BlogSimon Waldman Guardian‘ın internet kısmıyla uğraşan bir gazeteci. Hikayemiz Waldman’ın kayınpederinin evine ziyarete gittiği bir akşam üstü başlıyor. Waldman’la muhabbeti ilerleten kayınpeder (duygusal olsun diye “tozlu” sıfatını yapıştırabilirdim buraya ama tuttum kendimi) arşivinden 1938 baskısı bir Homes and Gardens dergisi çıkarıyor. Kayınpederin amacı Waldman’a babasının çizdiği modern bir bungalow’u göstermek ve fakat söz konusu dergide Waldman’ın dikkatini çeken Hitler’in evi ile ilgili bir yazı oluyor ve olaylar başlıyor.Waldman dergideki Hitler (ve evi) fotoğraflarını scanleyip weblog‘unda yayınlıyor. Önce blog’unun trafiği ona katlanıyor, sonra uluslararası bir yahudi düşmanı ilan ediliyor (ki Waldman’ın da yahudi olduğunu düşünürsek bu iddia biraz yersiz kaçıyor), bu arada ünlü Nazi sevicisi David Irwing olayı tamamen yanlış anlayarak Waldman’a destek veriyor ve sayfaları kendi sitesine kopyalıyor. Bütün bu kopyalama meselesinin ardından Homes and Gardens da olaya copyright cenahından müdahil oluyor, sayfa yayından kaldırılıyor, imzalar toplanıyor, sayfa yayına alınıyor, kısacası işin sözlük anlamıyla boku çıkıyor.Olayı Waldman’ın kaleminden okumak için buraya, Homes and Gardens’ın copyright öküzlüğü için buraya bakabilirsiniz.Sansasyona dalıp asıl yazıyı unutmayın tabii, ileride diktatör olmak ve birkaç milyon insan öldürmek gibi bir amacınız varsa ve dekorasyon tavsiyeleri istiyorsanız oldukça yararlı olabilir.
yorumlar
sevgili führer süper ev yapmış kendine, emeklilik yılları için de burayı düşünmüş olsa gerek. yine de ben kendisinin biraz daha minimalist ve seçici olmasını, biraz daha saf ve ari davranmasını beklerdim. tavana monte edilmiş feng shui aplikleri, tropik menşeli bitkiler, ingiliz yapımı piyano açıkçası hoşuma gitmedi, hele ocaktaki tencerelerin tamamen vejetaryen usule göre kaynadığını, mutfakta zerre kadar et kokusu bulunmadığını öğrenmek iyice keyfimi kaçırdı. “e tu führer? öyleyse düş justine” diyesim var ama duvardaki tablolar beni biraz olsun rahatlatıyor; “but more interesting than any of these to the visitor are the führer’s own water-colour sketches. time was when a hungry hitler was glad to raise a few marks by selling these little works; none measures more than about eight inches square, and each is signed ‘a. hitler’ – unmistakably, if also illegibly!”eğer ortada birkaç milyon telef varsa, akademi giriş sınavı jürilerinin öküzlüğüne veririm ben bunu.
akademiye girmesi belki daha hayırlı olurdu ama führer’i oraya almayanlar da kahin değildi ya. gerçi elemanın sürekli meydan resmi çizmiş olmasından kıllanabilirlerdi. her biri birer hümanist olan bahaus üyelerini de bu konuda mazur görmek lazım.Hitler’in kendisi de akademi üyeleri gibi bir hümanistti ama o insanların saksıda, gaz odalarında, esir kamplarında daha bir güzel durduğunu düşünüyordu ki ileriki dönemde de kafasını koparıp doğal ortamlarından ayrıştırdığı insanlardan düğme, sabun gibi natürmort çalışmaları olmuştur. deliyim diye yılmayıp sürrealist yaklaşım üzerine yoğunlaşmış hayatının geri kalanını bunu nasıl real duruma geçireceğini düşünürken bi kazaya kurban gitmiştir. allah taksiratının küsüratını (dekorasyondaki çapraşıklığı, feng shui özentiliği falan) affetsin. yuvarlak hesap üzerinden hesabını görsün. amin
bir derste, ABD-TR ilişkileri tarihinden bahsedilirken bir konu geçmişti. rivayete göre hitler bu evde ismet inönü tarafından gönderilen elçiyi dinlemiş ve sonrasında Atatürk’e olan hayranlığı sebebiyle TC’yi çok takdir ettiğini belirtmişte ve kurmaylarına savaşa Türkiye’yi sokmamalarını TC sınırlarını kesinlike ihlâl etmemelerini istemiş. Karşılığında da TC savaşa kesinlikle müdahil olmayacakmış.
