Bu sefer daha ağır yazmaya çalışmış, ama hep böyle yazarsa plazadaki koltuğu tehlikeye girer; diğer taraftan, istenildiği gibi plazaların salak entellektüeli tadında yazmaya devam ederse de, internette hep böyle dalga konusu olacak: Ne berbat açmaz ama! “Serdar Turgut kadar slk görünmek istemiyorum, ama köşemi korumak için de saçmalamaya devam etmek zorundayım.” olayı. Bir plaza melodramı.
ece hanım, fırtınalar yaratacak şeyler söylemiyor. doğrudur. plaza güdümlü veya plaza zemininden yeşeren işlere sol cenahın güveni yok zaten. sol düşüncenin ülkedeki temellerinin zayıflığı ve tepeden inmeliği aşikar. savunduğu sınıfa bu kadar uzak duruşu veya oluşu da belki bundan. örgütlenme ve eğitim düzeyi de düşük. peki bu konuyla ilgili teorik ve pratik bilgiyi kim çıkaracak? yetersiz ve sınırlanmış üniversiteler veya adı üstünde “sanal” ortamlar mı?
ece hanım yazdıklarında popülarite temelinde bir arayışta bence. bu düşünce, solun derdine net ve kesin bir çözüm değil. ama solun eksikliklerinden birisi kesinlikle. sol partilerin insanlar için çözüm olmaktan çıkışı üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. seçimden önce otobüste giderken bir sabah, asılı bir sürü TKP afişi (paranın saltanatı) önünde poğaça satan bir adam gördüm. bu adamın önünde bulunduğu afişe bakıp afişi ve anlattıklarını bir çözüm olarak görnme ihtimalini düşündüm. yüzde sıfır küsüratlı gibi geldi bana. bu bir tahmindi sadece. ama seçim sonuçları da bunu gösterdi zaten. yani gözünün önündeydi afiş ama belki hiç bakmamıştı insanlar bakan da üstüne düşünmemişti. çevremde meclisteki muhalefet partisine oy verenlerin neredeyse yarısı başka bir seçenekleri olmadığı veya akp’nin karşında dursun diye chp’ye oy verdiklerini söylüyorlar. yani aslında chp ile seçmen kitlesi arasındaki ilişki de pamuk ipliğine bağlı. düzgün ve doğru muhalefet, bölgesel organizasyonlar ve parti tabanına ait aktivitlerinin çok iyi tanımlanıp hayata geçirilmesi solun (en azından chp solunun) önündeki en büyük iş bence. hele ki bütün yönetim işlerini ve dahi sorumluluğu tek bir partiye tamamen devretmişken. bu noktada solun itirazlarını insanlara düzgün anlatması da işte ece hanımın bahsettiği bu sıcak temas ve popülariteden geçiyor kanımca.
düşünce zincirinden uzak akla geldiği şekilde yazılan bir yazı oldu ama açıkçası yazarın bu kadar hakir görülmesi de pek doğru değil diye düşünüyorum. dediğim gibi orijinal fikirler değil belki ama üstünde tekrar tekrar konuşulmasını sağlaması açısından önemli.
istemedigi bir sol olabilir mi arkadaslar? Sol zaten halk diil midir tüm Dünya’da? Turkiye’de durum buysa, yani halk aslinda tamamen kendini ait hissedebilecegi sola uzak duruyorsa, prim vermiorsa bi sorun vardir, ya solda ya da halkta. Kabul ediyorum halkimizin egitim durumu, içine itildigi cehalet ortami, coban sulu’lere sürü yapilmasi elbetteki çok büyük bir etken. Ama politikadan bahsediyosak eger, eger sol sadece muhalefet diil iktidar da istiyorsa, secim kazanmak istiyorsa, oyunu biraz da kuralina göre oynamak lazimdir artik. Populizmden bahsediyosak mesela CHP, seçimden önce FB stadinin önünden önce 3 kasimda sonra 6 kasimda zafer bizim die baariyordu, eminim ki ayni sey mecidiyekoy’de de yasanmistir. Bu mesela populizm diil midir? Aslinda burda bile bi kavram kargasasi var. “Popolo” halk demektir, populer ise halka ait olan, kelime anlamiyla kötü diildir bu kavramlar kullanim sekilleriyle kotudur belki. Ama halkin sizi anlamasini istiyorsaniz bir sekilde onun anladigi dilden konusmak zorundasiniz. Enternasyonel marsinin notalarini bilmiyor bu halk, belki ogretmek için Seda Sayan’in o “muhtesem!!!” sesinden yararlanmak gereklidir? Belki de diildir biz bööle iyiyizdir?? Bi de tamam plaza gazetecisi hatun kisi ama birakalim da plazalarda da birileri “solu” aazina alsin be birader.
