Hep gerçek bir Güzin ablam olmasını istemişimdir. Bu öyle bir Güzin abla olsun ki en olmadık soruları sormama rağmen bana kızmasın, beni azarlamasın, benden soğumasın ve benim hakkımda kötü düşünmesin.Aslında insanlar sormaya, öğrenmeye muhtaçlar. Ne zaman “sen sus bakıyım, o ne biçim soru öyle” dense, içim cız eder. Bilsem, zaten sormazdım, sordum ki öğrenmek çabasındayım. Bilginin paylaşılması, ama mantıklı bir şekilde, bilenin derin bilgisinin çeşmesinden akan sudan kana kana içmek gibi olsa. Her daim, sen bilmezsin çekişmesinden uzakta, aynı zamanda da sorulmadığında konuşmayan, ters konuşulduğunda ise sonuna kadar dinleyen, en sonunda da yalnızca dinlenileceğine kanaat ediyorsa konuşan bir Güzin abla portresi var aklımda.En manasız, en edepsiz görünen sorulara bile soğuklanlılıkla ama sıcak bir içtenlikle yaklaşan, bu arada da beni tanıyan, halimi vaktimi bilen, beni olduğum gibi kabul eden bir Güzin ablam olsaydı ne güzel olurdu.İçimizden geçenler karşısında, sabır taşını çatlatacak derecede zor bile olsa dayanacak, belki en olağandışı durumlarda bile yardımını esirgemeyecek, abladan çok arkadaş olacak bir Güzin ablaya neler vermezdik.Ne zaman empati desek, başkalarının empatisizliğini ortaya süreriz. Öyleyse kendini o ideal Güzin ablanın yerine koy, öyle bir empatiye haşır neşir ol. Madem böyle bir portre var karşında, madem insanlar için böyle birinin güzelliğinden dem vuruyorsun, neden onun gibi olmak için zerre miktar gayret sarfetmiyorsun?
(Sözüm kendime ve benimle birlikte dinleyenleredir.)