önce sosyalistler için geldiler, ben sosyalist olmadığım için sesimi çıkarmadım.sonra sendikacılar için geldiler, sendikacı olmadığım için sesimi çıkarmadım.sonra yahudiler için geldiler, yahudi olmadığım için sesimi çıkarmadım.sonra benim için geldiklerinde, benim için sesini yükseltecek kimse kalmamıştı!
yok şimdi onların toplam zihniyetinin ortalama cümlesi bu. gerektiğinde c.başkanı da yargılanabilmeli yoluu demokrasinin zirvesinde gezerler. oradan bir an da bir yargıtay başkanının suçlamanın mantıksızlığı vadilerine inerler. ordan da 1000 de 1 oy oranına sahip bir parti başkanın yargılamanın doğru olmadığı kanyonundan kendilerini atarlar. bizdense doğru değilse yanlış.not:onların ile kurulmaya çalışılmış cümlede ötekileştirme yapılmıştır.
Silah çıkacak tabi, şu sahte peygamberci f tipi örgütlenmenin evlerinde ki pompalı tüfek sayısını duysanız şok olursunuz. 95-2005 yılları arası 150.000 pompalı satılmış, millet birden avcı oldu sankim anasını satayım…
ya varya bu kadar da işkembe mi olur yavf. evlerindeki pompalı tüfek sayısına kadar nerden biliyon. müridimiydin yohsam bu hocanın da silah alerjinden mi bıraktın.bana bir tane adam akıllı dediğini ispatlıcak kaynak göster pc mi sobaya atacam. hazır yanıyorken acele et madem…
şimdi yarbaya da hak vermek lazım ee adam malum asker napsın evine iki bot bi tane de palaska mı götürsün saf mı bu adam bari eve bişeyler götürüyosun sağlam olsun şöyle adam öldürmelik ne biliyim birilerine yardım yataklık edip oralardan bişeyler kazandırcak bişeyler olsun..mesela ne olsun ne olsun hah buldum silah olsun yok yok bomba olsun daha fantastik hem adı da güzel,BOMBA!..belki gün gelir BOMBALAR BİR BİR Bİ TARAFLARDA PATLAR YA DA BİRİLERİNİN Bİ TARAFLARINDA PATLAR!! tabi bunu düşünen zihniyet bigün kendi kucağında patlayacağını hiç bilemezdi..
kadınlar boşuna erkeklerine “eve iş getirme bey” demiyor yavf. bak işte adamın başına geleni göryon mu? halbusem adamcağız akşamları talim falan yapmak için götürmüştür evine…cık cık…
silahlar bombalar kimden çıkıyor? zamanında çözülmeyen susurluktan…peki, şimdi çözülmeyen susurluk ile bunu çözmek için uğraşanları bir araya getirip ortaya da silahlar ve el bombaları çıkartılıyor, dinci yobaz müritler‘e gün doğdu kıçlarına kına yaksınlar artık durmadan saldırma zamanıdır.lakin bunun geri dönüşüde olacaktır…
Silah tarlalarına Sn. Baykal ne buyururlar?Bahanelerin, gerekçelerin paçası kısa kalmaya başladı. Soruşturmada yaşanan kimi eksikleri, soruşturmanın aşırıya kaçan kimi yönlerine bakarak, bunları merkeze alarak, Ergenekon’la ilgili asıl resmi gözden kaçırma ya da özellikle göz ardı etme girişimleri her geçen gün biraz daha anlamsız kalıyor.Eski bir “Susurlukçu”nun, İbrahim Şahin’in belgelerinden hareketle Ankara’da silah tarlalarının ortaya çıkması “kuşkucu” bakışa belki yeni imkân verdi. Susurluk görüntülü dar çete Ergenekon, yani Veli Küçük, İbrahim Şahin gibi vurucu güçler ile orgenerallerin, YÖK başkanlarının gözaltına alınması arasında bir ayrım yapma, birinciyi önemseme, ikinciyi ise AK Parti manevrası olarak sunma imkânı…Askerin soluğunu yakından izleyen, asker ve kurum koruma refleksiyle iş yapan “Ankara Temsilci Gazeteciliği” anlayışı (elbette Ankaralı tüm gazeteciler değil) buna sarılmış durumda…Ama paça gerçekten kısa kalıyor…Evet, Susurluk yönü ortaya çıkıyor ama Ergenekon’u bastırarak değil tersine tümüyle kuşatarak… Ortaya çıkan Susurluk ile Ergenekon arasında bir bağlantı değildir sadece bir sürekliliktir.Susurluk davası yarım kalmıştı, tetikçiler yargılanmış, asıl sorumlularda, devlet içine ve politikalara uzanan yönleri gölgede bırakılmıştı. Dönemin Jandarma Genel komutanı Teoman Koman bu konuda konuşmaya bile tenezzül etmemişti, JİTEM meselesi trajik bir hal almıştı.