Böyle bir tartışma durup dururken birden bire ortaya atıldığında nedense önce aklıma sebebi ne olabilir ki sorusu gelir.
Görkemli plazaların teraslarında hangi rüzgarlar eserki solculukları kendilerinden menkul köşe yazarları suya sabuna dokunur, akabinde ayakları kayar, yere basmaz, baltayı(kafayı) taşa vurup saçmalamaya başlarlar.
Dieter Duhm, Kapitalizmde Korku adlı eserinde mutluluk endüstrisinin varlığından bahseder, ve sorar;
Herkes bu kadar mutluysa, bu mutluluk propagandası neden?”
Duhm’un bahsettiği mutluluk endüstrisidir.
Benim son günlerde asıl dikkatimi çeken ise “solculuk endüstrisinin!” tartışılmaya başladığı yerler ve bu propagadanın neden yapıldığıdır.
Modern solculuk üzerine eleştrilerde bulunan unabomber’ın manifestosu ile aynı dilde yazılmaya başlamış fakat kavramları tarihsel süreçlerinden ayıran bu plaza eleştrileri nedense hep radikal islam tehlikesinin ağıza alınmaya başladığı dönemlerde ortaya çıkar.
Solu halkın göreceği biçimde ise nedense her zaman “solduyulu” sağ medya tartışır
Bu konuda çuvaldızın batacağı asıl nokta aslında thelaw’ın da savunduğu gibi sol cenahın ta kendisidir.
Sol kendini yeniden üretmek adına özeleştri süreçlerine her girişinde bu süreci yine kendi içinde yürütür.
Ama şu da bir gerçek bugün artık solun gerçek sahibi ringde yok.
die bi girisim vardir tek parti döneminde, hani o 1. cumhuriyet var ya muhtesem medyamizin ve fikir adamlarimizin! begenmedigi. Bütün bir ulkeye, her ile, her koye egitim götürmek için tasarlanan, H.Ali Yücel’in bas koydugu, Ismet Inonu’nun destekledigi bi proje. Sonradan DP’yi AP’yi kuran, Türkiye’mizi müreffeh, cagdas, liberal, kapital ne derseniz deyin bu muhtesem gunlere tasiyan, bankalar, holdingler kuran, gidilen Haclari naklen yayinlatan, bizlere bugun yasadigimiz sosyal, ekonomik cikmazlari, toplumsal cehaleti hediye eden kafalar tarafindan engellenmek istenir Koy Enstituleri. “Bunlari okutup basimiza eskiya mi yapicaksiniz” derler halklarini canlarindan cok seven coban sulu’ler Ismet Inonu’ye ve iktidarlarinda ilk isledikleri hayirlardan biridir Koy Enstitulerini yok etmek. Simdi bu insanlarin yavrulari da sahiptir butun bu mevzubahis plazalara, sikayet ederler halkimizin cehaletinden, beyaz turk severler, verirler televoleyi, dayarlar asiret dizisini, gösterirler bizi nasi yasancaani..biz de takilir bekleriz bi umur talu filan çikar arada bi iki güzel laf eder aazimiza bi parmak bal çalar die. Çok bekleriz biz gibi gelir bana
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.Tamam
yorumlar
Bu arada düşmanını tanı yenilemiş kendini.
amma abartmış ha:Geçtiğimiz pazar yayımlanan birinci bölüm, hafta boyunca acayip tartışıldı.
