bildirgec.org

acaip hakkında tüm yazılar

Gölge 3..

pinkfloyd | 19 April 2003 04:50

  • Gölge 1
  • Gölge 2
  • “Kanalı değiştirdim. Bu iğrenç filmden iyice sıkılmıştım” demek için nelerimi vermezdim ki.. Keşke tüm bu olanlar bir film olsaydı. Ve en sonunda da koca bir “SON” yazısı. Her şeyi bu üç harfle durdurabilmeyi o kadar çok isterdim ki… Ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. O an benim için kahrolası bir cehennemden de beterdi. Neden ben istediğim gibi düşünemiyordum o an? Hala bana, tüm bu olanların mantıklı gelmesi beni şaşırtıyordu. Ertan’ı tanıyordum, ama o kadar da iyi tanımıyordum. Gizem’in karısı olduğunu söylemek zorunda değildi, belki de. Ama yine de söylerdi, yani ben olsaydım, söylerdim sanırım. Ben olsaydım…

    İçinde bulunduğum bu son durum çok garipti. Kucağımda bir çocuk, benim dayısı olduğumu sanıyordu, karşımda ise, daha önce hiç tanımadığım akrabalarım. Üstelik daha geçen gece yatakta delicesine seviştiğim kişi, benim kız kardeşim, ve ona sarılmış durumda bana bakan da, onun kocası, ve onlara göre her şey normal gitmeye devam ediyor..

    Bir yerlerde sanırım hata yaptım.. İnsan beyni çok garip. Bir anda sanki milyonlarca şeyi düşünebiliyorsunuz. Özellikle peşinizden koşan bir köpekse, veya benim gibi, kız kardeşiniz olduğunu bilmediğiniz biriyle seviştikten sonra, onun bir çocuğunun olduğunu bilmediğiniz anlarda. Sanırım böyle bir an sadece benim başıma gelebilecek türden bir şey…

  • Her şey yolunda

    kaptanhayal | 22 January 2003 21:34

    Bursa çıkışında bir restoran gördüm bugün: “Mehtaplı Geceler”. Bir sokağa dalmıştım ondan önce, “Western İnternet Cafe” ve “Marry-Chat-Cafe”nin önünden geçtim. “Teke tek” bilgisayar eğitimi veren bir bilgisayar kursu vardı bi de, kalmamış ismi aklımda. “Gezer terliklerini İstanbul’la aynı fiyata sattığını” ilan eden bir dükkan gördüm sonra. Ve sefil oto hurdacı parkının yeni ismini hemen akabinde: “Çıkma Parçalar Dünyası”. Ya da ismi yıllardan beri böyle, ben uyduruyorum. “Halı kenarlarına overlok yaptığını” duyuran bir dükkan, “Amaç: Hizmet” diyen Özurfa Lahmacun Salonu, Eski Garaj-Terminal otobüsünün arka koltuğunda “şu renk mi moda, bu renk mi moda?” tartışmasını giderek harlandıran başörtülü kızlar.

    id software’e mail attım

    olhor | 08 June 2002 21:54

    Zaten bilgisayar oyunlarından pek hazetmiyorum, bir Cm bir de arkadaşlardan ödünç alınabilen FPS (first person shooter’mış uzunu, türkçesi de “birinci kişi adam öldürmece, ortalığı dağıtmaca olabilir”) türü şeyler oynuyorum. Neyse bir kaç gün önce söz konusu fpslerden taze ödünç aldığım Wolfenstein’ı biraz da alkollü bir durumda oynarken, oyunla ilgili bir şeyin feci yanlış olduğu izlenimine kapıldım, canım sıkıldı. Sonra madem benim canım sıkıldı en iyisi onlarında canı sıkılsın diyerek [email protected] adresine e-mail döşedim.

