Maalesef, size verecek aşkım yok benim. ‘Sana’ diye hitap etmek isterdim ancak elimden gelmiyor samimiyet… Doğruyu telaffuz etmektense ipin üzerinde beceriksiz yürüyüşümle gidip gelmek, kaçmak; daha keyifli. Var olmanın, farklı cinsiyetler taşımamızın, her birimizin her birimizden bunca farkı varken bunca aynı olmamızın gereği bu. Kafesinize, parmaklıksız da olsa girmeyeceğim. Elbette, şeffaf kapıyı açıp davet etmemiş olsanız girerdim.Seviyorum Tanrı’nız olmayı ancak sevmiyorum beni tanrılaştırmanızı. Umarım siz dememden rahatsız oluyorsunuzdur. Çünkü seviyorum rahatsız olmanızı. Yüzünüzdeki ‘sabah aydınlığını’ siz uzun süredir görmemişseniz de, ben onu hep yaşatıyorum. Ve seviyorum o aydınlıkları bir daha aydınlanmayacak alacakaranlığa çevirmeyi…Melankolinin doz aşımıyım ben. Sık görülen yan etkiyim. Yeşil reçeteyle verilirim. Seviyorsanız kendinizi, lütfen beni bir daha denemeyin.Yazık ki, size verecek aşkım yok benim. Yaşanmışlıklar var olmadan da böyleydim ben; insanoğlu kanunlarına bağımlı. Lütfen umutlarınızı çekin ayaklarımın altından. Kendinize yeni bir meşgale bulun, yazın mesela, okumamı bekleyin ama beni beklemeyin…Siz diyorum hala, umarım siz dememden rahatsız oluyorsunuzdur. Ancak hala yeterince kibarım da ben…