İngilizce literatürde “suburb” olarak geçen yapılanmanın Türkçede tam karşılığı yok. Genellikle varoş ya da Fransızcadan gelen banliyö terimleri kullanılıyor. Fakat ben bunun yerine “şehir dışı yapılanma”yı tercih edeceğim. Siz de yazının gidişatında neden bunu tercih ettiğimi anlayacaksınız.

http://levilledellago.it/properties/A/In%20affitto/1/COPERTINA.jpg
http://levilledellago.it/properties/A/In%20affitto/1/COPERTINA.jpg

Şehir dışı yapılanma, şehrin hemen dışındaki yapılanmayı ifade ediyor. Bunu genellikle büyük şehirlerin eteklerinde görmekteyiz. Özellikle ABD’de 20. Yüzyılda hızlı bir şekilde artan şehir dışına yerleşme yeni bir fenomen gibi gözükebilir ama aslında çok eskilere dayanıyor. Şehir dışındaki yapılanmalara ve buradaki yaşamlara bakarsak, bu bize şehir hayatını ve şehirdeki sınıf ilişkilerini anlamakta da yardımcı olabilir.Arkeolojik bulguların gösterdiğine göre antik Mısır ve Yunan şehirlerinin dışlarında da büyük bahçeleriyle devasa villalar bulunuyor. Roma dönemine baktığımızda da şehir dışı yaşamı benimsemiş aileler görmekteyiz. Kimileri savaş ve yeni yerler fethetmenin tadını çıkarırken, daha evcil Roma aristokratları ise şehir dışındaki villalarında çiftlik hayatının tadını çıkarırdı. Bunlar kırsaldaki yaşama, doğaya dönük ve şehir hayatındaki karmaşık ilişkileri içermediği için- daha çok değer verirlerdi. Kırsaldaki yaşam onlar için bir çeşit rahatlama ve aile ile vakit geçirme, doğayla haşır neşir olma yeriydi.Burada asla işle ilgili şeylerle uğraşmazlardı. Yine de evleri şehre kolaylıkla ulaşacak mesafedeydi, hatta bazılarının hem şehirde hem de şehir dışında evleri vardı. Bu yüzden dengeyi sağlayabiliyorlardı, çünkü kültür-sanat, ticaret ve buna benzer birçok uğraş için şehre muhtaçlardı. Bu evi şehir dışına taşıma merakı öncelikli olarak daha fazla yer isteğine bağlıydı. Şehir merkezinde evler bitişikti ve yaşamak için çok az bir alan kalıyordu. Hellenistik dönemde lise ve üniversiteler de bu nedenden dolayı özellikle şehir dışına inşa edildi. Bu trendi ortaçağda Oxford ve Cambridge, yakın çağda Amerikan üniversiteleri, ülkemizde de Amerikan kampus sistemini benimseyen ODTÜ ve Bilkent gibi üniversiteler de izlemiştir.

19. yüzyıldan bir villa çizimi. http://www.brynmawr.edu/iconog/ajnls/ksub03.jpg
19. yüzyıldan bir villa çizimi. http://www.brynmawr.edu/iconog/ajnls/ksub03.jpg

18. yüzyıl Avrupasında şehir dışı yapılanmaların değeri bir kat daha arttı. Tahmin edebileceğiniz gibi bunun nedeni Endüstri Devrimi ve onu izleyen Romantik akımdı. Sanayi çağının gelmesiyle üst sınıflar arasında kirli ve kalabalık şehirden uzaklaşma fikri popülerleşmeye başladı. Bu yüzden de şehir ve şehir dışı yaşamda sınıf ayrışması belirgin bir şekilde gözlemlenmeye başlandı. Eski çağlardan beri kırsalda lüks bir yaşamın sefasını süren üst sınıflardı: göç alarak gittikçe kalabalıklaşan ve fabrikalarla kirlenmeye başlayan şehirler yerine temiz hava, rahat ve gürültüden uzak bir çevre sağlayan kırsal çok daha cazipti üst sınıflar için. Başka bir deyişle, burjuvazi sanayi çağında yarattığı sistemi o sistemden en çok zarar gören işçi sınıfına bıraktı, fakat sadece yaşanacak yer anlamında. Çünkü sadece ekonomik amaçları için değil, hastane kamu hizmetlerinden ve tiyatro, opera gibi kültürel olaylardan da yararlanmak için şehri tamamen terk edemezlerdi. Yine de 18. ve 19. yüzyıllarda gördüğümüz şehir dışında yaşam şehir yaşamıyla karşılaştırıldığında çok az ve dağınıktı.

