bildirgec.org

aşk meşk hakkında tüm yazılar

Aşk sen her şeye kadirsin derlerse sana sakın inanma tımam mı…

LuCiuS312 | 24 June 2002 21:57

Aşk nasıl bir olagudur ki daha tanışmadım kendisiyle. Evet evet 22 yıllık hayat serüvenimde bana bir kere bile uğramış değildir. Ama hoş bir duygudur tahminimce. Yani varlığını keşfettiğim insanlarda olumlu sonuçlar vermiştir. Peki benimle olan bu temassızlığını nelere borçluyum acaba? Bugüne kadar hoşlaştığım çok kız oldu. Hatta bazıları beni sürükledi. Ama asla kaptıramadı kendine.

Çoğunun beynine, bir kısmının güzelliğine, bir kısmının problemlerine, çok azınınsa var olup olmadığı belli olmayan cazibesine kapıldım. Sonra hepsinde bir dert çıktı. Kiminin beynini sevdim o benimkini sevmedi. Kiminin hoş ama çok boş olduğunu farkettim çabucak. Bazısının ayrıntıları vardı, ama genel olarak sıfırdı. Çok azınınsa cazibesi suda çözünebiliyordu(eferversandı). Ama hiç bir zaman bütün kraterlere amannn kriterlere uyan bir kız çıkmadı karşıma. Bu arada teptiği fırsatların bir kısmı bende hata yapığım imajını uyandırdı uyandırmadı değil. Ama uyku sersemi olarak pek bişi yapamadım. Peki bulursam ne olacak. Hemen evleneceğim. Çok ciddiyim evlilik hayatta kurmak ve sahip olmak istediğim tek kurum. Ve bir çocuk. Kendi çocuğum başkalarınınkini pek sevmem ama kendi çocuğum… Aman allahım ya. Düşünmesi bile çok hoş. Nerdeeenn nereyeee. Ama önce aşk. Sonra bunlar. Çünkü hayatımı birleştirip geri kalanını beraber geçireceğim insan önemli. Vs. Vs. Vs. Ne bielyim yazdım işte bunları. Dur şunu bir çöpçatan sitesine copy-paste ediyim. Bir talip çıkar belki. 😛

Aşk konuşmaktır!

istanbullnet | 11 June 2002 18:21

Aşk birlikte dışarı çıkmak değil, sahiden konuşmaktır!

Henüz tanışıp ruhunu ısıtmakiçin aşk ateşine yaklaşanlara bakın; umulmadık dozda konuşma şehvetiduyarlar. Bazen birbirlerinin sözünü kesecek kadar heyecenlı, bazen kelimelerin arkasına saklanarak gizemli, bazen de çocuksu oyunlarla meraklı davranarak, sürekli konuşurlar.

Aşkın ilk basamaklarındaki bu sonsuz konuşmlar kendini doğru tanıtıp karşısındakini tanımak gayretinin tarihi yoludur.

Ve zaten tanışan iki kişi arasında bu gayret yoksa, hiç kuşkunuz olmasın aşk orada değildir.

Aşkın bu açılış konuşmaları su gibi aktıkça ilişki zenginleşir sözcükler üredikçe ateş çoğalır, sesler kıvrımlandıkça yürek dalgalanır.

Ve sevgililer çok kısa bir zaman içinde kimseye yapmadıkları kadar birbirlerine iç dökmeye başlarlar.

Bu iç dökümünde sadece aşk uğruna alınan yaralar ve sevgi peşinde kaybedilen yılların kırıklığı yer almaz.

Çocukluk günleri ve aileden başlayarak, dostlar, okul yılları ve iş hayatı gibi insanın yüreğindeki bütün tortular ortaya dökülür. Kişiliğin var olmasında iz bırakan bütün anılar bir nevi resmigeçit yapmaya başlar.

Aşk

delimarti-hafif | 30 May 2002 10:52

Bir insanı 10 sene sevebilirmisiniz karşılık beklemeden. ben yapamazdım heralde bunu. adı aşk soyadı umut.

aşkını umut etmiş yıllar boyunca içten içe sevdiği adamın.