Bu sefer daha ağır yazmaya çalışmış, ama hep böyle yazarsa plazadaki koltuğu tehlikeye girer; diğer taraftan, istenildiği gibi plazaların salak entellektüeli tadında yazmaya devam ederse de, internette hep böyle dalga konusu olacak: Ne berbat açmaz ama! “Serdar Turgut kadar slk görünmek istemiyorum, ama köşemi korumak için de saçmalamaya devam etmek zorundayım.” olayı. Bir plaza melodramı.
ece hanım, fırtınalar yaratacak şeyler söylemiyor. doğrudur. plaza güdümlü veya plaza zemininden yeşeren işlere sol cenahın güveni yok zaten. sol düşüncenin ülkedeki temellerinin zayıflığı ve tepeden inmeliği aşikar. savunduğu sınıfa bu kadar uzak duruşu veya oluşu da belki bundan. örgütlenme ve eğitim düzeyi de düşük. peki bu konuyla ilgili teorik ve pratik bilgiyi kim çıkaracak? yetersiz ve sınırlanmış üniversiteler veya adı üstünde “sanal” ortamlar mı?
ece hanım yazdıklarında popülarite temelinde bir arayışta bence. bu düşünce, solun derdine net ve kesin bir çözüm değil. ama solun eksikliklerinden birisi kesinlikle. sol partilerin insanlar için çözüm olmaktan çıkışı üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. seçimden önce otobüste giderken bir sabah, asılı bir sürü TKP afişi (paranın saltanatı) önünde poğaça satan bir adam gördüm. bu adamın önünde bulunduğu afişe bakıp afişi ve anlattıklarını bir çözüm olarak görnme ihtimalini düşündüm. yüzde sıfır küsüratlı gibi geldi bana. bu bir tahmindi sadece. ama seçim sonuçları da bunu gösterdi zaten. yani gözünün önündeydi afiş ama belki hiç bakmamıştı insanlar bakan da üstüne düşünmemişti. çevremde meclisteki muhalefet partisine oy verenlerin neredeyse yarısı başka bir seçenekleri olmadığı veya akp’nin karşında dursun diye chp’ye oy verdiklerini söylüyorlar. yani aslında chp ile seçmen kitlesi arasındaki ilişki de pamuk ipliğine bağlı. düzgün ve doğru muhalefet, bölgesel organizasyonlar ve parti tabanına ait aktivitlerinin çok iyi tanımlanıp hayata geçirilmesi solun (en azından chp solunun) önündeki en büyük iş bence. hele ki bütün yönetim işlerini ve dahi sorumluluğu tek bir partiye tamamen devretmişken. bu noktada solun itirazlarını insanlara düzgün anlatması da işte ece hanımın bahsettiği bu sıcak temas ve popülariteden geçiyor kanımca.
düşünce zincirinden uzak akla geldiği şekilde yazılan bir yazı oldu ama açıkçası yazarın bu kadar hakir görülmesi de pek doğru değil diye düşünüyorum. dediğim gibi orijinal fikirler değil belki ama üstünde tekrar tekrar konuşulmasını sağlaması açısından önemli.
