bazense hüzünlü ve melankolik.
Ve bir gün yaratıcısından çıkıp öylesi geliveriyor ve hayatımızı kuşatıyorlar işte. Hani o olmazsa hayat artık eskisi kadar kolay akmayacakmış, artık hiç birşey eski gibi olmayacakmış gibi. Anılarımız oluyorlar, anılarımıza yerleşiyorlar, anılarımızı hatırlatıyorlar.

Nephilim I, Akaitlerin sakladıkları

admin | 31 March 2007 08:39

Yazıya başlamadan önce belirtmeliyim ki; bu yazıda ele alınan, sadece bir teori olmasına rağmen, kaynakça ve destekleyici unsurlar olarak kullanılan parantezler içindeki referanslar, gerçek kaynaklardan alıntıdır.


“Sons of God Marry Daughters of Men” From: wels.net

"Ve onlar, kuşlarla, ve canavarlarla, ve sürüngenlerle, ve balıklarla günah işlemeye başladılar, ve birbirlerinin etini tüketmeye, ve kanlarını içmeye. Sonra dünya kanunsuzları itham etti."

MARDUK Nedir

ashlim | 04 March 2007 20:56

Marduk, 36 milyar km. uzaklıkta olup, 3661 yılda bir dönerek dünyaya yakın geçiş yaptığı varsayılan gaz gezegen. İsmini Babil tanrılarının kralı Marduk’tan alır.

Sümer yazıtlarında bu gezegene Geçiş Gezegeni anlamına gelen Nibiru denir. Babil astronomları ise ona, güçlü tanrıları Marduk’un adını verdi. Mısır belgelerinde Milyonlarca Yılın Gezegeni diye geçiyor. Gezegenin neden olduğu en büyük felaketin 13.000 yıl önceki Nuh Tufanı olduğu söylenmektedir. Son yörünge geçişini, MÖ 1649’da yapan gök cismi, Thera yanardağının patlamasını da içeren bir dizi doğal âfete neden olmuş, Mısır’dan Çıkış mitlerine esin kaynağı oluşturmuş, yakındoğu başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde siyasi ve sosyal dengeleri altüst etmiştir.DEVAMI

4 bin yıldır yeni yıl kutlanıyor

2006 | 31 December 2006 16:03

Yeni yıl hakkında merak ettiklerinize yer verilmiş olan ntvmsnbc kaynaklı güzel bir yazı.

Kısa bir alıntı yapacak olursak:

Yeni yıl her zaman 31 Aralık gecesi kutlanan bir şey olmadı. İlk yeni yıl kutlamaları eski Babilliler’e, yaklaşık 4 bin yıl öncesine dayanır. Milattan önce 2000 yılı civarında Babilliler, yeni yılın İlk Ay ile başladığını düşünürlerdi. Bahar’ın ilk gününden sonra kutlamalar yapılırdı. Baharın başlangıcı, mantıken insanlara yeni bir yıla girildiğini düşündürüyordu. Sonuçta ilkbahar doğanın uyandığı, hayat bulduğu, çiçeklerin açtığı mevsimdi. 1 Ocak ise böyle tarımsal ya da astronomik bir olaya denk düşmüyordu. Babilliler’in yeni yıl kutlamaları tam on bir gün sürüyordu. Her günün ayrı bir kutlanış biçimi vardı. Bugünkü yeni yıl kutlamalarını sönük bırakacak bir coşkuyla geçiyordu bu on bir günlük festival. Her gün ayrı etkinlikler düzenleniyor, halk sokaklarda kutlamalar yapıyordu.

Starmetre 2006

Sonrisa | 26 December 2006 11:02

Kaptan Jack Sparrow (Johnny Depp)
Kaptan Jack Sparrow (Johnny Depp)

Oscar 2007‘ye yaklaşırken alanında ilk sırada yer alan imdb.com sitesi 42 milyondan fazla üyesinin yapmış oldukları aramalara göre belirlenen yılın starmetresini yayınladı. Bu sene Da Vinci Şifresi‘nde rol alan ve geçen yıl aynı listede 24. olan Tom Hanks bu sene 20. sırada kendine yer bulurken, Karayip Korsanları‘nın Elizabeth’i, Aşk ve Gurur‘daki performansıyla (ki orada da Elizabeth rolündeydi) sürpriz bir Oscar adaylığı alan Keira Knightley 6. sırada. Tom Cruise 8. sırada yer alırken, Babil ile yılı geçiren Brad Pitt 4. sırada. Listenin 1 numarası ise geçen yıl olduğu gibi Johnny Depp. Her ne kadar bu yıl Karayip Korsanları Ölü Adam’ın Sandığı‘ndan başka bir filmde rol almamış olsa bile bu sonuç Depp’in gündemden düşmediğini gösteriyor.

Biraya mikroskopla bakmak ister misiniz?

neandertal | 10 July 2006 09:35

İnsanlık, bira mayalamaya başlayalı neredeyse sekiz bin yıl geçmiş.Bulunan eski dökümanlardan biri M.Ö. 6000 yılına ait, bira yapımı anlatan kilden bir tablet. ozamanlar Babil halkı buğday, arpa ve bal kullanarak on altı çeşit bira yapabiliyormuş. ingilizce yazı ve mikroskop resimlerine ulasmak icin burayı tıklayın.