zordur bu iş, parça birleştirmek. anımdır kendisi, üniversitenin boşbeleş yıllarında 5000 parçalık bir parçaları birleştir almıştım. o zamanlar bir sevgilimde vardı. hatta galiba ona almştım lan ben o hediye diye…
neyse hediyeyi vericeğim gün biz ayrıldık, yine boşbeleş b.ktan bi’sebebten. neyse bende o gece parçaları birleştirin her parçasının arkasına hayat ile ilgili birer kelime yazmıştım. sanırım hatta büyük ölçüde bir kelimeyi birkaç defa yazdığım da olmuştur. evet kimi alkole verir, kimi dansa bense yazmaya veriyorum böyle durumlarda.düşünün artık neler yazmışım o parçaların arkasına, sevgi, saygı, güven, çiçek aklına ne gelirse yazdım. sonra o parçaların arasında kimi kıçıma kaçmış, kimi gobeğime, kimi pişik arama uyuyakalmışım. ertesi sabah kalktığımda o 5000 parçadan içimi kaçanlar dışında 3 parça çektim, bir nevi fal gibi…çektiğim ilk parçada eyvallah yazıyordu ki en sevdiğim kelimedir, ikinci parçada hüzün yazıyordu ki hiçbir zaman etkisinden çıkamadığım kelimedir, ve son parçada evet son parçada deniz kıyısı yazıyordu, hayatta bitmeyen tek aşkım deniz kıyısı…
o gün bugündür, hep yanımda taşırım bu parçaları, arkalarında malum 5000 parçalık bir resmin kalıntıları olduğundan pek bi’anlam yoktur ama bir nevi batıl inanç olmuşturlar benim için… o gün bugündür bu parçaları birleştirmek isterim hayatımda ama daha başarılı olamadım.insan ilahi inancının dışında tuhaf batıl inançlara da inanıyor bazen. hatta bu batıl inançlar bizi sürüklüyorlar bazen yaşamın girdabında…gerçekten de -ki belki şartlanmış olmamdandır- bu üç kelime önem kazanmıştır hayatımda. mesela hayatta en çok kullandığım kelimedir eyvallah. garsona, patrona, babama, kardeşime, sevgilime, arkadaşıma heryerde sölerim bu kelimeyi. sonra hüzün, en mutlu anımda bile bi’şekilde mutsuz insanları düşünerek aklıma getiririm hüznü. yazılarıma yansıtırım, iletilerime koyarım. ve deniz kıyısı her hafta sonu bir şekilde bir deniz kıyısına giderim, ayaklarımı sarkıtırım iskeleden, ıslanacaklarını bile bile sarkıtırım ve ıslanırım. bağımlılık gibi bişey. hatta en büyük emelimdir deniz gören bir evde oturmak.hee bu üç parçadan dolayı mı oldu bunlar, tabi ki ne alakası var ama bilinç altına yerleştiler sanırım bir şekilde bu olaydan sonra.parçaları birleştirmek kolay birşey değil. herkezin harcıda değil. zaten insanlar neden mutlu olamazlar yadan neden istediklerini bulamazlar. hemde istedikleri hemen yastık başlarında, yada yastık altlarında olmasına rağmen. işte bunun sebebi parçaları birleştirememek bence. insanlar doğru parçları doğru yerlere koyamıyorlar. hatta doğru parçayı doğru yere koymayı bırak, üçgen boşluğa, kare parça koymaya çalışıyoruz. sonrada neden olmuyor, neden istediklerim beni bulmuyor diye hayıflanıyoruz. aslında bu da insan olduğumuzun kanıtı sanırım…bakıyorum mesela herkez bir joe arıyor, herkez bir clementine arıyor ama kimse bir keje aramıyor yada bir baran kimse aramıyor. halbuki bizim boluklarımıza joe’ler, clementine’ler olmaz, onlar üçgen bizde ki boşluklar yuvarlak, bize keje’ler olur baran’lar olur…
yada biz sapına kadar şark olmamıza rağmen, hep hayallerimiz de bir garp olma isteği gibi. sapına kadar şark olan ve 2000 yıllık mazisi ile övünmemiz gereken bizler, sonradan olma altı üstü 500 yıllık garp medeniyetini sulanıyoruz.
işte mesela hiç sorgusuz yapışıp öpmemiz gereken birini öpmeyizde, hiç alakamız olmayan birine ben sana aşık oldum deriz. buda parçaları birleştiremememizden kaynaklanıyor. karsımızda mahsun olanı değilde bize çok uzakta olanı isteriz hep… sonra sorarız dargın mıyızparçlar ah o parçalar, hayat kurtaran yada rezil eden parçalar. aklıma sertap erener’in vurulduk şarkısı geldi;Ne çok hata yaptıkNe çok hırpalandıkKırık dökük hayatlarımız lekeliNe renk ne ışık varHerşey ne kadar ortalamaYazık yazık yazık yazık olduYazık yazık yazık yazık olduVurulduk ince inceAyrılıklara bölündükFarketmedik senelerceYalnızlıkla yürüdüksezen aksu’da benimle aynı fikirde sanırım :)parçaları doğru birleştirmeniz dileğiyle efendim…