Tüketilen HayatlarBizler, modern hayatin mutlu ve rahatça yaşayan genç insanlarıyız. Bizlerde Diet-cola mantığı var. Yemek yiyelim ama şişmanlamayalım, sınavları ders çalışmadan geçelim, sevelim ama özgür kalalım. Biz fazla kolaycı büyüdük. Aşkı küçümsemeyi öğretti, donemin ünlü şarkıları. “Çeker giderim” dedik, “keyfin bilir” dedik, on dakika sonra başkası gelir” dedik. Sevdiklerimize bir türlü saygı duyamadık. Öyle pek sık da gerçek aşık olmadık zaten.Modern, içi boş bedenlerle buluştuk diskolarda, barlarda. Hep beraber çılgınca salladık bedenimizi, çılgınca eğlendik. Bir bedenden ötekine yelken açmak hiç zor olmadı. Herkes eğlenmeye gelmişti zaten. Reddedilsek ne yazardı ki, döner başkasına asılırdık. Yüreğimizin tam ortasında duran mutluluğu vücudumuzun başka yerlerinde aramaya çalışırdık.Dilimize doladığımız bir özgürlüğümüz var. Bağlılık ve bağımlılık kelimelerinin arasındaki ince çizgiyi bir türlü algılayamıyoruz. Bağımlı olmayalım diye güzel aşkları, güzel insanları harcıyoruz. Çağımızın özgürlük zehirlenmesi içimizi, ruhumuzu boşaltıyor, farkına varmıyoruz. Sorumluluk alamayan, bencil yaşayan sürü psikolojisine sahip yeni dünyanın çocukları olduk farkına varamadan… Belki de hayatı ıskalıyoruz farkına varmadan…Bir ilişkiden ötekine geçiş sırasında nadiren sancı çekiyoruz. Birinden vazgeçmek çok kolay, çünkü dışarıda daha neler var neler… Vazgeçmek bu kadar kolay olunca, hiçbir soruna tahammül edemiyoruz. Kendimizi üzmeyi pek sevmiyoruz. Bütün bu maceralar sonunda ne kendimize güvenimiz kalıyor, ne de karşıdakine. Bir ilişkiyi önemsemeye başladığımızda bocalıyoruz. Nerede durup nefes almamız gerektiğini kestiremiyoruz. Güvensizliğimizin sonunda bizi korkular bekliyor.Hem olacaklardan, hem aşık olmaktan, hem evlenmekten korkuyoruz. Ona güvensek de etrafa bir turlu güvenemiyoruz. Bunalımlı ruhlarımıza Teoman tercüman oluyor: ‘Evet dedi, ben de seni aldattım, bir kez de değil üstelik…’ Türk Sanat Müziği ile büyüyen annelerimiz bize hayret ediyor. ‘Bir bahar akşamı, rastladım size, sevinçli bir telaş içindeydiniz, neden başınızı öne eğdiniz.’ Onlar da bizim geçtiğimiz yollardan geçtiler ama galiba hayata yaklaşımları bizden daha saygılıydı.Küçük mutlu dünyamızı her türlü saldırıdan inatla sakınıyoruz. Aşık olabilirim ama bana hiç karışmasın. İkimizin hayatında da hiçbir şey değişmesin… O zaman niye birliktesin? Paylaşım dediğin şey, biraz değişmek, biraz vermek ister. İlişkiler konusundaki bu aşırı iyimserliğin altında hayata dair muazzam cehaletimiz yatıyor. Hayattan hep mutluluk beklemek paylaşımın sunduğu gerçek mutluluğu algılamamızı engelliyor. Çünkü paylaşımın içinde her şey var. Burukluk da, acı da, sevinç de, hüzün de… Harikalar Diyarında yaşamadığımıza ikna olabilirsek eğer hayatı her şeyiyle kabullenme olgunluğunu da gösterebileceğiz.Hakan kardeşe “içi boş bedenler” başlıklı güzel yazısı için teşekkürler…Modern dünya, gündelik ilişkilerle bize modern bunalımlar dayatıyor. Bu günahta hepimizin payı var ve cezamızı birlikte çekiyoruz. Masum değiliz, hiçbirimiz…. Farkında olmasak da…(-Ve hayat her şey yolundayken dur dedi artık…!)