öncelikle empati temelli, “onun için farketti” mesajlı, kişisel gelişim kitaplarından dersanelere kadar düşen, klişe denizyıldızı hikayesi anlatmayacağımı belirtmek isterim.
17 yaşındayım. iskenderun‘a bağlı arsuz adlı tatil beldesindeyim. -bu şirin belde veya kasaba aynı zamanda memleketim olur.- denizin berraklığına dayanamayarak maske, şnorkel, palet üçlüsünü kaptığım gibi kendi dünyama dalıyorum. insanlardan uzaklaştıkça zihnimi farklı düşünceler kaplıyor, sadece ben varmışım gibi dünyada. ve bu karadaki yalnız kalmalara benzemiyor; odana kapanmak, bir ormanda yalnız olmak ya da hayalet bir kasabada insanlardan uzak olmak, hiçbirinin alakası bile yok. çünkü suyun altında sürekli duyduğun tek şey kendi nefes alış verişlerindir. ve orada dünyanın merkezi sensin..neyse..dedim ya farklı düşünceler kaplıyor zihnimi, birbirinden alakasız bazen. derinlik 4-5 metre olduğunda aşağıda belli belirsiz bir siluet görüyorum. ve sanki biri kuma yıldız çizmiş gibi.. merak edip iniyorum, aynı çizim duruyor. bozmak için parmağımı uzatıyorum. tam kumla temas etmek üzereyken bir şeyler hareketlenip suyun ufak bir kısmını bulandırıyor. çok geçmeden görüntü netleşiyor ve küçük denizyıldızıyla tanışıyorum..çok tatlı bir görüntüsü var denizyıldızının, cezbediyor beni. benim olsun istiyorum. incitmeden elime alıp kıyının yolunu tutuyorum. geri dönüşte onlardan birsürü olduğunu farkediyorum, onları da almalıyım..dışarıda bir plastik bardak bulup içine koyuyorum küçük denizyıldızını. ve diğerleri için yine giriyorum suya. günün sonunda 12 tane denizyıldızım var ve yoruluyorum. bence bu kadarı yeterli. ama onlarla ne yapacağıma dair bir fikrim yok. onlardan bir akvaryum yapma fikri geliyor aklıma. babama soruyorum; besleyemezsin, güneşe koy kurut onları, diyor. öyle yapıyorum. gelen giden arkadaşlarıma hediye ediyorum, bana kalan 8 denizyıldızı..iskenderun’a, eve dönüyorum. fakat onların bu kuru ve cansız halleriyle ne yapacağıma dair hala bir fikrim yok. saklıyorum yine de..sonra bir kızla tanışıyorum. ona bir sürprizim olduğunu söylüyorum ve başbaşa ilk buluşmamızda ona iki tanesini hediye ediyorum. çok seviniyor, eminim ki hala saklıyordur. fakat işler iyi gitmiyor ve arkadaş kalma zırvalıkları boy gösteriyor..ilerleyen yıllarda iki kıza daha denizyıldızı hediye ediyorum ama onlara birer tane. sonlar yine mutlu değil..velhasıl, o zaman bu zamandır, bu çocuk gerçek aşkı bulamıyor. hep yalan sevgileri, sevdikleri, sevgilileri.. gözlerinin akı kanlı, elası yeşile çalıyor.. kendi gibi; bir balık erkeği gibi inanıyor onu bulacağına, vazgeçmiyor aramaktan. ama aklını hep aynı varsayım kurcalıyor; ya denizyıldızlarının ahını aldıysa?.. kimbilir haklıdır belki de..
yorumlar
lagos, hayattaki en büyük pişmanlığım kuruttuğum deniz yıldızı ve kestaneleridir.. Çok pişmanım çok:((
Erkeğinin hamile kaldığı hayvan deniz yıldızı mıydı?:S
” ya denizyıldızlarının ahını aldıysa?.. kimbilir haklıdır belki de..”Her ruhun böyle batılları var..
Tmm düzeltiyorum:S Deniz atı…Lagos,eğer içinde inci tanesi olan istiridyelerden birkaç tane verirsen karşındakilere, ve de bunlardan daha çookk çıkarabileceğin vaadini..,, Yolun açıktır derim ben:D
@metoddefteri, ben kusursuz veya hatasızım demiyorum.. Sadece tutkularım için, bir canlıyı güneşte kurutmanın bana vermiş olduğu pişmanlık beni çok rahatsız ediyor. Genelde insan olarak bana yapılmasını istemediğim davranışları karşı tarafa uygulamayı sevmem.
bizleri zaten bir kitabın içinde durmaksızın kurutuyorlar..sus morfik..tamam.
