cumartesi günü sodexho geçen, meyhane türü bi yer buldum. dışardan bakınca pis ve ucuz meyhanelere benziyordu, daldım içeriye. hakkaten pis ve ucuzdu. daha yeni oturmuştum ki bi abi, bi ablayı koltuk altlarından tutup, yaklaşık 15 metre taşıdıktan sonra kapının önüne attı. sonra bağıra bağıra içeri geri döndü.
önümdeki masada bir yaşlı ve birde genç iki eleman oturuyordu. genç olanı yan masadaki yaşlı bi teyzeyi kesiyordu. yaşlı olan abi “istersen ayarlıyayım, ben onla aksaraydaykene…” diye bişeyler söylüyordu. sonra masadan masaya gezen yaşlı teyzeler vardı. üzüldüm doğrusu. ön masadaki yaşlı abi bi kaç dakikalığına başka masaya geçince, genç olanı bana dönüp “rakıyla birayı karıştırmak iyi oluyomu bari” dedi, “hı” deyip kafamı salladım öne doğru. hızlıca içip kalktım hemen.
dev ekranda klip eşliğinde müzik dinlemek için karavana gittim. içersi leş gibi ter kokuyodu, kaçtım hemen. sonra bi kaç ismini bilmediğim bara girip çıktım, hepsinde de iğrenç bi müzik çalıyodu:) fazla durmayıp oralarda, çıkıp biraz istiklalde dolaştım. cadde ortasında göbek atan, bağırarak şarkı söyleyen komik insanlar vardı. bi süre dolaştıktan sonra uykum geldi, dondurma ve çikolata alıp eve gittim. evde uykum kaçtı sabaha kadar belgesel seyrettim.
yorumlar
(Köşe yazısı babından yani)
Güzel muhabbet aslında, zamanım olsa dalardım şimdi, eskiden neler yapardık beyoğlunda, şimdi neler oluyor, mekanların değişimi, yeni trendler, uzaaaar gider…
olmuş. yazı olarak da, fikir olarak da.. belirtmeden geçemedim. evde dondurma işine gelince: en güzelini yapmışsın. ne demişler, tuzsuz aşım, dertsiz başım. (böyle miydi bu laf?)
cumartesi gunu daha onceden gordugum ama yerini hatirlayamadigim Belmondo isimli cafeye girdim. Megerse restaurantmis.Hinca hinc kahkaha ve basit drum&bass muzik.Bar bolumune oturdum girince kos kos cikmak olmuyor mu nedir?
ilk white Russian cabuk bitti. Tuvalete gidip geri donerken aklimda gicik barmene (Puerto Rico’lu idi bence) garez olsun diye bir white russian daha ismarlama fikrim bara oturan ikinci sahisla daha kuvvetlendi. Ayna, gozlerim, alkol siseleri, firsati kacirmayarak makyaja baslayan siradan kadin. -Tanis ya da cek git!- Tarzi bakis ve ses tonundan sIkIldIgIm barmene birakilan 2$.
Solugu Thompson Square parkin girisine bakan Western modu bar’da aliyorum. Sorulan kimlik yerine gosterdigim Turk ehliyetim bodyguard tiplemelerinde saskinlikla karsilansa da dogum tarihi rakamlarim internasyonal oldugundan, kol damgami yiyorum. Belmondonun hayal kirikligi yuksek sesli ucuz rock ve budweiser&heineken karisimi ile sona eriyor.Elimdeki aptal kara damga, juke boxin basarisiz tonu, bol yayik amerikan aksani. Bu kadar vizyon sarsintisi yeter artik kirisi kirmali.