    Delirmek istiyorum

    beatnick-hafif | 11 March 2002 11:00

    Eskiden Alacakaranlık Kuşağı diye bir dizi vardı, hastasıydım. Her bölümü hatırlamıyorum ama genel olarak şöyle bir konsept vardı bence; Hayat belki de gördüğümüz ve bildiğimiz gibi değildir. Tabiî o zaman çocuktum ve mistik/paranormal olaylar beni korkuturdu. Artık “gerçekler” daha çok korkutuyor… Şöyle ki; hayatı bir Alacakaranlık Kuşağı gibi algılamak için paranormal olaylar olması gerekmiyor, hayatın kendisi yetiyor.

    Birkaç şey var kafamda dönen, birincisi bu sistemin kendisiyle ilgili, yani yaşamak için uyulması gereken kurallar silsilesi. Örneğin aileden zengin olmak veya lotodan para kazanmak dışında yaşamak için para kazanmak, dolayısıyla çalışmak zorundasın. Bu sefalet dünyasında bırak tembellik hakkını kullanmayı, birileri tarafından kanının emilmesi söz konusu. :Her ne kadar bu durumu tartıştığım tüm insanlar “eee, bunun nesi garip, hayat böyle” şeklinde cevaplar vererek kendimi uzaylı gibi hissetmeme sebep olsalar da, her ne kadar bu duruma alışmak ve bunu kabul etmek gerektiği konusunda hem kendim hem başkaları tarafından sürekli telkine uğrasam da, olmuyor. Ben kendimi klasik bir kHollywoodvarî korku filminin senaryosu içinde ilk ölecekler listesinddeki sarışın güzel kadın veya şişman gözlüklü saf delikanlı gibi hissetmeye devam ediyorum.

    Sabahtan akşama kadar bir yerde kanının emilmesine seyirci kalmak zorunda olmak durumu ile başetmeye çalışırken, ikinci bir AK senaryoasuna dahil olmaktan kendimi alamıyorum. The SIMS diye bir oyun var, insanları bir eve yerleştirip hayatlarını devam ettirmelerini sağlıyorsunuz. Adamlar sen söylemeden tuvalete bile gitmiyorlar, sonra mesela altlarına işiyorlar filan.. Nihayetinde bir bilgisayar oyunu ve ne kadar değişken görünse de etki-tepkiler 1’ler ve 0’lardan oluşmak zorunda, yani adam sosyal olduğu zaman mutlu oluyor bilmemne yaptığın zaman bilmemne oluyor filan. Her şey bir kalıp içerisinde ilerliyor, ama atıyorum adamın eline bir kaleşnikof verip yoldan geçenlerin üzerine salamıyorsunuz. Hayır öyle bir seçenek olsa giderr ama programcının hayalgücü ve yasal kısıtlamalar elvermiyor tabiî. Neyse geçenlerde bu oyunun başında zaman öldürürken kendimi o simülasyon kahramanlarından bir igibi hissetmekten alamadım. Yani hayatta bir şeyler oluyor, çoğu zaman senin dışında gelişiyor tüm olaylar ve sen bir SIM gibi tepinmekle, ağlamakla, gülmekle veya altına işemekle yetinmek zorunda kalıyorsun. Tabiî bu da birçok kişiye normal gelenbilir, aslında normal gelmesi daha büyük sorun bence, ama bu normal denilen şeyin ben de sıkıntı yaratmasını engelleyemiyorum ne yazık ki.

    Beynim senaryodan senaryoya koşarken acaba sıyırıyor muyum diye düşünüyorum, sonra delirmek istediğime karar veriyorum ve insanın kendi inisiyatifiyle deliremeyeceğini, ancak seni birilerinin delirtebileceğini ya da genetik olarak yine senin elinde olmayan etkiler sonucu delirebileceğini düşünüp daha da dibe batıyorum.

    Evet aynen böyle.

    İNTERNET GERÇEĞİ

    AhmetAksüt-hafif | 06 March 2002 10:17

    Ben kişi olarak uzundur İnternet inceliyorum. Bazen bir arkadaşım var, onunla birlikte dolaşıyor, hatta bazen bira içiyoruz. (Sizler kim bilir neler yapıyorsunuzdur dolaşırken?)