nur yüzlü ve yetenekli bir şahsın nasıl olupta birçok şeyle suçlandığını aklım almıyor; keşke kendisiyle başka şartlar altında tanışabilseydik, mesela dünyaya hakim olduğunda(acaba o günden bugüne daha mı az insan ölürdü, daha mı az savaş olurdu?).beyni yeteneğini gölgelemiş sanırım; tüm çizgileri abartılı bir görkemi yakalama çabasında, özellikle insan şu resmine takılıyor ve işlevsellik nerede diye soruyor, kendisi istanbul’a gelseydi(savaşı kazanmış olaraktan); beşiktaş’tan ortaköy’e giderken çerâğan sarayını yıldız parkına bağlayan köprüyü(üst geçidi) görseydi de hem işlevsellik hem güzellik neymiş…
Kendisi bugünkü Almanya’nın mimarıdır (kavram kargaşası olmasın sarkaç’ın anladığı manada bir mimar).Yüce bizlerden onun da ders alması şarttır.Ama bir duvardan ötekine geçmek için Çırağan Sarayı benzeri bir köprü inşaa edilmesi fikrinin hem işlevselliği hem güzelliği bize aittir.Maalesef gelemez kimse o seviyelere.
merak ederdim hep bu sabun düğme vesair masallarına inananlar kimlerdir diye, çok şükür bu merakımada bir cevap buldum. kesin bu nevi arkadaşlar beni de nazi suçlamalrı ile başbaşa bırakmak için klavyelerine sarılacaklar ama ne yapalım başa gelen çekilirmiş. umalımda israilegötürüp yargılamasınlar beni…
güzel kardeşim sabuna düğmeye mi karşı çıkıyorsun? adam öldürmüş onca insanı sonra sabun yapsa ne değişir, yapmasa ne değişir?zira nazi olsan ne yazar, olmasan ne yazar? farklı olucam diye kıçını siyaha boyasan ne yazar, boyamasan ne yazar?
sabun düğme meselesi eğer gerçekse niye arkasında durmuyorsun. yok eğer böyle bir hadise vaki değil ise ne diye yazıp milletin aklını iğfal ediyorsun. elbette bu herif yani hitler yahudileri ve diğer insancıkları kesti, doğradı.benim bunu biliyor olmam yahudilerin kendi zulümlerini örtbas etmek ve batı vicdanını herdaim kendilerine borçlu hissettirmek için uydurdukları masallara inanmamı gerektirmez diye düşünüyorum.yanılıyormuyum?
konu…fuhrer ve dekorasyonbahsedilen….diyoruz ki bu adamı akademiye alsalardı bu adam belki de bu kadar insanı kesmeyecekti.takılınan kısım…düğme sabun. bi taraf yaptı diyor bi taraf yapmadı diyor. neden sana inanayım? sana inanmam için bir neden söyle. yazının neresinde genel yahudi politikasından bahsediliyor. bi olay sonucunda genele varmak hangi aklın ürünüdür, hangi mantığa sığar.sonuç…insanların tek bilgi kaynağı ben değilim. ben böyle biliyorum diye bu yazıyı okuyan insanlar da böyle düşünecek değil.bi de insanların aklını iğfal etme konusunda sayıyı biraz abartmışsın. görünüşe göre iğfal durumunu bi tek sizde gerçekleştirmişim.bana da inanmayınız. zira ben inanılacak veya inanılmayacak birşey anlatmadım. inanın demedim. kendi fikrimi söyledim. insan hayatı önemlidir, sadece bu kalsın aklında. ve cinayetin de savunulacak bi tarafı yoktur. kim öldürürse öldürsün.
sanırım şu yazı düşüncelerinin hangi platforma oturduğunu bulmana yardımcı olacaktır.