Ali İhsan Çam ile Ali Kazan muhtemelen hayatlarında hiç karşılaşmamışlardı. en sevdikleri yemek de aynı değildi belki, dünya görüşleri de. ama ikisinin de hayatları boyunca tahayyül edemeyecekleri bir ortak noktası vardı adına “kader” denilen. Ali İhsan Çam, ikibinsekiz yılında tuzla tersanesinde hayatını kaybeden tersane işçilerinden biriydi. Ali Kazan ise ikibindokuz yılında bursa mustafakemalpaşa maden ocağında meydana gelen bir grizu patlamasında hayatını kaybetti. onların ölümlerine neden olan asla ihmal, çalışma şartlarının iyileştirilmemesi, rant, para, hırs ya da yoksulluk değil tamamen kaderin bir cilvesiydi. tıpkı sağ olsun babamız sayesinde imza attığımız iş sözleşmeleri gibi. gerçekte hepsinin de alnında “babam sağ olsun” yazıyordu. kiminde minnetle, saygıyla; kimindeyse bananeyle, bahaneyle.sonuçta babalar sağ olsundu, e pek tabiî ki vatan sağ olsundu.yirmi birinci yüzyılın gelişmekte olan ülkelerinden neredeyse gelişmiş ülkeleri arasına katıldığı iddia edilen caaanım türkiyemde maden kazası olmuş, tersanede gemi boyarken işçi düşmüş, kot taşlarken ciğerine kum kaçmış da hasta olmuş kaç insan evladı vardı ki zaten. bunlar münferit olaylardı ve gelişmemizin önünde asla engel olamazdı. bazen de kaderin önüne geçilemezdi. patlarsa patlardı grizu, düşerse düşerdi tahta, kaçarsa kaçardı kum. hem canım zaten tüm dünyada olmuyor muydu bunlar, o zaman bananeydi, sananeydi, e bize neydi yahu. allame-i cihan gelse çözülemezdi, çözemezdi. biz de çözmesek, çözemezsek çok da dert değildi. bir kısım ali daha öldüğüyle kalır, arkasından dualar okunur, helvalar yenir, Allah taksiratını affetsin denir, geçilirdi.sonuçta bizim alilere bi şey olmasındı, e pek tabiî ki bize bi şey olmasındı.laf tam da buradayken sanırım önce bir kaderi tanımlamamız gerekecekti. tanımlayamıyorsak da en azından kaderle baş etmeyi öğrenmemiz gerekecekti. hadi hiçbirini bilemedin en azından susmayı bilmemiz gerekecekti. gözü yaşlı insanların acılarını paylaştığımızı yüreğimizin derinliklerinde bile olsa bir yerde hissetmeyi o acıyı hiç yaşamamış olsak dahi anlamamız gerekecekti. bütün evrensel, insani ve dini değerler teknoloji çağının tüm hoyratlığına, vahşi sömürü düzeninin tüm kaypaklığına rağmen bunu emretmekteydi hala. bu ülkenin sıradan veya değil tüm alilerinin kaderi pisipisine ölüm olmasındı. çocuklar yetim, analar evlatsız kalmasındı.sonuçta umutlu olunsundu, e bir de makul olunsundu.hayatını “kader” yüzünden kaybetmiş tanımadığım tüm “alilere”, saygılarımla…
yorumlar
“Kadermiş” öyle mi? Haşa! Bu söz değil doğruBelanı istedin, Allah da verdi, doğrusu bu!Kader, şeraiti mevcut olup da meydandaZuhura gelmesidir mümkinatın a’yanda.”
