şu an ispanya’ya gitmek için 5 iyi neden sayılacaksa, portakal bahçelerini, boğa güreşlerini, flamenko gecelerini, barça kaplanlarını, 2002-gaudikutlamalarını, her-adımbaşı-bir-antoniobanderası, fiestayı, sieastayı vs vs direk geçiyor ve ilk 5’i komple radiohead konserlerine vermeyi uygun görüyorum.
insanötesikozmikvarlık thomyorke ve ekibi şu an portekiz ve ispanya civarlarında bulunmaktalar. bu konserlerin hemen ardından yarım bıraktıkları yeni albümlerinin çalışmalarına devam edeceklermiş. esas konu da bu yenialbüm zaten. nispeten ekibin sözcüsü ed, “n’olucanı biz de bilmiyoruz, bol bol gitarlı şarkı dinliyoruz, whitestripes dinliyoruz, strokes dinliyoruz, thom timbuckley dinliyo, jonny akordion ve trompet çalmayı öğreniyo, değişik aletler, synthler filan deniyoruz, bakalım artık, hep beraber görücez” diyor. albüm hazırlığı tabi ki grubun 6. elemanı nigelgodrich eşliğinde yürütülecek. şarkıların neler olacağı konusunda bir açıklama yapmıyorlar, ama bu yıl tek konser durakları olan portekiz ve ispanya’da bu yeni şarkıların bir kısmının çalındığı söyleniyor.
portekiz konserlerinde, “burayı çok sevdik, sizi de çok sevdik, ne iyi edipte geldik, siz de ne iyi edipte bi sürü para bayılıp bizi izlemeye geldiniz, ne şirinsiniz, çok mutluyuz, çok eğlenicez, haydi şimdi hep beraber, eller havada gemler azıda” şeklinde bir muhabbete girmeyip direk portekizce “we feel cool” (tá-se bem bu demekmiş) diyerek halletmişler meseleyi.
netice itibariyle bu konserlerin ardından pek çok yorum yapılmış, “muhteşem, olağanüstü, öldük bittik, hala kendimize gelemedik, yürüyün be kim tutar sizi” kısımlarını es geçiyorum, ancak kendimi tutamıyorum, yorumculardan yaron’a sataşma ihtiyacı hissediyorum, “ne blym, bence bu kadar milletin önünde yeni şarkı olayına girmek pek de mantıklı diil gibi, kendim için demiyorum ama millet resmen uyudu, esas şarkılar başlayınca uyandı herkes” gibi oha dedirticek bi yorumda bulunmuş. bana sanki aslında iş gereği ya da yanındaki kızı etkilemek amacıyla mecburen radiohead konserine gitmiş popsever bir şahıs gibi geldi kendisi, ama yine de bilemiyorum tabi, belki boş bulundu ya da sarhoş filandı veya ağır baskı altındaydı, coldplay kendisine bikaç milyon öro teklif etmişti, vs vs.
tabi ki herkes çok sevmek zorunda diil, herkesin nefret etmeye, sıkılmaya hakkı var, fakat burda sorun yaron’un radiohead hadisesini tamamen yanlış anlamış olması. söz konusu radiohead olduğu zaman ‘zaten’ otomatikman ön-eleme durumu da çıkıyor ortaya, ki bu son derece sevindirici benim açımdan. zannımca buna bir tür popüler-kültüre-karşı-savunma-mekanizması da deniyor.
aslında bu konuda benim naçiz kanaatime pek de gerek yok, çünkü adamlar (radiohead) durumu gayet iyi çözmüş, “bizim derdimiz kendi kitlemize çalmak, bizi bi tek şarkılarımız ve hardcore fanlarımız ilgilendiriyor, sayıca çok ve embesil olan standart festival dinleyicileri çok da zikimizde diil açıkçası” şeklinde görüş bildirmişler.
bi de nunu diye bi adam var, pek sevdim kendisini, “dünyanın en iyi grubu diil de nedir” diyerek dalmış konuya (zaten yorumlara bakınca müzikten anlayan tek adamın o olduğu da anlaşılıyor), “gitara geri dönmüşler, thom bol bol piyano çaldı, görünen o ki elektronik cephede yaptıkları gezinti rock’ta yepyeni bir sayfa açıyor, her zamanki gibi radiohead bu işin de öncüsü oldu, aldı yürüdü, benim şu tek bir geceden anladığım bişi varsa o da gelecek olan albümün müzik tarihinin zirvesine oynayacağıdır.”
