bildirgec.org

The Basketball Diaries (1995)

salvador zirdeli | 29 July 2010 15:01

The Basketball Diaries (1995)
The Basketball Diaries (1995)

Bazı filmler vardır. Hani izlediğiniz zaman kafanıza kazınır ve rahatsız olursunuz. Ancak zaman geçtikçe o kazınan yerler kapanır ve sizin içinizi parçalayacak olsa bile, rahatsız olacağınızı bile bile tekrar baştan o filmi izlersiniz.

The Basketball Diaries böyle bir film işte. İnsan izlese ve rahatsız olsa da yine izlemek istiyor.

1995 yapımı filmimizin başrol oyuncusu, henüz Titanic batmamışken beyaz perdede gördüğümüz 21 yaşındaki yeniyetme Leonardo DiCaprio. Ayrıca onun kadar yeniyetme olan Mark Wahlberg’i de es geçmemek lazım.

Konusuna gelirsek, film kabaca basketbol tutkusu ile yaşayan gençlerin nasıl olupta uyuşturucu batağına düştüğünü anlatıyor.

ChouChou Electric Butterfly

sCoRPionTR | 29 July 2010 14:54

Piyasada birçok robot hayvan bulunsa da hiçbiri ChouChou’nun robot kelebeği kadar gerçekçi değil.

Kelebek içinde bulunduğu kavanozun kapağına dokunduğunuzda kavanoz içinde sıkışmış gerçek bir kelebek gibi kanat çırpıyor ve kavanoz içinde bir yerden başka bir yere konuyor.

Kavanozun kapağında bakıldığında farkedilmeyecek şekilde yerleştirilmiş bir pil yuvası ve kapaktan kelebeğe uzanan çok ince bir kablo bulunuyor. 3 tane AA pil ile çalışan kavanozda kapağa dokunulduğunda pillerden sağlanan az miktardaki bir güç kelebeğe iletiliyor ve kanat çırpması sağlanıyor.

Bugün canım sıkkın

hayalicindegecti | 29 July 2010 14:05

Akşamdankalmalık değil sadece. Evet, kafam kazan gibi ama “o son kadehi ne diye içtim ki ?”den ibaret değil. Avucumun bir yerlerine hala duran ve sızlatan o incecik, büyüteçle bile göremediğim ve günlerdir çıkaramadığım diken de değil sıkıntımın sebebi. Sanki o diken yüreğime, yok yok beynimin bir yerlerine batmış gibi. Hah, tam öyle işte, anlatabildim mi? Şimdi anladınız mı?
Aynaya bakıp yüzümü beğenmemek mi? I-ıh… Yüz değil ki önemli olan, gözler de, gözlerin rengi de.. Bakışlar asıl olan… Bunu öğreneli çok oldu. Öyleyse aynadaki o sıkıntılı bakışın sebebi ne?
Ne tatsız bir sabah. Uyandığım andan bu yana peşimi bırakmayan şu sıkıntı.
Bol köpüklü sade bir kahve mi içmeli? Bilmem ki, sıkıntımı geçirir mi dersiniz? Yok yahu boşver, o sevdiğim fincan da dün kırıldı zaten. Oysa ne güzeldi o incecik porselenin dudağa değişi… Kahvenin damağa sıcak, kalın ve pütürlü yayılışı, hele o güzelim kokusu…
Yoksa üşenmeyip toparlanıp giyinip sokağa mı çıkmalı? Deli misin? Bu sıcakta ha? Zaten Nereye gideceğim ki? Bana kim gülümseyecek? Amaaan boşver.
Sıkıntının sebebi ne peki?
Son günlerde yeni bir tatsızlık olmadı ki… Olanlar hep eskiler. O halde eskileri ne diye kafanda evirip çevirip duruyorsun?
Köpeğin ölümü mü hala acıtan? Oo, üzerinden aylar geçti. Hem nefes alamaz olmuştu… 17 yaşındaydı düşünsene… Rekor kıracaktı neredeyse. O meşum akşamüstü yine kriz geçirdiğinde, veteriner onu uyutan iğneyi bir an önce yapsın, zavallının çektikleri son bulsun diye gözyaşlarıyla yalvarmadın mı?
Yoksa aşk acısı mı?
Sahi, niye günlerdir, haftalardır hiç aramadı o?
Aramaz tabii, aramasın da. Sen değil miydin “Bu sevda ateşten gömlekmiş diyen? Kurtulmalıyız bu sarmaldan” diye ısrar eden… Olsun, arasaydı eğer, belki sesini duymak ferahlatırdı… Soğuk sular serpilirdi yüreğine.
Yok yok, gitsin, küllensin, yok olsun o arayış.
Bilemediğim başka bir şey bu… Anlatamıyorum da zaten.
Uzun süredir görüşmediğin o arkadaşınla aranızda geçenleri yeniden hatırlamak mı peki? Hani adını tam koymasanız bile dostluğunuzu noktaladığınızı bal gibi bildiğiniz o gereksiz tartışmada sarfedilen sözlerin kafandaki resmi geçidi… Ufff ne kötüyü.
Keşke kabus görmüş olsaydım, ama değil, ne yazık ki değil.
Bu sabah eski üzüntüler tek tek kapımı çaldı.
Galiba en yenisi beni en çok sıkan.
Şu iş değiştirme planının suya düşüşü… Boşa kürek çekilen onca zaman… Harcanan çabalar, beslenen umutlar, o uzak ve yabancı kente dair kurulan hayaller. Hepsinin yıkılışı… “Üzülerek bildiriyoruz ki...” diye başlayan mektubu almak…
Of bilmiyorum. Başım ağrıyor. Umutsuzum, tükenmişlikle iç içeyim.
Hayır, istemem, kitap kapağı filan açmayacağım.
Müzik de çalmasın. Kapımı hele sakın çalmayın, sustum, gizlendim, yok oldum.
Beni bugün yalnız bırakın.