Las Vegas'taki Suburb'den bir görüntü.  http://farm1.static.flickr.com/31/58183800_bbc817770d.jpg
Las Vegas’taki Suburb’den bir görüntü. http://farm1.static.flickr.com/31/58183800_bbc817770d.jpg

19. ve 20. yüzyıllarda teknolojinin hızla gelişmesiyle yeni özel ve toplu taşıma araçları ortaya çıktı: İlk olarak tren ve sonra otomobiller ve otobüsler. Bu noktada şehir dışı yapılanma da anlamını değiştirmeye başladı. Burjuvaziden sonra orta sınıf, ve nihayet işçi sınıfı da şehir dışı yapılanmada yerlerini aldı. Artık insanlar şehirde işleri ve şehrin eteklerinde evleriyle her gün evden işe, işten eve yolculuk yapmaya başlamışlardı.Şehir dışı yapılanmanın en hızlı görüldüğü ülke ABD’dir. Özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD halkı çok hızlı şekilde ve büyük kitleler halinde şehrin eteklerine taşınmaya başladı. Bunun bir nedeni de otomobil sektörünün hızla gelişmesiydi. ABD’de şehir dışı yaşam idealleştirildi (bkz. Amerikan rüyası) ve şehrin problemlerine çözüm olarak görünmeye başlandı. Yine de dünyanın her yerinde bu süreç böyle gerçekleşmedi. Örneğin Paris’te ulaşım teknolojisi evlerin değil, fabrika ve işçilerin şehrin dışına taşınmasını sağladı. Orta sınıfsa şehir merkezine sadık kaldı. Bu yüzden şehir dışı yapılanmalara banliyö denir, bu da alt sınıfların kaldığı mekanları çağrıştırır.

Paris şehir merkezi.. http://farm1.static.flickr.com/77/216905727_c1375d4007.jpg
Paris şehir merkezi.. http://farm1.static.flickr.com/77/216905727_c1375d4007.jpg

Yeni yollar ve ulaşım araçlarının yanı sıra ABD’de şehir dışı yaşamın bu kadar popüler olmasının iki sebebi daha vardı. Bu da mortgage sistemiydi. Bir ev alınarak 20 yıl taksitlendiriliyordu, bu da herkesin ev sahibi olma isteğini daha da artırdı. Diğeri de “baby boom” olarak bilinen doğum ve nüfus patlamasıydı, bu da ailelerin kendilerine ait büyük bir ev sahibi olma isteğini pekiştirdi.

Amerikan rüyası.. http://www.wired.com/images_blogs/autopia/images/2007/09/22/suburb_2.jpg
Amerikan rüyası.. http://www.wired.com/images_blogs/autopia/images/2007/09/22/suburb_2.jpg

Tüm teknolojik gelişmelerin bir sonucu olarak, şehir dışındaki yapılanmalar da açık hava, rahatlama yeri gibi değerlerini kaybetmeye başladı. Otoyollar ve arabalarla buraları da daha çok şehre benzemeye başladı. Şehir dışındaki nüfus da iyice arttı (bunu Türkiye’de İstanbul, İzmir, Ankara gibi şehirlerde gözlemleyebiliyoruz) ve şehrin dışına çıkmak için ilk yaratılan nedenler neredeyse tamamen unutuldu. Mumford’ın da söylediği gibi, evrensel bir süreç olmaya başladığında ilk erdemlerini yitirmiş oldu şehir dışı yaşam. Hatta artık insanların iş de bulabilecekleri, kültürel ve kamu hizmetleri için şehir merkezine inmeye gerek kalmayacak bir alan haline geldi. Artık birçok şehirde şehrin dışındaki yapılanma pek de öyle şehrin dışında gibi durmuyor. Özellikle büyük alışveriş merkezleri buralarda yaşayan insanların tüm ihtiyaçlarını sağlıyor gibi duruyor. Bu noktada şehir dışından ya da şehrin eteklerinden değil merkezi olmayan ya da çok merkezli olan şehirlerden bahsetmek gerekiyor.