bu kadar yorumdan sonra insan imreniyor tabi, portekiz’de doğmuş olmayı diliyor. e ordaki halkın mutlu ve refah, işsizliğin yok denecek kadar az, politik görüşün gayet net olduğunu da düşünürsek pek de fena bir fikir gibi görünmüyor, ama sorun sadece radiohead’in konserdeki yeni şarkılarıysa buyurun, tepe tepe dinleyin.
yorumlar
Greenplastic, At ease, seçilen şarkılardan bir kaçı (follow me around, lift) Radiohead’in bugüne kadar sadece konserde çaldığı şarkılar. Lift’in stüdyo versiyonunu yüksek ihtimalle yürek kaldırmaz zaten. Birde Radiohead konseri izleme zevkine erişmiş bir fani olarak diyebileceğim tek şey o 2 saat içinde nefes almadığım. Hatta sadece benim değil hemen hemen bütün amfi tiyatronun nefes almadığı. Kid A turnesi sırasında izlemiştim kendilerini, konsere kafadan “Optimistic”le girmişlerdi, herkes bir an “oha” olmuştu. Gecenin ilerleyen bölümlerinde İdeoteque’i çalmışlardı, o an yanımda ki bireylerden farkında olmadan ağlayanlar falan vardı. Acayip bir ruh haliydi konser, sahnede zaten çok başka duruyolar ama onun üstüne sahne arkasındaki perdede feci minimalist ama dehset güzel art workler ve ışık oyunları geçip gidiyor. Hatta konser bile dememek lazım duruma daha çok transdantal (artık nasıl yazılıyosa) meditasyonsuz yerden havalanmakla ilgili bir şey.
Sanki önce bi güzel pataklıyolar seni sonrada sırtını sıvazlayıp “tamam geçicek bunlar, herşey çok güzel olucak” şeklinde teselli ediyorlar gibi gelmişti bana. Birde bu sürekli oluyordu konser boyunca. Neyse neyse fazla döküldüm bir an kendimi tutamayıp.
Yeni albüme gelince, gitar müziği dinlemeleri sevindirici gerçekten, nerde Bends’in nahifliği, güzelliği nerde Amnesiac’ın yarım albüm olma hali falan filan.
Kid A çıkmadan hemen önceydi, o yüzden henüz bilemiyorduk Idioteque’in idioteque olduğunu, hatta How to disappear completely bile çalmıştı Yorke pianoyla. Justine’le ters düşecek olmama rağmen söylüyorum: Exit Music For a film çaldığında gözlerimden aşağı yaşlar süzülmüş, yanımdaki herkese sarılmıştım. Ben olmayan herkes de birbirine sarılmıştı Helen diyarındaki betonarme amfitiyatroda.
ne münasebet sevgili ingiliz anahtarı, bu apayrı bir durum, radiohead’i o diğer duygu selleriyle aynı kefeye koyarsam eşekliğin en büyüğünü yapmış olurum. ayrıca abartmak gibi olmasın ama exitmusic’i her dinlediğimde benim de hıçkıra hıçkıra ağlayarak sokaklarda koşasım geliyor. bunu da böylece itiraf etmiş oldum, rahatladım.
sevgili hatta sayın jüstin, o değildi kastım. How to disappear completely dinlediğimde de küçülür, küçülür koltuğumun içinde yok olurum, minderlerin arasına kaçarım ben. Ancak o konserde bu parçayı bilmiyor olduğumdan, “he evet fena diilmiş, sıradaki” demiştim, bilemezdim bu parçanın benim için sıradan olmaktan bu kadar öte olacağını. Yani bildik ve bilmedik parçalar çalınması hususunda Yaron’dan çok da farklı düşünmem zaman zaman. Evet budur sizinle ters düşeceğim durum.