Şiirde Hayalle Gerçeğin Çekişmesi

olur mu ki | 29 July 2010 13:58

  • Şairlerin ve şiir sevenlerin yüzyıllardır üzerinde fikir yürüttüğü, tartıştığı, bir sonuca varmaya çalıştığı konu: Şiire hayal mi hâkimdir yoksa gerçeklik mi?
  • Alexander Potebnya bu konuda “İmgesiz sanat olmaz; şiir ise hiç olmaz.”diyerek düşüncesini keskin bir şekilde ifade etmiştir. Türk şiirinde de Ahmet Haşim, , Behçet Necatigil, Ahmet Muhip Dranas ,Hilmi Yavuz, , Atilla İlhan, Fazıl Hüsnü Dağlarca,… gibi isimler zaman zaman şiirlerinde kullandıkları unsurlar ile hayalin yanında yer almışlardır.
  • Atilla İlhan’ın “Cinayet Saati” isimli şiirindeki şu mısralara göz atmak bize konu hakkında fikir verebilir:

“Haliç’te bir vapuru vurdular dört kişi
Demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
Dört bıçak çekip vurdular dört kişi
Yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu”

  • Şiirde gerçekliği savunanlar ise bunun şiiri daha içten ve çekici kıldığını dolayısıyla kalıcılığının arttığını savunurlar. Bunu sağlamak için de şiire günlük konuşma dilini hâkim kılma çabası içine girerler. Türk şiirinde Erzurumlu Emrah, Mehmet Akif Ersoy, Cemal Süreyya,… gibi isimler tercihlerini gerçeklikten yana yapmışlardır:

“İlk akşamdan vardım kavil yerine
Önce gördüm kömür gözlüm gelmedi
Bilmem gaflet bastı uyudu
Bilmem o yar bize küstü gelmedi.”

Karacaoğlan

  • Tartışma sanırım insanlık tarihi bittiğinde dahi bir sonuca varamayacaktır. Hayal de, gerçeklik de şiirin vazgeçilemez unsurlarıdır.

14 adet hafif ve kullanması kolay açık-kaynak içerik yönetim sistemi

admin | 29 July 2010 13:48

çok kompleks içerik yönetim sistemi’leri (cms) her web projesi için her zaman en iyi çözüm değildir. bazen küçük, hafif ve gerçekten kolayca öğrenebileceğiniz sistemlere ihtiyacınız olabilir.

aşağıdaki cms lerin hepsi ‘hafif’ olarak dikkate alınabilir, bunun manası, sizin için yönetimi daha basit sistemler demek.

bunların en iyi yanı ise, hepsi ‘açık kaynak’ – ‘open source’.