istemedigi bir sol olabilir mi arkadaslar? Sol zaten halk diil midir tüm Dünya’da? Turkiye’de durum buysa, yani halk aslinda tamamen kendini ait hissedebilecegi sola uzak duruyorsa, prim vermiorsa bi sorun vardir, ya solda ya da halkta. Kabul ediyorum halkimizin egitim durumu, içine itildigi cehalet ortami, coban sulu’lere sürü yapilmasi elbetteki çok büyük bir etken. Ama politikadan bahsediyosak eger, eger sol sadece muhalefet diil iktidar da istiyorsa, secim kazanmak istiyorsa, oyunu biraz da kuralina göre oynamak lazimdir artik. Populizmden bahsediyosak mesela CHP, seçimden önce FB stadinin önünden önce 3 kasimda sonra 6 kasimda zafer bizim die baariyordu, eminim ki ayni sey mecidiyekoy’de de yasanmistir. Bu mesela populizm diil midir? Aslinda burda bile bi kavram kargasasi var. “Popolo” halk demektir, populer ise halka ait olan, kelime anlamiyla kötü diildir bu kavramlar kullanim sekilleriyle kotudur belki. Ama halkin sizi anlamasini istiyorsaniz bir sekilde onun anladigi dilden konusmak zorundasiniz. Enternasyonel marsinin notalarini bilmiyor bu halk, belki ogretmek için Seda Sayan’in o “muhtesem!!!” sesinden yararlanmak gereklidir? Belki de diildir biz bööle iyiyizdir?? Bi de tamam plaza gazetecisi hatun kisi ama birakalim da plazalarda da birileri “solu” aazina alsin be birader.
Böyle bir tartışma durup dururken birden bire ortaya atıldığında nedense önce aklıma sebebi ne olabilir ki sorusu gelir.
Görkemli plazaların teraslarında hangi rüzgarlar eserki solculukları kendilerinden menkul köşe yazarları suya sabuna dokunur, akabinde ayakları kayar, yere basmaz, baltayı(kafayı) taşa vurup saçmalamaya başlarlar.
Dieter Duhm, Kapitalizmde Korku adlı eserinde mutluluk endüstrisinin varlığından bahseder, ve sorar;
Herkes bu kadar mutluysa, bu mutluluk propagandası neden?”
Duhm’un bahsettiği mutluluk endüstrisidir.
Benim son günlerde asıl dikkatimi çeken ise “solculuk endüstrisinin!” tartışılmaya başladığı yerler ve bu propagadanın neden yapıldığıdır.
Modern solculuk üzerine eleştrilerde bulunan unabomber’ın manifestosu ile aynı dilde yazılmaya başlamış fakat kavramları tarihsel süreçlerinden ayıran bu plaza eleştrileri nedense hep radikal islam tehlikesinin ağıza alınmaya başladığı dönemlerde ortaya çıkar.
Solu halkın göreceği biçimde ise nedense her zaman “solduyulu” sağ medya tartışır
Bu konuda çuvaldızın batacağı asıl nokta aslında thelaw’ın da savunduğu gibi sol cenahın ta kendisidir.
Sol kendini yeniden üretmek adına özeleştri süreçlerine her girişinde bu süreci yine kendi içinde yürütür.
Ama şu da bir gerçek bugün artık solun gerçek sahibi ringde yok.
die bi girisim vardir tek parti döneminde, hani o 1. cumhuriyet var ya muhtesem medyamizin ve fikir adamlarimizin! begenmedigi. Bütün bir ulkeye, her ile, her koye egitim götürmek için tasarlanan, H.Ali Yücel’in bas koydugu, Ismet Inonu’nun destekledigi bi proje. Sonradan DP’yi AP’yi kuran, Türkiye’mizi müreffeh, cagdas, liberal, kapital ne derseniz deyin bu muhtesem gunlere tasiyan, bankalar, holdingler kuran, gidilen Haclari naklen yayinlatan, bizlere bugun yasadigimiz sosyal, ekonomik cikmazlari, toplumsal cehaleti hediye eden kafalar tarafindan engellenmek istenir Koy Enstituleri. “Bunlari okutup basimiza eskiya mi yapicaksiniz” derler halklarini canlarindan cok seven coban sulu’ler Ismet Inonu’ye ve iktidarlarinda ilk isledikleri hayirlardan biridir Koy Enstitulerini yok etmek. Simdi bu insanlarin yavrulari da sahiptir butun bu mevzubahis plazalara, sikayet ederler halkimizin cehaletinden, beyaz turk severler, verirler televoleyi, dayarlar asiret dizisini, gösterirler bizi nasi yasancaani..biz de takilir bekleriz bi umur talu filan çikar arada bi iki güzel laf eder aazimiza bi parmak bal çalar die. Çok bekleriz biz gibi gelir bana