Şimdi Ergenekon davası ve soruşturması bu eksikliği tamamlıyor, en azından tamamlama iddiasında. İki gün önce emekli orgenellerin, eski YÖK Başkanı’nın, muvazzaf subayların gözaltına alınması bu çerçevede karşımıza çıkıyor.Taraf Gazetesi dün birinci sayfadan şöyle diyordu örneğin:“Gözaltındaki dokuz muvazzaf subay 2009’da emekli Org. Tuncer Kılınç ve emekli Org. Kemal Yavuz yönetiminde darbe planlıyordu. Gözaltındaki dokuz muazzaf subay bu evlerdeki toplantılarda polis kamerasına yakalandı…”Gölbaşı’nda yapılan kazılarda İbrahim Şahin bağlantılı 3 lav silahı, içinde TNT kalıpları, el bombaları, seri numarası silinmiş Uzi mermileri ele geçiriliyordu. Silahların sarıldığı gazeteler Temmuz 2004 tarihliydi, yani ordu içi kaynamanın, darbe hazırlığına gazeteci, işadamı, profesör birçok kişinin eklemlendiğinin iddia edildiği yılın tarihi…Bu yazının yazıldığı saatlerde Ankara’da Atatürk Ormanı’nda ve Saklıbahçe’de yeni kazılar yapılıyordu.İtalya Gladyosu’nu andıran bir görüntü ortaya çıkıyor, buna şüphe yok…Ama bu sıradan bir öykü değil; üç beş tetikçinin, azgının, kontrolden çıkmış resmi çete üyesinin işi değil.Unutmayın: bu ülkede faili meçhul cinayet sayısı yaklaşık olarak 17.500…Bu ülkede bu tür cinayetlerin en büyük zanlısı Yeşil, Diyarbakır’da bölge asayiş komutanının toplantılarına katılmış birisiydi.Gözaltına alınan kişiler, özellikle orgeneraller gerçek sorumlular, gerçek bağlantılar mıdır, bilemeyiz. Bu tür ve bu yüksek düzeyde bağlantılar olduğu konusunda pek şüphe duymuyoruz.Bu iş şu ya da bu şekilde ordunun içine uzanmaktadır, bir engelleme olmazsa soruşturma da oraya uzanacaktır.Bu ülkenin insanları, gazeteciler, diğerleri, tarafları, görüşleri ne olursa olsun, er ya da geç bu derinliği, “askeri derinliği” görecektir.Unutmamak gerekir: bu derinlik Türkiye’deki askeri vesayet düzeninin önemli bir parçasıdır, daha da öte, bizzat bir devlet geleneğinin kendisidir.Ergenekon soruşturmasına, savcıya, yargıca, iktidara dair istediğiniz eleştiriyi getirin, ama esas, söz konusu derinliği gözden kaçırmayın.Bu temizlik girişimi, orduyu da daha güçlü kılar, devleti de…Önümüzdeki günler bu değişimin sancılarına, çatışmalarına gebedir. Baykal, Ergenekon avukatlığına soyunarak, davayı ve hukuki süreci bir diktalaşma eğilimi ilan ederek ilk hamleyi yapmıştır. Bu tutumun ordudan muaf ya da orduyu hedeflemeyen bir tavır olduğuna inanmak oldukça güçtür.Bu konuda Hasan Cemal’den bir alıntıyla bitirelim haftayı ve yazıyı:“Sayın Baykal?..Neyin peşindesiniz?…(1) Oyunuzu 29 Mart’ta birkaç puan daha artırmak için mi bütün bu savaş tamtamları? Ya artmazsa oyunuz? Ya 22 Temmuz’a benzer bir tablo çıkarsa yine? Ya da bu savaş ve cepheleştirme stratejiniz ters teper de, 22 Temmuz’u da aşan bir sonuç alırsa AKP, ne olacak o zaman?..(2) Yoksa darbe mi? Asker müdahalesi mi? Sayın Baykal, bu kadarına ihtimal vermek istemiyorum. Ama eğer “Hitler öncesi gibi, Humeyni öncesi gibi” diyorsanız ana muhalefet lideri olarak ve iktidarda da yüzde 47 oyla oturan bir parti varsa, ne olacak o zaman, geriye ne kalacak ki?…”Bir yönüyle işte budur mesele…Alintidir.Ali Bayramoglu
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.Tamam
yorumlar
önce sosyalistler için geldiler, ben sosyalist olmadığım için sesimi çıkarmadım.sonra sendikacılar için geldiler, sendikacı olmadığım için sesimi çıkarmadım.sonra yahudiler için geldiler, yahudi olmadığım için sesimi çıkarmadım.sonra benim için geldiklerinde, benim için sesini yükseltecek kimse kalmamıştı!