Ankara- Eryaman. http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/7/77/Eryaman_3._etapson.JPG
Ankara- Eryaman. http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/7/77/Eryaman_3._etapson.JPG

Yine de artık şehir merkezi ve şehrin etekleri arasında hiçbir fark kalmadıysa neden hala şehir dışına taşınmak bu kadar popüler? Tittle ve Stafford’un ABD’de yaptığı bir araştırmaya göre şehir yaşamı suç, yabancılaşma ve sapkınlıkla, şehir dışındaki yaşam dayanışma, komşuluk ilişkileri ve “daha temiz” bir çevre ile bağdaştırılıyor hala. Bunun bir nedeni de ABD’deki “suburb” lerin beyaz orta sınıf Amerikalıların ve şehir merkezlerinin de göçmenlerin yerleştiği yerler olması. Türkiye’de şehir merkezi suç ve yabancılaşma gibi öğelerle bağdaştırılsa da şehir dışı yapılanma daha farklı bir süreçte işledi. Bir yanda düşük gelirli kesim, özellikle de göçmenler ve işçiler şehir dışına yerleşirken (örneğin Ankara’da Eryaman ve Sincan) bir yanda üst sınıflar şehir dışını mesken tutuyor (örneğin yine Ankara’da Beysukent ve İncek). Varoş, Türkiye’de alt sınıfların kaldığı, suç oranlarının yüksek olduğu kesimleri tabir ederken bir nevi aristokrasinin kaldığı yerler olarak tabir edebileceğimiz yerleri anlatan bir sözcük yok.

Beysukentten bir ev.  http://www.icsyapi.com/assets/images/8-BEYSUKENT.JPG
Beysukentten bir ev. http://www.icsyapi.com/assets/images/8-BEYSUKENT.JPG

Sonuç olarak günümüzde ne şehir ne de şehrin etekleri birbirinde ayrı olarak düşünülemiyor. İkisi de birbirini tamamlıyorlar. Büyük şehirlerin nüfusu arttıkça şehir dışı yapılanmalar artıyor ve şehre iş gücü sağlıyor. Bir yandan da şehir dışı yapılanmalar büyüdükçe kendi dinamiklerini yaratıyorlar ve şehir merkezine o kadar da ihtiyaç duymamaya başlıyorlar. Belki de gelecekte kendileri de şehir merkezi gibi olacak ve bir şehrin birden fazla merkezi olmaya başlayacak. O zaman ise romantik isteklerle şehrin dışına taşınmak isteyenler ne yapacak merak konusu.Kaynaklar
1) Fishman, R. (1987). “Bourgeois Utopias: Visions of Suburbia” Bourgeois Utopias: The Rise and Fall of Suburbia içinde, Basic Books, New York.2) Baldassare, M. (1992). “Suburban Communities” Annual Review of Sociology, Vol. 18 içinde, sayfa 475-494. Annual Reviews. URL: http://www.jstor.org/stable/20834633) Hall, P. (1996). Cities of Tomorrow.4) Mumford, L. (1961). The city in history: its origins, its transformations, and its prospects. New York: Harcourt, Brace & World.5) Savage, M. and A. Warde (2003). Urban Sociology: Capitalism and Modernity.6) Tittle, C. R. and Stafford, M.C. (1992) “Urban Theory, Urbanism, and Suburban Residence” Social Forces, Vol. 70, No. 3 içinde (Mar., 1992), sayfa 725-744. University of North Carolina Press. URL: http://www.jstor.org/stable/25797517) Wood, R.C. (1958) Suburbia: Its People and Their Politics.