İki taraflı düşünüyorum bunu ben. birincisi adı aşk soyadı umut olan için diğer tarafı ise sevilen adam için.

aşk için düşünsenize bu ne zordur yıllar boyunca kafanızda birini seveceksiniz ve ilk aşkınız olacak o sizin, hem acı çekeceksiniz yıllarca aklınıza geldiği zamanlar efkarlanacak ahlanacaksınız sonra bir gün adam karşısına çıkacak aşkın. buradayım yoruldum diyecek artık yalan sevdalardan. bu aşk için ne melem bi şeydir düşünün. kurulmuş hayaller var, hayallerinizde paylaşımlarınız, paylaşımlarınızda farklı tadlar var. ve şimdi adam kalkmış diyorki gel yoruldum.

korkacak aşk, acaba diyecek bunca sevmelere bunca hayallere rağmen korkacak artık yaşda gelince ilişkilerdeki ciddi düşünceler saracak ya olmazsa hele adamla olmazsa bu hayallerinde yarattığı adamıda bozmayacakmı, şimdi ne güzel hayalleri var adamla ilgili, paylaşımları var aklında, ya olmazsa ne olacak ya adam beklediği gibi değilse sarsarsa yüreğini. bi sürü düşünce var aklında aşkın.

fransa\’da aşk

exitmusic | 10 May 2002 16:26

cuma mutluluğu perşembeden gelir derler. yalan tabii, öyle bir şey demezler.

ama benim dün gece başladı heyecanım. sabah, öğle, öğleden sonra hep vardı.

Hava bir kapatıp bir açtıysa da hiç farketmedi. Ayıptır söylemesi nişantaşı civarı da öğlenleyin pek güzeldi. Dondurma bile yedim yani…

ve en güzeli bu saatler aslında.

cuma işten çıkmaya 2 saat kala… Yani henüz hafta sonuna ulaşmamışken.

çünkü ulaştığın zaman, çabuk bitiyor ve tadı o ulaşmaya çabaladığın zamanki kadar güzel olamıyor.

madem herkes bahar dolayısıyla aşk tribinde, hemen ekleyeceğim:

aşk da da böyle değil mi ki sanki…

(Bu arada fransa’da cumaları resmi tatil olmuş artık hep galiba)

şimdi yeniden toparlanmak gerek

sessiz-hafif | 07 May 2002 10:06

Şu günlerde malumunuz sebebten birden hızlı dönmeye başlayan dünyada yapılması gerekenler:

1.dünya ile barışmak gerek,bırakılıp gidilen dostlar ile ağaçlar ve boğaz ile sokak gezmeleri,akşam gezmeleri ile,ada gezintileri ve denizle,memlekete ziyaretlerle,akrablarla falan bile barışmak gerek

2.çiçeklerle donanıp herkese güzellik saçmak gerek…

3.abarttığını düşünenlere aşk anlatmaya çalışmamak nasıl olsa aranıp bulunan dersini çalışıp anlaşılan birşey değil:)

4.artık yeniden iyi olmak be, hasta olmamak işte

5.abartmak ya da belki abartmamak, sadece emin olmak gerek

6.

hayat güzel be günlük hayat çok güzel …

aşk be aşk…

animae | 26 April 2002 05:04

Frederic Beigbeder’in “Aşkın Ömrü Üç Yıldır” adlı kitabından alıntı; “Aşk muhteşem bir felaket, duvara gireceğini bilmek ve gene de gaza basmak, dudaklarında tebessüm kendi yıkımına doğru koşmak, işin bokunun çıkacağı anı merakla beklemek. Aşk programlanmış tek hüsran, insanın yeniden yaşamak istediği tek öngörülebilir mutsuzluktur…”

Copy+paste için özür dilerim ama daha iyi ifade edemezdim 🙂

Bu yüzden yorum yapıp da içine etmicem 😛

aşk be aşk…

animae | 18 April 2002 14:06

Frederic Beigbeder’in “Aşkın Ömrü Üç Yıldır” adlı kitabından alıntı; “Aşk muhteşem bir felaket, duvara gireceğini bilmek ve gene de gaza basmak, dudaklarında tebessüm kendi yıkımına doğru koşmak, işin bokunun çıkacağı anı merakla beklemek. Aşk programlanmış tek hüsran, insanın yeniden yaşamak istediği tek öngörülebilir mutsuzluktur…”

Copy+paste için özür dilerim ama daha iyi ifade edemezdim 🙂

Bu yüzden yorum yapıp da içine etmicem 😛

Sanırım bi özür de bunu önce köşe yazısı olarak yollamaya çalışıp sonra duruma uyanıp -hatta uyandırılıp 😛 – yazıyı günlük olarak koyup arada milleti meşgul ettiğim için 🙂

bi daha olursa ben vurur musunuz? yoksa adam olmıcam bu gidişle 🙂

bahar, aşk ve jazz…

jaded | 02 April 2002 21:00

açıkçası ne oluyorsa, başıma ne geliyorsa ismimden dolayı.. bahar gelecek diye 3 kez düşüp 3 kezde aşık olup durduğum zamanlara muhtelif yaşamım… cemre ya ismim… işte o yüzden… aslında bu yazı günlük standardı taşıyabilir ama sesimi duyun istiyorum…

hayatımın aksak ritimlerinde sadece kendimi yaratmaya çalıştığım heran bana yalnızlık olarak geri dönüyor.. hep böyle düşündüm… toplumdan biraz sıyrılıpta kendi köşeme çekilince tuhaf damgası yedim.. anlaşılmayan bir tarzda… oysa gerçeklik payımı üretiyordum ama değer yargıları sadece benim içimde… hayatı sorgulamadan, anlamadan yaşamaktansa varsın “tuhaf” desinler de asıl tuhaf olanların onlar olduklarını bileyim,sesimi de çıkarmayayım..