Istiklalin pis naralarindan birini taklit edercesine bagirarak girdigim supermarketten Haagen Dasz Chocolat dondurma alip eve suruklenen trene biniyorum. Dondurma eriyor eriyor eriyor…
cmt taksimdeydim ve bende de tatminsizlik hatsafadaydı. Nereye gitsem durunamadım, ordan oraya, hatta karavana. yok ya hereks ödün veriyo müziğinden. yine en iyisi sıcak mıcak leş ama guitar.
haklısın numb, mekanların değişimi ve yeni trendler konusunda söylenecek o kadar şey var ki. ucuz ve güzel bira içmek için bira fıçılarının üstünde oturmaya katlandığımız 45lik, artık içeri iki hatun girince damsız almamaya başlamış. ve bi çok benzeri yerlerde damsız almıyor. yani yanında kız arkadaşın olmadan müzik dinleyip bira içemiyorsun.
sonra mekanların müzik tarzında köklü değişimler olmuş. herkes yeni trendleri yakalama peşinde. tabi bunuda bilgisizce yaptıklarından, eskiden rock çalan mekanlar şimdi eskimiş elektronik parçaları çalıyorlar. yani aslında bi türlü trendi yakalayamıyorlar.
Özledim 1989-1994 arasını…
Sokağı özledim. Cinecafe, Kafekontur (okunduğu gibin yazılır), Mission, Makarnacı (bilenler bilir, sadece makarna yenirdi). Bugün öğlen makarna yiyim barii…
Ahh be Guitar… Biz gidince Ac/Dc Fly on The Wall videosu konurdu (Bu arada AC/DC Türkiye’ye gelsin abiler).
En önemliside; Galata Köprümüz vardı ve Kemancı…
Sokak konserleri…
Çıstak müzik çıktı mertlik bozuldu… Peehh…
Dahaa neler neler
-’80’lerin sonu, ’90’ların başı: köprüaltı kemancı
-’90’ların başı: sıraselviler’deki ilk sefil kemancı.
-’90’ların başı, ’90’ların ortası: kadıköy fasıl. (bilhassa garson ercan bey’in dönemi “altın çağ” olarak bilinir.)
kontur’un alt katında ne güzel kanyakla çay içerdik?..
bi de serin olurdu yazları nem kokardı ama olsun..
köşedeki bakkaldan yarım ekmek salamlı kaşarlı yaptırırdık..
geçenlerde gittim de İstanbul’a sokak falan kalmamış yaNSIma…
Hatta sanat evinin camında da satılık ilanı vardı.. üzüldüm..
hafta sonları önce gitar’da acili dinler sonra kemancıya uzar en sonunda da midyeci Ahmet’ten midye yer idik…
Üzüldüm şimdi.
Arasıra giderdim, eskilerden kim var kim yok bakardım. Gerçi pek kimseyi göremezdim.
Kontur; akşam kalkar giderdin, ertesi gün geldiğinde herkes aynı yerinde 🙂 vay beee…
Depreşti eski günler.
Kontur’un önünde sandalyeye ters oturarak çay içmek…
“…80’lerin sonu, ’90’ların başı: köprüaltı kemancı…” Ne günlerdi.. Yanda Misket, ileride Neşe ile Arzu.. Neyse, bu ahkamı yazmamın asıl nedeni, Köprüaltı’nın yeniden açıldığını bildirmek. Yeni Köprü, yeni Altı. Belki herkes biliyordur zaten, ama öyleyse bile, pek öyle uğrayan yok yani…
Atlas Dergisi hesabı, informatik bilgi:
NASIL GİDİLİR?
Taksim’den tabanway Tünel’e, oradan yokuş aşağı Karaköy’e.
NE YENİR?
Köprüaltı, Fusion mutfağıyla ünlü. Biz buna kısaca cips ve leblebi diyoruz. Garsonlar direkman çerez diyor.
NE İÇİLİR?
Kaliforniya şarabı. Tabii:) Ben sifondan birayı tercih ediyorum.
FİYAT SKALASINDA NASIL BİR STRATEJİ İZLİYORLAR?
Bira 1.250. Beleş.
KİMLER TERCİH EDİYOR?
Bankacılar, borsacılar, IMF uzmanları, Yeni Oluşum, Rotaryenler, caz severler (Jazz), bohem hayata merhaba diyen analistler (analist?) E-business stratejilerinin eşgüdümünden sorumlu senior analistler (Ne didim ya?)
Evet.
analistlerin ben de. Jazz da severim, gidiyim derhal.
Var mıdır acabaa…
Portakal soslu pekin ördeği, olmazsa olmaz abii. Gitmem bak.
Prşine de (neydi o şampanyanınadı) Don periyyon (okuduğum gibin yazdım) ondan patlatırız… Öfff yaneeee.
Haydi gidek…