You can laugh, a spineless laugh diyor ya, oraya girerken hani gevşek derileri olan bir davula 2-3 dokunuyor çocuk, oradan sonrasını hatırlamıyorum ben hiç, henüz ayık bir şekilde dinleyemedim.
güzel açıklamışsınız durumu İngilizanahtarı ve fakat helen diyarındaki “earth” tiyatrosunda o şarkıyı bilenlerde vardı. Bu nedenle un-released olarak adlandırılan şarkıları takip etmenin güzel bir şey olduğu söylenebilir. Ayrıca haklısınız söz konusu ortama ideoteque’i bilmeden gitmiştik hatta dinledikten sonrada yaklaşık 2 gün boyunca “o ikinci yarıda çaldıkları hayvani şarkı” olarak muhabbetlerimizi süslemişti. Birde Exit Music’de bende tam konsantrasyonla fena olmak üzereydim ki arkamızdan o yiğit türk sesi şöyle buyurdu “Thom topsun olm sen, yürü be kim tutar seni”, o an avrupa birliğine giremememizin, helen kadınlarının komşu olmamıza rağmen bizimkilerden daha güzel oluşunun, kozmik anlamda neden bu kadar önemsiz olduğumuzun, iyi gruplardan pek azının ülkemize gelmesinin ve yaşam, evren ve herşey tarafından sürekli hor görülmemizin nedenlerine vakıf olmuştum.
konseri ile ilgili kaydedeğer sayılabilecek tek anım
bir sabah 4 gibi İzmir başkonsolosluğu önündeki beklemelerim ve ‘dimitri’ adındaki sevimli görevli.
Ve tabii sayin ingilizanahtari ile artık olhor’un sık sık anlattığı ve belgeledikleri konser hikayeleri…
Ben yeni albüm turnesinde Türkiye’yi görür gibiyim ama olhor’un dediği ve çeşitli konserlerde mesela pj harvey’de tanık olduğumuz gibi, bunu ne kadar hakettiğimizi bilmiyorum.
Lakin kendi adıma bunun cevabını kelimelerle ifade edemem.
Ben yeni albümün yine tam ihtiyacımız olduğu anda ihtiyacımız olan müziğin yanısaması olacağından eminim. Ne de olsa nigel godrich bunu alasıyla yapıyor. Radiohead’in hayat içindeki misyonu galiba bu.
tanrıdır, tanrı! o kadar!
bir tanrılar topluluğu mudur bilemem ama onların “naif” müziği sanki hayat sizin üstünüze yürüdüğünde “dur! yıkılma devam et…” der gibi…ama bunu hep fısıldayarak yapıyorlar…
idioteque’e girdikleri anda donup kalmıştım,ne güzel günlerdi onlar..kimse inanamıyodu,yanımdaki beni çimdikle diyip duruyodu..
“insanötesikozmikvarlık thomyorke” ifadesini hiç beğenmedim.
Adamların müziği uzun yıllardır accayip iyi, ama insanların olayı bu şekilde idollük mertebesine taşımaları, basit bi müzik grubuna gerçeküstü anlamlar yüklemeleri ve ona bağlılıklarını histerik sevgi sözcükleriyle anlatmaları filan nahoş yani.
ThomYorke’un neresi kozmik. Eğer bu lafın Radiohead’in müziği göz önüne alınarak söylendiyse, bu o müziği çok dar ve kısır bir çerçevenin içine sokmaktır. Diğer bir ifadeyle, bir klişedir.
anlayışı iyi bir şeydir, herşeyi ciddiye almamak gerektiğinin bilincinde de olmalı insan tabii. Türlü isim ve sıfat tamlamaları her zaman birebir olarak algılanmasa, biraz daha soyut düşünülebilse, daha rahat olurdu gerçekten.
Thom Yorke sahiden de insan ötesi, kozmik bir varlıktır. Onun başka bir gezegenden dünyamıza gelmiş ve bize hiç tatmadığımız zevkleri sunmayı misyon edinmiş bir peygamber olduğuna inanıyorum. Bu arada justine eksik söylemiş, Johnny Greenwood da kesinlikle kayıp kıta Atlantis’ten gelen ve üstün bir ırka mensup bir birey.