okul kantininde resimlerim, beyaz kağıtlarım ve yırtık dosyamla masayla yalnızlığı paylaşıyordum (yine her zamanki gibi) karşımda onu gördüm.. okula ilk geldiğim günlerde dikkatimi çeken ve benim hep sarışın diye takıldığım çocuk… aslında kumral, uzun kıvırcık saçlı.. değişik bi tip hani “tuhaf”.. yürüyüşünden hayat algısının farklı olduğunu sezmiştim… neyse karşımda (karşı masada)oturuyordu.. ben baka baka resmini yapmaya koyuldum, sonra gösterdim ona… değişik bir tepki… ilgilenmedi gibi.. sonra diğer resimlerimi gösterdim.. masama geldi… yalnızlığımla doldurduğum boşluk aniden doldu.. tanıştık… çok tatlı biri olduğuna karar verdim.. müzisyenmiş, jazz seviyomuş ama ona bu soruyu ben sormuştum.. ben de jazz meraklısı ama nick cave ve björk, bob marley le sınırlanmış alanım varken onun saydığı isimlerle sıkı bir jazzcıyla konuştuğumu farkettim… bana kayıtlarını dinletti… bence muhteşemdi.. hissederk belkide benim söylemek istediğim herşeyi söylemişti orda… piyanosunun tınısıyla… bana tuhafmışım gibi davranmadı, dinlemiş gözüküyodu.. anlamışta olabilir..

ben yine aralarında uçuştuğum ve bir türlü yerini bulamadığım kavramlarım arasında kaldım… kendimi ifade edememek belkide ifade bütünlüğümün olmayışı… yoğunlaşma noktamın olmayışı… yada o kadar çok kendimi parçalara bölmem ve bu parçalardan ki hepsi yarım birer birey olmasını beklemek.. ya tek bir ben olacağım yada kendiliksiz, taslaklar halinde bir “cemre”…

kendi ironik paradoksuma dönüşüm yaptım yine… yanlış anlamayın bir fizikçiyim ben:))

kendimin türevlerini alıyorum sonsuza limitlenirken.. sonsuzun türevi sıfır ya hani işte hep geldiğim nokta elde var sıfır…

aşık mı oldum dedim, bilmem ki.. belkide gelip, acıtıp gidecek bir duygu… jazz dinliyor ya, konuşurken gözlerini görmemem için elinden geleni yapıyor ya, müziği hissederek yapıyorya bi de sarışın ya işte bu yüzden…

aşık oldum diyorum…

farklılık mı?

nikita | 28 March 2002 16:16

sanırım bir kaç ay evvel seyrettiğim “Seinfeld”deki hikaye üzerine biraz kafa yormuştum.

o bölümde jerry tesadüf eseri bir kızla tanışır.[burasını biraz unuttum;ya jerry kızı araba çarparken son anda kurtarıyordu ya da tam tersi oluyordu.] yedikleri,içtikleri,beğenileri her şeyleri kızla birdir.gelişen olaylar neticesinde jerry kızla evlenmeye karar verir.lakin sonra anlar ki aslında kızı sevmiyormuş,orada gördüğü kendisine aşıkmış falan…o arada bir kaç felsefik modda laflar geçmişti,zihnimde kalmamış…

sonra düşündüm işte.haklı sanki dedim en başta…sonra yok bu biraz abartı diye düşündüm.ama bir müddet sonra yeniden fikrim değişti;doğru bir tespit kararına vardım.velhasıl hayatta böyle olmuyor ki…hepimiz bize benzeyen,tanıdık zevkleri olan arkadaşlar,sevgililer aramıyor muyuz? pek çok kişi için cevap evet olacaktır.

yine yakın bir zamanda şöyle bir cümleye denk geldim:”karşılaştığımız farklılıklar bizde olmayanı bırakır bize,biz de ona bizde var olanı veririz.ona söylediğimiz ve ondan duyduğumuz her söz heyecan doğurur…” bilmiyorum kafam karışık…[çünkü kız arkadışımdan farklıyız biz diyerekten ayrılmıştık.] demek ki kağıt üzerinde bulunanlar pratikte pek geçerli değilmiş;en azından benim açımdan…