el insaf bu yarbay suçsuz mu.? Bu el bombaları ile fantezi mi yapıyormuş bu adam? Tamam fikrinizi yine savunun ama çirkefleşmeyin.
yok şimdi onların toplam zihniyetinin ortalama cümlesi bu. gerektiğinde c.başkanı da yargılanabilmeli yoluu demokrasinin zirvesinde gezerler. oradan bir an da bir yargıtay başkanının suçlamanın mantıksızlığı vadilerine inerler. ordan da 1000 de 1 oy oranına sahip bir parti başkanın yargılamanın doğru olmadığı kanyonundan kendilerini atarlar. bizdense doğru değilse yanlış.not:onların ile kurulmaya çalışılmış cümlede ötekileştirme yapılmıştır.
Bu kadar da anlatım bozukluğu yapılmaz (:
Ne kadar yapılır ?
Günde bir adet anlatım bozukluğu kâfidir Onnupro beyoğlum (:
Özel günlerde bu ifadeye dahil midir Fevkulbeser bey amca ?
Özel günler de dahildir, yalnız müsamaha gösterilebilir.
Hayırlara vesile olsun bey amcacığım.
Silah çıkacak tabi, şu sahte peygamberci f tipi örgütlenmenin evlerinde ki pompalı tüfek sayısını duysanız şok olursunuz. 95-2005 yılları arası 150.000 pompalı satılmış, millet birden avcı oldu sankim anasını satayım…
ya varya bu kadar da işkembe mi olur yavf. evlerindeki pompalı tüfek sayısına kadar nerden biliyon. müridimiydin yohsam bu hocanın da silah alerjinden mi bıraktın.bana bir tane adam akıllı dediğini ispatlıcak kaynak göster pc mi sobaya atacam. hazır yanıyorken acele et madem…
şimdi yarbaya da hak vermek lazım ee adam malum asker napsın evine iki bot bi tane de palaska mı götürsün saf mı bu adam bari eve bişeyler götürüyosun sağlam olsun şöyle adam öldürmelik ne biliyim birilerine yardım yataklık edip oralardan bişeyler kazandırcak bişeyler olsun..mesela ne olsun ne olsun hah buldum silah olsun yok yok bomba olsun daha fantastik hem adı da güzel,BOMBA!..belki gün gelir BOMBALAR BİR BİR Bİ TARAFLARDA PATLAR YA DA BİRİLERİNİN Bİ TARAFLARINDA PATLAR!! tabi bunu düşünen zihniyet bigün kendi kucağında patlayacağını hiç bilemezdi..
kadınlar boşuna erkeklerine “eve iş getirme bey” demiyor yavf. bak işte adamın başına geleni göryon mu? halbusem adamcağız akşamları talim falan yapmak için götürmüştür evine…cık cık…
silahlar bombalar kimden çıkıyor? zamanında çözülmeyen susurluktan…peki, şimdi çözülmeyen susurluk ile bunu çözmek için uğraşanları bir araya getirip ortaya da silahlar ve el bombaları çıkartılıyor, dinci yobaz müritler‘e gün doğdu kıçlarına kına yaksınlar artık durmadan saldırma zamanıdır.lakin bunun geri dönüşüde olacaktır…
Silah tarlalarına Sn. Baykal ne buyururlar?Bahanelerin, gerekçelerin paçası kısa kalmaya başladı. Soruşturmada yaşanan kimi eksikleri, soruşturmanın aşırıya kaçan kimi yönlerine bakarak, bunları merkeze alarak, Ergenekon’la ilgili asıl resmi gözden kaçırma ya da özellikle göz ardı etme girişimleri her geçen gün biraz daha anlamsız kalıyor.Eski bir “Susurlukçu”nun, İbrahim Şahin’in belgelerinden hareketle Ankara’da silah tarlalarının ortaya çıkması “kuşkucu” bakışa belki yeni imkân verdi. Susurluk görüntülü dar çete Ergenekon, yani Veli Küçük, İbrahim Şahin gibi vurucu güçler ile orgenerallerin, YÖK başkanlarının gözaltına alınması arasında bir ayrım yapma, birinciyi önemseme, ikinciyi ise AK Parti manevrası olarak sunma imkânı…Askerin soluğunu yakından izleyen, asker ve kurum koruma refleksiyle iş yapan “Ankara Temsilci Gazeteciliği” anlayışı (elbette Ankaralı tüm gazeteciler değil) buna sarılmış durumda…Ama paça gerçekten kısa kalıyor…Evet, Susurluk yönü ortaya çıkıyor ama Ergenekon’u bastırarak değil tersine tümüyle kuşatarak… Ortaya çıkan Susurluk ile Ergenekon arasında bir bağlantı değildir sadece bir sürekliliktir.Susurluk davası yarım kalmıştı, tetikçiler yargılanmış, asıl sorumlularda, devlet içine ve politikalara uzanan yönleri gölgede bırakılmıştı. Dönemin Jandarma Genel komutanı Teoman Koman bu konuda konuşmaya bile tenezzül etmemişti, JİTEM meselesi trajik bir hal almıştı.