@morfik, kuruttuğum günü hatırlamak istemiyorum.
teşekkür ederim, zorkedim
yaşlılığın verdiği sükunet:))
akoni, seni anlayabiliyorum ve bunun kusursuzluk olmadığını da biliyorum. ben de pişmanım ve keşke kurutmak yerine bir akvaryumda yaşatmayı deneseymişim, o zaman ölümleri beni rahatsız etmezdi ve onları kullanmış olduğumu hissetmezdim. keşke..il mare, denizyıldızları rejenerasyonla çoğalıyor yanılmıyorsam 🙂
pillibebek, batıl muhtemelen ama inanç inançtır. ruhu besler. zenginleştirir..il mare, hiç istiridye ile karşılaşmadım, canlısıyla yani. ruhunu tanrıya teslim etmişiyle karşılaştım ama doğal olarak incisi yoktu. ama bulursam söylediklerini unutmayacağım..zorkedi, ben de geli bıakmak istememiştim..
isterdim ben de rejenerasyonla çoğalabilmeyi, ama tek yöntemin bu olmasını istemezdim, hali hazırdakini de seviyorum..
gökteki yıldızları himayen altına almalısın bundan sonra, bana kalırsa 😉denizin içinden gökteki yıldızlar görünmüyor be zorkedim..
🙂 haklısın, lagos eşsiz olmalı, nev-i şahsına münhasır olmalı, yetmeli, artmamalı 😉
evet yakamozlar benimsenmek için iyi bir seçim olabilir. o güzel mercanların altlarında boşluklar olur. lagos da orada yaşar. home sweet home 🙂
beklerim zorkedim, herzaman. deniz kabuklarından tablolar yapar veririm sana. hatta eğer bir yengecin evi değilse, şu büyük deniz kabuklarından da veririm. kulağına dayadığında denizin sesini duyarsın. beni hatırlarsın.. 😉
”iskenderun’a bağlı arsuz adlı tatil beldesindeyim. -bu şirin belde veya kasaba aynı zamanda memleketim olur”Güzel yerdir Arsuz, ama katil denizanaları cirit atar..
deniz anası ve dalgayı güzel buluyorlardır..
pillibebek, arsuz’u beğendiğine sevindim. fakat katil denizanaları değiller onlar, katilleri pek uğramaz, mavilerinden nadiren görürsünüz. bilmediğim akıntı ya da mevsimle alakalı bir şeyler sebebiyle 3 veya 4 yılda bir sahillerimizi ziyaret eden denizanaları beyazdır, yani katil olmayan sadece işkenceyi ve can acıtmayı seven denizanalrıdır.zorkedi, denizimiz çok güzel evet. mutluluk tepkilerini şımarık bi gülümsemeyle karşılıyorum. 🙂morfik, haklısın.. ;)bir de geçen haftasonu denizanasıyla yakın bir temasım oldu. hem de denizanası temalı yazımı yazdıktan sonra..maskemi, paletimi, şnorkelimi takmış, huzur içinde sualtı dünyasının inceliklerini irdelerken, bir yandan da tetikteyim. biliyorum ki iskenderun sahillerinde bu yaz denizanaları kol geziyormuş. bu yaz daha önce de karşılaştım kendileriyle ama uzaktan el sallayıp geçmiştim. bu seferse söz konusu badireyle karşılaşıncaya kadar biri beyaz biri mavi (daha zehirli ve ölümcül olanı) olmak üzere iki tanesi aniden karşımda belirip irkilmeme sebep oldu.ben buralarda fazla dolaşmayayım en iyisi diye düşünüp dalgakırana doğru yönelmişken, maskemde hissettiğim hafif sert ve beyaz doku ile kalbim ters peristaltik hareketle ağzıma kadar geldi. can havliyle yön değiştirip dalgakırana ısrarla yönelirken, kendimi kontrol ediyordum; yaşıyor muyum, yüzüm yanıyor mu, niye bir şey hissetmiyorum lan öldüm mü? soruları saniyeler içerisinde beynimde dönüp duruken farkediyorum ki maskeme çarpan yer onun da maskesi kabul edebileceğimiz kadeh kısmıydı. yani elle tutulabilen, zehirsiz kısmı. alelacele sudan çıktığımda düşündüm ki diğerlerine el sallayan bana, ayrı bir samimiyet gösteren bu denizanası, tokalaşmışız gibi ülkücü selamı vermiş ve yoluna devam etmişti..hatta isim bile koymayı düşündüm. ama bulamadım. neyse..
Deniz kokan yorumlarr… Ne kadar güzel….
teşekkürler il mare.. deniz kokusu evet yazacak bi konu daha buldum.. 😉
beğendiğin için ben teşekkür ederim impulse..