Müziklerini ne kadar uğraşırsak uğraşalım dar ve kısır bir çerçevenin içine sokamayız, onlar doğmamış doğurulmamıştır.
herkese herşeyi beğendirmek zor tabi, fevkalade zahmetli bir iş, ama yine de eğer değecekse insanın her tür eziyete katlanabileceği kanaatindeyim. fakat anlamayan birisine anlamadığı bir şeyi beğendirmeye çalışmak ben naçiz justine’in bile üstesinden gelemeyeceği bir iş sevgili lesclaypool, kör bir kuyudan su çıkarmaya benziyor.
neyse ki sevgili olhor yazılı neşriyatın inceliklerini bilen ve okuduğunu anlayabilen bir arkadaş olduğundan kelli, ‘abartı sanatı’nın manasını size gayet açık tarif etmeye çalışmış, hatta sağolsun sevgili ingilizanahtarı da hemen akabinde herhangi bir anlayamama durumu halinde kullanılmak üzere nefis bir örnekler silsilesi ile mukabele etmiştir. ama eğer hala “ama ama thomyorke’un nesi kozmik, niye idol, nerde histerik, nedir bu olanlar” düzeyi mevcutsa bu örneklere de “ama ama thomyorke’un nesi peygamber, atlantisin neresi kayıp, üstün ırkın nesi birey” şeklinde yorumlar getireceğinizden korkarım.
öyle sanıyorum ki radiohead’in maksimum çerçevesini bilenler ordaki ifadenin neden abartılı olduğunu da bildiklerinden dolayı üstünde durmamışlar ve linkteki konser kayıtlarını download etmek suretiyle yazının keyfini çıkarmışlardır. size de mümkün mertebe benzer bir yola başvurmanızı tavsiye etmekten başka bir klişe gelmiyor aklıma.
Aşağıdaki yazında nedense ince ince laf sokmaya çalışmışsın, benim için no problemo, ama senin için çok iyi değil tabe. Şöyle ki, düşünüp ikna edici bi yanıt vermek yerine böyle ağdalı/esprili bişeyler yazıp altta kalmamayı yeğlemişsin. Ama içerik olarak hiç bişey, yani o kadar laf kalabalığı yazının zayıf alt yapısını gizlemeye yetmemiş.
Yazının belli yerlerinde kendini Radiohead’le özdeşleştirme ve sonuçta “biz Radiohead’i iyi bilenler birbirimizi çok iyi anlıyoruz” hali mevcut. Bu da en baştan beri bana ters gelen şey. Kendi kelimelerinle konuşmuyosun, özdeşleşiyosun.
Olhor ve İngilizanahtarı kardeşlerim; güzel yazılar olmuş. Ama aynı şeylerden konuşmuyoruz.
Ben Radioheadin algılanış şeklini beğenmiyorum, olayım bu.
Ama espridir bu filan diyosanız, bence değil. Yerli yabancı benzer üslupta yazılmış o kadar çok yazı, söylenmiş o kadar çok söz var ki bence genel olarak bi içini boşaltma, accayip anlamlar yükleme ve sonuçta da tüketme hali mevcut. Bi sürü kişiyi de etkilemiş ister istemez.
süper anlamışsınız her şeyi, ancak gelin görün ki sıcaktan ve rutubetten harap bir haldeyim sevgili lesclaypool, diil siz, insanötesikozmikvarlığın bizzat kendisi bile gelse bişi anlatabilicek durumda diilim. burada tıkanıyorum efenim.
Sıcak, pazartesi, bunnar korkunç şeyler tabe ki. Olayı kapatırken, bu vesileyle yıllarca merak ettiğim başkabişeyi size sormak isteindeyim. Just’ın klibinin en sonunda yerde yatan adam ne diyo, yani nasıl oluyo??
onu kendisine sormak gerektiği kanaatindeyim sevgili üye kardeşim, biliyosunuz kozmikötesi bi durum, biz fani kulları aşıyor. hem duyarsak biz de onun gibi yerimizden kalkamayız diye de tereddüt içindeyim, bulaşmamak lazım.
iyi, kötüye kötü deme diyor.
just, kesinlikle, gerçekten kesinlikle, tüm zamanların en ağlatıcı, en zeki, en izlemesi keyifli, en en en videosudur,..
kimse bilmiyor. Yönetmen bile.