Bu yazı Um-Ag vakfı tarafından 1987 yılında birinci baskısı ve Ocak 1988 de 22. nci baskısı yapılan “RABITA” isimli kitabından alınmıştır.Tarih boyunca oynanan oyunlar ve buna çanak açan kişi, kuruluş veya yabancı devletler, Laik Türkiye’miz üzerinde çirkin oyunlar oynamış ve daima İslam Devletinin kurulmasına çalışmışlardır. Konu bugün İktidarda olan hükümet nedeniyle, kanımca tekrar önem kazanmış bulunmakta.Bu yazıda adı gecen soysuz Cemalettin Kaplan 1995 yılında ölmüş ve yerine kendisini halife ilan eden oğlu soysuz Metin Kaplan geçmiştir.Kaplan ve oğlunun iç yüzü bu satırlarda açıkça görülmektedir.Bu kısa açıklamanın ardından gelelim UĞUR MUMCU’nun yazısına“İSLAMi DEVLET, KURULACAK ELBET”
Cami bu sloganla inliyor. Cemaatin çoğu sakallı, bereli ve sarıklı insanlardan oluşmuş. Çoğu ya çocuk yaşta ya da genç. Cemalettin Kaplan’ın ağzından her Allah sözü çıktığında cemaat sağ ellerini öne doğru uzatıp hep birlikte “Tekbir Allah” diye birkaç kez bağırıyor.”islami devlet, kurulacak elbet.”Caminin kapısında Mercedes marka arabalar duruyor. Biraz sonra cemaat dağılacak Ve bu siyah cüppeli, yeşil şalvarlı, beyaz sarıklı ve sakallı insanlar Mercedeslere binip evlerinin yolunu tutacaklar.Sarık ve Mercedes!…Sarık ve Mercedes, sanki Federal Almanya’ da Türk’ler arasındaki dinsel akımların simgesi olmuş. Sarıklı, sakallı ve Mercedesli Türk yurttaşlarının istedikleri, “islam devleti”dir.Cemalettin Kaplan’ın elden ele dolaşan “Tebliğ’in El Kitabı” adlı kitabından aktaralım:Gayemiz : İslam devleti.Hakimiyet: Allah’a mahsustur.Anayasa: Kur’an-ı Kerim’dir.Nizam : Şeriattır.Kaynak: Yine Kur’an-ı Kerim’dir.Örnek ve önder. Hazret-i Muhammed’dir.Metot : Tebliğdir.Mevzu : Hakkın hakimiyetidir.Tebliğ vasıtaları: Meşru her vasıtadır.Tebliğ hükmü : Farzdır.Tebliğin üslubu : Açık net ve kesin.Silah : ilim (Ayet, hadis, akıl ve mantık).Siper ve kalkan : Sabır, tahammül ve müdafaa. “Tebliğ devrinde silaha sarılma, kaba kuvvete başvurma, mukabele-i bilmisil yapma yoktur.Günün Türkiye’si: Dünün Mekke’sidir.Hoca bunları anlattıkça cemaat kendinden geçiyor.İslami devlet, kurulacak elbet… “islam devleti anayasası” da hazır bile. Avrupa’nın bir çok yerinde islam anayasası elden ele dolaşıyor ve camilerde konuşulup, tartışılıyor.islam devleti nasıl bir devlet olacak? Gerçi Cemalettin Kaplan Hz. Muhammed’i örnek aldığını söylüyor, ama yandaşları hep iran’dan, Humeyni’den, islam devriminden söz ediyor.Hollanda’nın Zaandam şehrinde Kaplan’ın örgütü olan islam Cemaat ve Cemiyetler Birliği denetimindeki Ayasofya Camii’nde uzun uzun tartıştığımız Ahmet Kütahyalı adlı 32 yaşındaki eski edebiyat öğretmeni “yazın” diyor, birlikte resim çektirirken.”Resmin altına yazın, bir mürteci resmi diye yazın” . Soruyorum, “Ne yazayım istersin?””Bir Müslaman ile bir kafır yan yana diye yazın.” Müslüman, Ahmet Kütahyalı, ben de kafır… Niçin kafır?Çünkü laik düşünceye inanıyorum da ondan.”Laiklik ayrı bir dindir. Dinsizlik demektir. Kafirlik demektir.”Baktım tartışmanın anlamı yok. “Peki” diyorum. Resmin altına olduğu gibi yazacağım. Bir Müslüman ve bir kafır… Ama nasıl Müslüman? iran yanlısı diye yazayım mı?”Yazın. iran devrimine aşık diye yazın.”Böylesine açık açık iran devriminden yana olduklarını söylüyorlar. Camilerinde Tahran’da basılan ve Türkçe’ye çevrilip. Türkler arasında dağıtılan “islam Çağrısı” adlı dergi de okunuyor. Dergide islam devriminden, Humeyni’den söz ediliyor, islami bilgiler veriliyor. Cemaat, iran Büyükelçiliği tarafından dağıtılan “islam Çağrısı” ve “Kayhan” adlı dergileri okuyor ve kendi aralarında islam devrimi nasıl olacak bunu tartışıyor.Federal Almanya’nın Bochum kentinde Eyüp Sultan Camii’nden Cemalettin Kaplan’ı dinliyorum. Cemaat arasında gencecik insanlar var. Bunlar da Cemalettin hocanın devrim muhafızları. Kaplan, “Allah” dedikçe cami tekbir sesleri ile inliyor. Türkiye’de Diyanet işleri Başkan Yardımcılığı da yapmış olan Kaplan’ın ajitasyon yeteneği fena sayılmaz. Ancak Türkçe’den ortaokul diploması nasıl aldığı pek kuşkulu. Bağırıyor, çağırıyor, ancak sözcükleri çok kötü kullanıyor. Örneğin, “mason” yerine “masum” diyor. Bir türlü dili mason demeye dönmüyor. Kemalist derken “a”yı uzatıp “Kemaalist” diyor. Bağırıyor, çağırıyor. kışkırtıyor, açıkça siyaset yapıyor. Arapça ayetler okuyor.Kim bu Hoca?