he valla
başlık çok güzel:)
Maalesef, maalesef..’Kader’ Tuzla Tersanesi’ndeydi: Bir ölü, bir yaralıBaşbakan Erdoğan’ın ‘kader’ dediği Zonguldak’taki maden kazasının acısı dinmemişken tüm uyarılara rağmen yeterli önlemlerin alınmadığı Tuzla Tersaneleri’nden yine acı haber geldi. Tersanede meydana gelen kazada 1 işçi yaşamını yitirdi, bir işçi yaralandı.M. Akif ERDEMTUZLA’daki bir tersanede vincin devrilmesi sonucu meydana gelen iş kazasında bir işçi öldü, bir işçi yaralandı. Son kazayla birlikte Tuzla Tersanelerinde hayatını kaybeden işçilerin sayısı 134 oldu.Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde bulunan ASTAŞ tersanesinde sabah erken saatlerde meydana kazada, ağırlık kaldırmakta olan vinç henüz bilinmeyen bir nedenle işçilerin üzerine devrildi. Kazada Metin İnanır (23) başından ağır yaralanırken, Ramazan Kocatepe de omuzundan yaralandı. Yaralı işçiler, Tersaneler Bölgesi’ndeki Gispir Hastanesi’ne kaldırıldı.Başından yaralanan Metin İnanır tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hastanede hayatını kaybetti. Omuzundan yaralanan Kocatepe tedavi altına alındı. Kocatepe’nin hayati tehlikesinin bulunmadığı belirtildi. Kazanın vince gerektiğinden fazla yük bindirilmesi sonucu bom tabir edilen kolunun kırılarak işçilerin üzerine devrilmesi sonucu meydana geldiği iddia edildi. Kazayla ilgili soruşturma başlatıldı. Son iş kazasıyla birlikte Tuzla Tersanesi’nde hayatını kaybeden işçilerin sayısı 134 oldu. (dha)http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=999190&Date=27.05.2010&CategoryID=77
bugün tkip yürüyüş yapacakmış
ASTAŞ Tersanesi’nde, dün gemilerin inşa edildiği kızağın yeri değiştirilecekti. Eldeki tek vinç bozuktu. Onarılması ‘vakit kaybı olur’ diye komşu tersanenin vinci kullanıldı. Fakat arada mesafe vardı. Vinç, kızağı kaldırmakta zorlanıyordu. Güvenlik için etrafın boşaltılması gerekirken, işçilere “Gelin, itin” denildi. Aşağıda, işçiler kızağa “Ha gayret” derken, yukarıda halatın bağlı olduğu, vincin demir aparatı koptu. O parça, 23 yaşındaki taşeron işçi Metin İnanır’ı öldürdü, arkadaşını yaraladı. İnanır, tersanecilik sektöründe bu yılki üçüncü, 1985’ten bu yana 134’üncü ‘kader’ kurbanı oldu.Liman, Tersane, Gemi Yapım ve Onarım İşçileri Sendikası (Limter-İş) Genel Başkanı Kamber Saygılı’nın verdiği bilgiye göre, dün ASTAŞ’taki sabah mesaisindeki ilk işlerden biri, kızağın yerinin değiştirilmesiydi. Üzerinde gemilerin inşa edildiği kızak ancak vinçle kaldırılırdı. Fakat ASTAŞ’ın kendi vinci bozuktu. Bu nedenle komşu GENÇİŞ Tersanesi’nin vinci kullanıldı. Aslında komşu vincin tersaneye getirilmesi gerekirken, bulunduğu yerden kullanmak daha uygun görüldü.Ölüme bile bile davetiyeSaygılı’ya göre bu işlem, başlı başına ölüm devetiye çıkarmaktı. Çünkü vinç ile kızağın mesafesi büyüdükçe ağırlık artıyordu. Ve öyle de oldu. Vinç kızağı kaldırmakta zorlanınca o an tersanede çalışmakta olan, aralarında Murat İnanır’ın da bulunduğu yaklaşık 15 işçi bir araya geldi. Elbirliğiyle kızağı itiyorlardı. Bu sırada vincin uç kısmındaki, halatların bağlandığı ‘Bum’ adı verilen uzun demir parça, ağırlığa dayanamayarak koptu. Kopan parça işçilerin üzerine düştü.Uzun demir parçanın başına vurduğu İnanır, oracıkta öldü. İnanır, tersanede faaliyet yürüten Deniz Boya Raspa adlı taşeron şirkette çalışıyordu. Üç yıllık işçiydi. Samsunlu, altı aylık evliydi ve eşi beş aylık hamileydi. Halat bir de kadrolu işçi Ramazan Kocatepe’ye çarptı. Kocatepe yaralı kurtuldu. Saygılı öldüren ihmal zincirini, “Vinci tamir edip yapmalıydılar. Ölüm geliyorum demiş. Normalde kızak kaldırılırken etrafının boşaltılması, işçilerin orada durmaması gerekiyor. Orası boşaltılması gerekirken, bu da yapılmıyor” diye anlattı.Bu, ASTAŞ, eski adıyla Selahattin Aslan’da ilk kaza değil. Burada ilk ölüm, 17 Şubat 2008’de meydana geldi. 24 yaşındaki Hasan Köse, oksijen tüpünün patlaması sonucu öldü. Aynı yıl 8 Haziran’da 34 yaşındaki İhsan Turhan, ezilerek öldü. Kazadan sonra ASTAŞ’ta yüksekten düşme, elektrik kaçağı, LPG ve basınçlı tüplerin patlama riski nedeniyle ve gerekli eksikliklerin giderilmesi için beş gün kapatma cezası verilmişti.İSMAİL SAYMAZhttp://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=999358&Date=28.05.2010&CategoryID=77