1-frog cms

frog cms size şık bir arayüz, her sayfa için esnek bir yapı, basit kullanıcı yönetimi ve izin yönetimi, hem de dosya yönetimi için gerekli olan araçları sunarak içerik yönetimini basitleştiriyor.

frog basit şablon(template) kodlamasından dolayı benzersizdir. çünkü direkt olarak php kullanır, başka bir dil öğrenmenize gerek kalmaz.

frog için gerekli olan şeyler: php5, mysql veritabanı yada pdo ile birlikte sqlite3, ve web server(örneğin apache).

frog cms homepagedocumentation

2-getsimple cms

getsimple her web sitesine gerekli olan özellikle içinde barındıran açık kaynak bir cms. xml’in hızından ve elverişli oluşundan baya faydalanmış gözüküyor. öğrenmesi çok kolay olan cms’lerden biri.

getsimple gnu general public license ile lisanslanmış açık kaynak bir içerik yönetim sistemi.

getsimple cms homepagedocumentation

YENİ VERSİYONLARI DAHA VAHİM

kalasi | 29 July 2010 12:43

Televizyon dünyası hergün daha vahim bir görsel (ŞÖLEN!) sunmaya devam etmekte. Eskiden BBG evlerimiz vardı. Şimdi ise evcilik ve evlilik programları, yemeklere puan verme ! programları ile televizyon dünyası yeni bir boyut kazanmış ve eskiden olduğu gibi birçok insanımızı ekran başına kitlemektedir. Peki bu programlardan neleri öğreniyoruz. Evlilik, Evcilik programlarından acaba bu hafta kimin kavga edeceğini, yemek yapma programlarında mutlaka bir hata bulmayı ve mutlaka bir gerginlik ortamının yaratılacağının ve nasıl kavga edileceğinin bilinde olarak ekranın başına geçeceğimizi biliyoruz. Gözlemlediğim kadarıyla onlarda programlara çıkarken sanki kavga etmeye hazır ve kendilerini bu ortama hazırlayarak çıkıyorlarmış gibime geliyor. Fazla seyretmememe rağmen bir TV kanalında kayıpları bulan bir program yılbaşından beri 176 kayıp insanı bulmuş ve bu konuyla ilgili meclise ve üniversitelere ders olarak anlatılması için bir rapor hazırlıyorlarmış. Kaç kişi biliyordur bilmiyorum ancak kavga gürültü programları kadar bilindiğini sanmıyorum. Tabi bunlar gibi onlarcası. Artık doğru programların pirim alması gerektiğini düşünüyorum.

Michigan Universitesinin casus yarasası COM-BAT

sCoRPionTR | 29 July 2010 12:43

COM-BAT gibi casus robotlardan piyasada oldukça fazla bulunsa da COM-BAT barındırdığı üstün özellikler ile diğerlerinden ayrılıyor.

Michigan Universitesi tarafından geliştirilen COM-BAT’ın boyu sadece 6 inç. Özellikle ordu tarafından kullanılması düşünülen COM-BAT ufak boyutu sayesinde farkedilmeden askerlere gerçek zamanlı olarak veri sağlayacak.

COM-BAT üzerinde çok sayıda sensör, mikrofon, radyasyon ve zehirli gaz dedektörleri barındıracak. COM-BAT’ın diğer bir önemli özelliği ise rüzgar enerjisi/güneş enerjisi kullanarak şarj olabilmesi.

Wöhr Multiparker 730 (Otomatik Otopark)

admin | 29 July 2010 12:29

wöhr
wöhr

İnşa ettiği otomatik park sistemleriyle özellikle almanyada ve başka ülkelerde otopark sorununu çözen bir alman firması WÖHR.
Park sistemi tamamiyle otomatik olarak çalışmakta aracınız özel bölmelere taşıyıcı liftlerle yerleştirilmekte. Budapeştede inşa ettikleri multiparker 730 sistemi tam otomatik olduğu gibi şehrin yapısını da bozmamak için yer altına inşa edildi. Videosunu izlediğinizde çok hoşunuza gideceğine eminim. Diğer projelerin videoları