    Mesela bana soruyor şu konuda bir siteye girelim, yada şunu araştıralım diyor, bakıyoruz, konuşuyoruz, bazen daha kalabalık oluyoruz. İki haftadır alt kata geçtim. Bizim binanın altında, büyük bir kömürlük vardı, doğalgaza geçince orası boşaldı, böldük, benimki tertemiz oldu, dekorasyon yaptık kendimizce, güzel oldu. Şimdi sitelere girmek daha rahat. Arkadaşım (ismini vermiyorum takma ad kullanacakmış, bulamadık daha) bir kere açık saçık sitelere girelim dedi, neler var. Sanmayın ki müptelası olduk, bir kereydi o. Türlü konulardan diğer türlü konulara açılıyoruz . Şimdi o da bir bilgisayar alıyor. Evde onunda oğlunun bilgisayarı varmış, dedim ki paraları nereye götüreceksin, al sen de bir tane kendine, ne olacak? O da bu geniş dünyanın, bu geniş bilgi paylaşımının hayranı oldu, zaten başka ne yapabiliriz daha güzel? Bilen varsa söylesin hemen bırakırım sanal dünyayı.

    Lafı dolandırıp çok özellere saplandım. İnternet’te dolaştıkça şöyle bir gerçekle göz göze geliyoruz. Genelde kötü kalpli sitelerden oluşuyor İnternet. Çünkü genelde gizli kalmış şeylerin buluştuğu yer ya burası. Adana’daki ayak fetişisti buluyor Kocamustapaşa’daki ayak fetişistini konuşuyorlar, ne konuşuyorlarsa artık. Unutmamak lazım, kötülük her zaman iyilikten daha caziptir. İyi kalpli olmak da cesaret ister. Madem burası bir fikir paylaşım yeri bende sizlerle bir projemi paylaşmak isteyeceğim yakında. Şimdilik sadece iyi kalplilik üzerine oluşacağını söyleyeyim. Ben bir emekliyim, yanlış anlamayın yaşım genç, erken emeklik de olsa insan emekli olunca kendini otomatikman yaşlı zannediyor.İnsanlar belli bir yaşa gelince gerçekten kenara itiliyor. Bunu nereden anlıyoruz biliyor musunuz? Yaşlı modası gördünüz mü hiç? Bebek modası, çocuk modası, şişman modası, tesettür modası ama yaşlı modası yok. Onlardan kenara çekilmeleri isteniyor. Onlar da yaşlarını dengelemek için gittikçe daha genç giyiniyorlar. Laf lafı açtı. En önemlisi insanın kendini sürekli bir gelişime tabi tutmasıdır. İnternet’e girdiğimden beri, eskiden de yazardım ama, meğer yanlış yazıyormuşum bir çok şeyi. Bildir geçte yazım kuralları var, düzelttim bir çok yanlışı. Ama daha güzel bir formülüm var artık, yazdığım yazıları Word diye bir programın bir özelliği sayesinde düzeltiyorum. O yanlışların altını kırmızı yapıyor, onun üzerine gidip sağ tuş, ve doğrusunu seçiyorsun. Kullanmayanlara tavsiye ederim. Teknik anlamda hızla öğreniyorum.yaşam sürüyor.Saygılarımla.

    kötü bir insanım (mı?)

    tylerdurden-hafif | 26 October 2001 14:19

    konu ve başlıkla alakası olmayan tumceleri baslangıcta kullanmak garibinize gidebilir(kime ne!)

    öölesine gezinirken buldum siteyi. bakiim bari, okuiim bari, üye oliim bari derken, yaziim bari oldum.

    karın ağrısı öle böle diil be. sabahlara kadar uyutmayan, tüm günümü bu ağrılarla geçirdiğim bir hal aldı.

    elimizdekiler :

    *hafif tırlak bir peder bey.(kendi gençliğiyle beni özdeşleştirmiş.beni eleştirir ve yıkarken esasında kendisini eleştiriyor ve yıkıyor)

    *mali durum sakat.(kimin sağlam!)

    *yaş 24 olmuş(breh breh!)

    *üniw bitmemiş.(7. sene)

    *işsizim…(ne diim)

    *bi sevgilim var.herşeyim diyebileceğim.(kara sevda)