Bu aralar canım çok fazla sıkılıyor. Kendimi oyalamak için çok şey yaptım ama olmuyor. Önce klişe yöntemlere başvurdum. Televizyonu açtım.Zap yapmaya başladım. Gaffur, Burhan ve Ajdar beni ziyadesiyle güldürdüler. Sonunda sıkıldım. Tartışma programlarına baktım biraz. Hrant Dink’e sövüp sayanlar, Orhan Pamuk’a laf atanlar midemi bulandırdı. Daha gayri ciddi bir tartışmaya takıldım bir süre. Birileri çocuk yetiştirmekten bahsediyor. Herkez “topluma yararlı birey” lerin nasıl yetiştirilebileceğini çok iyi biliyor. “Demek ki bu doğuştan bilinen bir şeymiş” deyip kanalı değiştiriyorum. Bir başka tartışma daha. Bekaretten bahsediyorlar. Basmakalıp iki cümleyle program yapmaya çalışıyorlar. Zaten konunun temeli bir dizideki tekliften kaynaklanıyor. Dizi? Evet biraz dizilere takılabilirdim. Ama ne oluyor anlamıyorum. Anneannemlerde olmadığıma göre bu kanalların hepsi Antep’in yerel kanlları olamaz değil mi? O halde neden hepsi ya Antep’li gibi konuşmaya, ya da Antep yemekleri yapmaya çalışıyor. Antep yeni mi keşfedildi? Altı bin yıldır yok muydu bu şehir? Sıkılıyorum yine. Zap yapmanın bu gün beni eğlendiremeyeceği kesin.Belki biraz kitap okumalıyım. Kitaplığı karıştırıyorum. Okumadıklarımın arkalarını, önsözlerini kurcalıyorum. Yusuf Atılgan’ın “Anayurt Oteli” Zebercet’in gündüz düşleri de sıkıntımı alamıyor. Sayfalar sayfalar akıyor ama içimde hala o sıkıntı.Biraz internette gezinmek işe yarar umuduyla açıyorum bilgisayarı. Bir hanım ve bir bey seksen sonrası kuşağın ne kadar andaval olduklarını birbirlerine anlatıp “haklısın mirim, bunlar adam olmaz”, “ay ne demek asıl sen haklısın bunlar o cumhur-u reisin defoluları, ne beklenir ki?” diyor. Yine sıkılıyorum.Azıcık gündemi okumak istediğimdeyse her sitede kimin Ermeni, Kimin Kürt olduğu, satadyumlarda kimin kime koltuk fırlattığı yazılıyor. Okuyorum. Sıkılıyorum.Kendime gündelik bir meşgale arıyorum. İşte bir parça kumaş .. Bunun orasını burasını kesip bir şeyler dikebilirim deyip başlıyorum. Dikiş makinası bozuluyor. Canım sıkılıyor.Belki biraz ders çalışsam sıkıntımı alır. Ders çalışmak hep sıkıntı verecek değil ya. Açıyorum kitabı. Onlarca soru çözüyorum. Sıkılıp soruları başka yollardan birer kere daha çözüyorum. Bu da sıkıntımı almıyor.”Evdekilerin keyfi iyi mi acaba?” düşüncesiyle ufaktan yanlarına sokuluyorum. Annem yine kredi kartlarından ya da iş yerinde ki müdürüyle çekişmelerinden bahsediyor. Ona hissettirmeden yanında ayrılıyorum. Çünkü sıkılıyorum.Kardeşimin yanına uğruyorum. Benim bir kaç saat önce boş bıraktığım bilgisayar masasının karşısında kahkahalrla gülüyor. Umutlanıyorum. Uzaktan ekrana bir göz atıyorum. MSN ‘de sevgilisiyle konuşuyor. Beni de dahil edecek değiller ya. Ben de odadan çıkıyorum.Özlediğimi farkedip sevgilimi arıyorum. “Onkoloji bugün yoğun, gece seni ararım” diyor. Geriden ağlama sesleri duyuluyor. Sinirlerim bozuluyor. Kapatıyorum telefonu.Giyinip dışarı çıkmaya karar veriyorum. Köşedeki bakkaldan bir paket sigara alıp eve dönüyorum. Daha asansöre bindiğim anda skılmaya başlıyorum çünkü.Eve dönüyorum, yeniden bilgisayarın karşısına geçiyorum. Serbest köşenin serbestisine bir şeyler yazıp yazıp vazgeçiyorum.Malesef bana özgü değil bu duygu. Bir çok kişinin sıkıldığını, gerildiğini biliyorum. Yapılabilecek öneriler istemiyorum. Sadece biraz huzur istiyorum. Hani güzellik yarışmalarında taç giyen kızlar kadar rahat dileklerimi sunmak istiyorum. “Dünya barışı sağlansın, açlık sona ersin, küresel ısınma önlensin……..”Bunların hepsi klişe dilekler olarak kalacak ve ben daha günlerce aylarca sıkılmaya devam edeceğim galiba….Öğrendiklerim hiç bir işe yaramıyor………