melodinizBir çamaşır makinesi bile olmadım,Renklilerle beyazlar hep aynı yerde.Bir kevgir kadar işe yaramadım,Sorunlarımla yolunda gidenlerim dostane.Pencereleri kıskandım,İçerlerim hep havasız.Kapılara gıptayla baktım,Benimse içerim dışarım farksız.Kitap olayım dedim,okusunlar diye,Bir şey anlamadılar.Kalem olup yazmayı denedim,Bu sefer yanlış anladılar.Vazgeçtim,devam et dediler,Devam etmek istediğimde, bitsin diye gözbebeklerimi süzdüler.Bu yazdıklarımı okusam onlara şimdi,Biliyorum, vay be biz neymişiz derler.Sorarım ben de zaten hep kendi kendime:Sahi,siz nesiniz?Bunca yıl siz,Nesiniz diye geçindiniz?
yorumlar
neydi hakkaten onlar yaw?
il mare üzgünüm ama ilk kez bir yazını (ya da şiir mi demeliyim) beğenmedim. okul çocuklarına şiir yazan amatör şairlerin şiirlerini anımsattı bana:(daha güzel yazılarda görüşmek dileğiyle.
İnşallah:)
Şiir gayet dokunaklı ve samimi ifadeler içeriyor.Haklı olma ihtiyacı yok.
Var aslında,içinde,gözükmüyor.
begendim ben
gözükmeyen kısmı size ai. Biz görünenle ilgiliyiz.
Ebette…Nazokiraze, teşekkürler şiirimsimi beğendiğin için:)
nazoya katılıyorum bence gayet hoş durmuş.yazımı şiirmi durumu saçmalık.takılmamak lazım diye düşünüyorum.yine farklı durmuş ve bu gayet yakışmış.devam
şiirimsi ne demek
düzyazı için yola çıkılıp şiir ile yoldan çıkmak demek…
iyi tanım olmuş.
Yaşayan bilir:)
geçenlerde bi arkadaş ile konuşuyorduk, çınar ağacı olamadığına azarlıyordu kendini..ya değil mi dedi, değildi değil dedim bende.yüzyıl olduğu yerde kalakalan bir çınar ağacı olmaya böyle olmayı yeğlerdim.ee boşuna dememişler; kimi bilemez-kimi bulamaz._bir daha oku.._tamam.
ASLINDA o sosyal demokrat değil, biz ona “sosyal demokrat” dediğimiz için o kendini öyle sanıyor…Saltanata-sultanlığa karşı olduğunu söyleyip, soyadından dolayı Erdal İnönü‘yü getiren de oydu…1999’da partiyi barajın altına düşürüp eve giden Baykal’ı 2000’de sırtına alıp geri getiren de…Ecevit, onun elinden kaçmıştı aslında CHP‘yi bırakıp…CHP gibi cumhuriyeti kuran partiyi tam yarım asırdır iktidardan uzak tutan da odur…Ben onu tanırım…Restoranda rakı içince durmadan ve aralıksız konuşup, meydanda-sokakta susmasından…Yürürken acele bir soruna, bir uğraşa, bir çabaya, bir işe gidiyormuş sanırsınız…O, muhalefetteyken oy kaybeden yeryüzünün tek partisinin ortalıkta dolananıdır sadece…İşte:Türkiye’nin kaderini değiştirecek Anayasa değişikliği, referanduma gidiyor…İktidar son darbeyi vurarak tek kişilik diktatörlüğünü pekiştirmek için meydan meydan dolaşmaya başladı bile…Başarırsa; karşı devrimini tamamlamış olacak…Bir milletin aklı başında tüm insanlarının eli yüreğinde…Herkes biliyor ki bu; Atatürk’ün laik cumhuriyetine vurulacak nihai darbedir…Bunu önleyecek ise anamuhalefet partisi…Nerede o?..İstifa etmiş, eve kapanmış bir genel başkanla… Hâlâ onun eteğine yapışıp oralarda kalmaya çalışan beceriksizler ordusundan ibaret mi?..Hâlâ “Baykal dön” diyor sosyal demokrat…Şimdiye kadar AKP’nin önünü açmanın günahı yetmiyormuş gibi, bundan sonra da din referanslı devrimini tamamlamasının vebali umurlarında bile değil…Ben olsam utanırım…Bekir Coşkun
MADEN işletmesinin ofislerindeki kafeslerde kanaryalar vardı.Güneş doğmadan, ortalık ağarmaya başladığında hep bir ağızdan şarkılarını söylerlerdi.Yemlerini veren maden ocağının başı kasklı işçilerini tanımışlardı. Onları görünce sevinç çığlıkları ata ata kafeslerin içindeki dallardan öbürüne atlayıp dururlardı.Onlar için işletmenin bütçesine “ödenek” bile koymuşlardı.Belli ki kendilerini besleyen ve seven insanlarla birlikte olmaktançok mutluydular.Maden ocağına inen işçiler birer kafes alıp yanlarında götürüyorlardı. Karanlık derinliğe indikçe kanaryalar susuyor, ama bu küçük gezintiden belki de hoşnutlardı.Kasklı işçileri görünce sevinip kanat çırpmaları belki de bundandı…Oysa…Oysa bu hüzünlü bir hikâyeydi…O zamanlar zehirli gaz ölçme aletleri henüz bize ulaşmamıştı ve aygıtlar pahalıydı. Çaresiz madenciler, kafeslerdeki kanaryalarla madene iniyorlar, öldürücü gaz önce dünyanın en zarif ve duyarlı canlıları kanaryaları öldüreceği için küçük kuşlar bir türlü “alarm” görevi görüyordu. Kimi zaman yerin karanlık dibindeki kanaryanın boynu bükülüyor, o sessizce can verirken, madenciler bunu görünce ocaktan kaçıp kurtuluyorlardı.(Tıpkı şimdi işçilerin ölerek, sermayenin yaşamasını sağlamaları gibi.)Bir küçük kuş ölüyor, ama madenciler yaşıyorlardı…Maden ocaklarındaki kanaryaların hüzünlü öyküleri; aslında birbirine bağlı, birbirinin ucunda, birbirinden asla ayrılmayan bir “yaşam ortaklığını” ya da “yaşam sıralamasını” anlatır bize…Bir yaşam bittiğinde, öbürünün de biteceğini…Ormanlar, ırmaklar, denizler, sincaplar, yunuslar, yemek artığıbekleyen kedi, kovulmasını istediğiniz yandaki arsada yaşayan anne köpek, balkonu kirlettiği için kovduğunuz o kuşlar…Tümü…Tümü yaşamaya çalıştığımız atmanın “kafesteki kanaryaları”dır…Onlar öldüğünde…Biz yaşayamayız…Bekir Coşkun