Şimdi Ergenekon davası ve soruşturması bu eksikliği tamamlıyor, en azından tamamlama iddiasında. İki gün önce emekli orgenellerin, eski YÖK Başkanı’nın, muvazzaf subayların gözaltına alınması bu çerçevede karşımıza çıkıyor.Taraf Gazetesi dün birinci sayfadan şöyle diyordu örneğin:“Gözaltındaki dokuz muvazzaf subay 2009’da emekli Org. Tuncer Kılınç ve emekli Org. Kemal Yavuz yönetiminde darbe planlıyordu. Gözaltındaki dokuz muazzaf subay bu evlerdeki toplantılarda polis kamerasına yakalandı…”Gölbaşı’nda yapılan kazılarda İbrahim Şahin bağlantılı 3 lav silahı, içinde TNT kalıpları, el bombaları, seri numarası silinmiş Uzi mermileri ele geçiriliyordu. Silahların sarıldığı gazeteler Temmuz 2004 tarihliydi, yani ordu içi kaynamanın, darbe hazırlığına gazeteci, işadamı, profesör birçok kişinin eklemlendiğinin iddia edildiği yılın tarihi…Bu yazının yazıldığı saatlerde Ankara’da Atatürk Ormanı’nda ve Saklıbahçe’de yeni kazılar yapılıyordu.İtalya Gladyosu’nu andıran bir görüntü ortaya çıkıyor, buna şüphe yok…Ama bu sıradan bir öykü değil; üç beş tetikçinin, azgının, kontrolden çıkmış resmi çete üyesinin işi değil.Unutmayın: bu ülkede faili meçhul cinayet sayısı yaklaşık olarak 17.500…Bu ülkede bu tür cinayetlerin en büyük zanlısı Yeşil, Diyarbakır’da bölge asayiş komutanının toplantılarına katılmış birisiydi.Gözaltına alınan kişiler, özellikle orgeneraller gerçek sorumlular, gerçek bağlantılar mıdır, bilemeyiz. Bu tür ve bu yüksek düzeyde bağlantılar olduğu konusunda pek şüphe duymuyoruz.Bu iş şu ya da bu şekilde ordunun içine uzanmaktadır, bir engelleme olmazsa soruşturma da oraya uzanacaktır.Bu ülkenin insanları, gazeteciler, diğerleri, tarafları, görüşleri ne olursa olsun, er ya da geç bu derinliği, “askeri derinliği” görecektir.Unutmamak gerekir: bu derinlik Türkiye’deki askeri vesayet düzeninin önemli bir parçasıdır, daha da öte, bizzat bir devlet geleneğinin kendisidir.Ergenekon soruşturmasına, savcıya, yargıca, iktidara dair istediğiniz eleştiriyi getirin, ama esas, söz konusu derinliği gözden kaçırmayın.Bu temizlik girişimi, orduyu da daha güçlü kılar, devleti de…Önümüzdeki günler bu değişimin sancılarına, çatışmalarına gebedir. Baykal, Ergenekon avukatlığına soyunarak, davayı ve hukuki süreci bir diktalaşma eğilimi ilan ederek ilk hamleyi yapmıştır. Bu tutumun ordudan muaf ya da orduyu hedeflemeyen bir tavır olduğuna inanmak oldukça güçtür.Bu konuda Hasan Cemal’den bir alıntıyla bitirelim haftayı ve yazıyı:“Sayın Baykal?..Neyin peşindesiniz?…(1) Oyunuzu 29 Mart’ta birkaç puan daha artırmak için mi bütün bu savaş tamtamları? Ya artmazsa oyunuz? Ya 22 Temmuz’a benzer bir tablo çıkarsa yine? Ya da bu savaş ve cepheleştirme stratejiniz ters teper de, 22 Temmuz’u da aşan bir sonuç alırsa AKP, ne olacak o zaman?..(2) Yoksa darbe mi? Asker müdahalesi mi? Sayın Baykal, bu kadarına ihtimal vermek istemiyorum. Ama eğer “Hitler öncesi gibi, Humeyni öncesi gibi” diyorsanız ana muhalefet lideri olarak ve iktidarda da yüzde 47 oyla oturan bir parti varsa, ne olacak o zaman, geriye ne kalacak ki?…”Bir yönüyle işte budur mesele…Alintidir.Ali Bayramoglu