1926 yılında Erzurum’un ispir kazasında doğmuş. ilk dini bilgileri babasından almış. imamlığa başladığı sırada ilkokul mezunu bile değilmiş. Askerliğini yaptıktan sonra ilkokulu, ortaokulu ve liseyi dışarıdan bitirmiş, sonra da Ankara ilahiyat Fakültesi’ne girmiş; aynı tarihte Ankara’da vaizlik yapmış. 1966 yılında ilahiyat Fakültesi’ni bitirdikten sonra Diyanet işleri Başkanlğı’na müfettiş olarak atanmış; daha sonra Diyanet işleri Başkanlığı’nda Özlük işleri Müdürlüğü de yapan Kaplan, bir süre de Diyanet işleri Başkan Yardımcılığı’nda bulunmuş. 1966 yılından 1981 yılına kadar da Adana’da müftülük yapmış.1971 sıkıyönetimi ile çok iyi ilişkiler sürdüren ve zaman zaman sıkıyönetim komutanlarına kendi alanında yardımcı olan Kaplan, 1977 seçimlerinde de MSP listesinden Erzurum’da milletvekili adayı olmuş. Olmuş, ama seçilememiş. Seçilse hiç şüphesiz o da bütün milletvekilleri gibi kürsüye çıkıp “laik devlete bağlı kalacağına” yemin edecekti. Ondan ne şüphe?Peki nasıl olmuş da Hoca 60 yaşından sonra “hidayete erip” islam devleti için Avrupa’da cihada başlamış. Çünkü, Peygamber efendimizin buyurduğu veçhile, her yüz yılın başında bir müceddid gelecek, bir yenilik getirecektir. Neyi yenileyecek? Dini mi? Hayır. Din zaten her zaman yenidir.Müslümanların dine bağlılığını. Müslümanların cihad bağlılığını yenileyecek; şehit olma aşk ve şevklerini, başarıya ulaşmaya, zafer kazanmaya ait olan ümit ve heyecanlarını yenileyecektir. Bu da kapalı ve gizli çalışma yolu olan parti yoluyla değil, peygamber ve sahabenin takip ettikleri tebliğ ve cihad yoluyla olacak değil mi?Avrupa’da cami ve cemaatlerimiz hissedilir derecede çoğalmıştır. Buna sebep de 12 Eylül’den sonra parti zihniyetinin ve siyasi taassubun zaafa uğraması ve hızını kaybetmesidir.”Kaplan Hoca bu bakımdan 12 Eylül hareketini çok olumlu karşılıyor. Diyor ki :
“Evren geldi, Evren’in bir iyiliği oldu. Partilerin balonlarına bir iğne dürttü, hepsi söndü. Bir-iki sene partisiz yaşadık. O kadar rahat ki, cemaat de çoğalıyordu, cemaat de ruhen bu particilikten tedirgindi.”
(Burada ufak bir saptamada bulunmakta yarar var. Kenan Evren rejimiyle birlikte tüm Atatürkçü dernekler kapatılmış, tekkeler, dergahlar açık bırakılmıştır. Kapatılan kurumlar, Halkevleri, Türk Dil Kurumu, Atatürkçü Düşünce Derneği, Türk Tarih Kurumu ve dahası…. “sinemasever”)Cemalettin Kaplan, 1981 yılında sıkıyönetim komutanlığının isteğiyle olacak, resen emekliye ayrılmış. Buna çok içerleyen Kaplan; düşünmüş, taşınmış, ne yapsın? Ver elini Almanya!Soruyorum:”Hakkınızda dava açılmış mıydı?”Hayır açılmamış. Açılmamasının nedenini de şöyle açıklıyor:”Bugün içeri alırlar, yarın içeri alırlar diye aşağı yukarı 6 ay bekledim, almadılar. Artık Allah’ın bir hikmeti herhalde. Yalnız bizim bir teminat garantimiz vardır. Ayet-ül Kürsi’yi üç beş defa, yedi defa okumadan bir işe başlamayız.”Hoca bu arada bizimle söyleşinin yarısına gelmiş, ancak Ayet-ül Kürsi’yi okumayı unutmuş. Teminat garantisi o an için yok. Ne olur ne olmaz, başına bir bela gelir. Hemen Ayet-ül Kürsi’yi okuyor. Ve cemaat hep birlikte bağırıyor:”Tekbir Allah, tekbir Allah, tekbir Allah.”