…ve onlara alet kutusu olan bilcümle reklam tasarımcılarını…Bu gezegene reklam tasarımından daha fazla zarar veren işler, en çok reklam yaptıran şirketlerin uğraştıkları işlerdir. Örneğin otomotiv sanayii. Otomobillerin hem üretiminde, hem kullanımı sırasında salgıladıkları zehirli atıklar sayesinde artık bebeklerin analarından emdiği sütte bile ağır metaller var. Bir başka reklam verenimiz, velinimetimiz, petrol şirketleri… Bunların başarılı lobi çalışmaları sayesinde savaş filan çıkıyor, bebekler ağır metallerle zehirlenmeye fırsat bulamadan ağır silahlarla sizlere ömür… Küresel ısınma ve hava kirliliği de yanında hediye. Kutluyorum kendilerini. Yine en çok reklam yaptıran sektörlerden biri, deterjan ve benzeri temizlik ürünleri üretenler… Siz televizyon karşısında iki yüz milyonuncu kere çıkmayan zor lekeler veya pırıl pırıl bulaşıklar anatemalı o şiirsel reklamı seyrederken, deterjan fabrikalarından pırıl pırıl akarsulara envai çeşit zehirli atık karışıyor. Bulaşıklar temiz pak oluyor da sularımız zor kirler misali arıtılaması imkansız bir yığın pislikle doluyor. Böylece içtiğimiz su, yediğimiz sebze meyve, çeşitli zehirlerle tatlandırılmış olarak soframıza geliyor. Fosfat olsun, kükürt, cıva olsun, hastasıyız, bağımlısıyız bunların. Hepimize afiyet olsun.Neyse, herkes serbest ticaretini yapadursun, biz de bu suyu havayı pisleten tüccar/sanayici arkadaşlarımızın imajını cilalayan reklamcılar konusuna gelelim.Reklam verenin yarattığı ölçüde kirlilik ve tahribatı, reklamcı da aynen beynimizde, zihnimizde ve de dimağımızda yapıyor. O angut sloganlar, dergilerde, sinemada, durakta, evde, her yerde suratınıza çarpan görüntüler, cırtlak sesler, kafanıza vura vura tek bir kelimeyi haykırıp duruyor. “Tüket!!!” “Tüketiyorsun öyleyse varsın. Tüketmiyorsun öyleyse hıyarsın.” Reklam tasarlayanlar da, bu ulvi mesajı nasıl süsleyip püsleyerek ahalinin gözüne soksak diye kafa patlatmaktalar.

adbusters logo
adbusters logo

Elin oğlu/kızı rahatsız olmuş reklam olgusundan. Ellerinden başka bir zanaat gelmediği için Adbusters dergisini kurmuş. Diyorlar ki, grafik tasarımcının işi, sadece reklam tasarımı mı olmalı? İnsan bünyesine ve dünyaya daha yarayışlı işlerle uğraşsak, örneğin eğitim materyallerini, sanatsal etkinliklerin duyurularını ya da kamusal alanlarda kullanılacak işaretleri, krokileri vs. tasarlasak olmaz mı? Dangalak sabun köpüğü firmaları yerine, insan hakları, kadın hakları, çevre ve ekoloji için çalışan örgütlerin kampanyalarını desteklemek için tasarım yapsak, daha anlamlı bir iş yapmış olmaz mıyız? Hatta yemişim kampanyayı da, Barbara Krueger gibi sanatsal takılsak olmaz mı? Böylece, bütün olayı kükürt dioksit, karbon monoksit, poh püsür kusmaktan ve şehir içinde saatte ortalama 10 km. hızla sürünmekten ibaret olan bir otomobil için “hız, güç, prestij, hava, gaz” konseptli billboardlar tasarayım diye vicdanımızı lekelemez, ruhumuz kurutmayız.Güzel söylemişler de tabii, görsel iletişim, grafik tasarım, yağ satarım bal satarım eğitimi veren kurumlar öğrencilerine böyle konulara kafa yormasınlar, kafaları güzel olsun diye öyle bir eğitim veriyor ki… Yani adam/kadın niye yaptığı işle vicdanı arasında bir bağlantı kursun? (Vicdan kim?) Niye yaptığı işin politik, toplumsal vb. sonuçları olduğunu düşünsün? Hatta niye düşünsün? Kafa böyle güzel olunca da (beautiful mind) geriye salt cila, boya, şekil şemal üzerine döktürmek kalıyor. Güzel kafalı arkadaşımız der ki: “Bana ne etikten, politikten, dünya işlerinden, ben yaratıcı insanım yani bu dünyadan değilim. Felsefeci değilim, toplumbilimci değilim. İster gazoz olsun ister ayakkabı, üretmesi Çindeki çocuk işçilerden, konsept sokakta basketbol oynayan mahalle veledinden, tasalanmam, tasarırım. Just do it.” Ne demiş Tibor Kalman, “Bir fikriniz yoksa sadece havanız vardır.”

ethiceze
ethiceze