“Türban ve/ya başörtüsü yüzümü dine çevirdiğimin göstergesi midir?”Buyurun. Küçük hanım, şimdinin üç otuzunda değil de,kır eşek yaşını, velhasılı otuzunu devireli beri onda bir asır daha geçirmiş dünkü liseli kız, komşu kızı sordu bu nadide soruyu. Hem de başı açık. Alnında da yok perçemi.Devam etti. Dinleyelim.Beni kim temsil eder ve kim temsil edebilir? Sembollere bu (temsili) işleyişte ne kadar yer verilir ve yer verilmelidir?Yine ve hala ve tekrar “evim” dediğim yerde arkadaş ve aile üyeleriyle mahalleden başlayıp ülke ve dünya siyaset sahnesinde yaşananlara dair ver yansın dem vuran “sevgili” kalabalığın ortasında görünmez çoğunluğun azınlık sesi olarak buldum kendimi.Buldum dediysem boşa kayıplar oldu zannedilmesin yanlış anlaşılmasın. Hoş bu memleket de, dünya da ben de epey olduk olalı.Yakın bildiklerime şunu ifade ettim anlatayım. İsim vermek gerekir: Süleyman beyin eşi Nazmiye Demirel hanım, Turgut beyin eşi Semra Özal hanımdan daha az temsil etmiyor beni Abdullah beyin eşi Hayrünisa Gül hanım. Onlardan daha fazla da rahatsız etmiyor. Hatta hiç rahatsız etmiyor.Beni temsil eden ve etmesi gereken kişinin illa bir kadın olması ve başının örtülü ya da açık olması değil iyice düşünülüp, tartıp tartışılıp sapasağlam ortaya konması gereken.Beni temsil eden tek su damlası kadar anlaşılır bir sembol var ve var olması gereken, iyi bildiğim, bilinesi: Bayrağım!Beni temsil edecek kişi veya kişilerin bireysel tercihlerinin ve inançlarının şimdiye dek hiç olmadığı kadar bu derece çok ve gereksiz yere ülke bütünlüğünü, toplum huzurunu, kişi özgürlük ve haklarını zedeleyici şekilde gündeme getirilmesini – yüzünü kah gösterip kah saklayan “köşe” sahibi kişi ve kurumların bulanık niyetlerine dayalı – saygısızlık olarak tanımlamak bildiğim asaletime ters düşmüyor. Ötesi, bunu vicdansızlık olarak nitelediğimi ve okuma yazmanın daha “a b c”sinde olan genç ülke insanının düşünce eylem ve hakkına bir köstek olarak yansıdığını görmemenin ve göstermemenin arsızlık olduğunu söylemek şimdi durmam gereken yer.Beni temsil edecek olan bayrağımın dahası bayrakların hakkını ve hukukunu bilecek, bunu ifade edebilecek olan demektir. Bu kişi ve kişilerin boyunlarında taşıdıkları ve taşıyabilecekleri semboller beni rahatsız etmez, etmemeli. Başlarının örtülü ya da açık olması da.Bazı semboller bireysel seçimleri yansıtabilir ve bunlara tek bayrak altındaki her toplumda saygıya değer yer verilmesi o bayrağı güçlü kılan, bayrak adını hak ettiren unsurlardandır. Hakta da hukukta da ve memleket olmuş tüm adaletli dünya memleketlerinde de – ne kadar adalet var ise- dil bunu söyler.Hal bu olunca beni temsil edenin ne giyip ne taktığı ve bireysel olarak neyi tercih ettiği değil toprağımın hukukunu, toplumumun dinamiklerini ve tutarını düşünüp bilen ve bildiğini sağlam şekilde “küreselleşme” adı takılan “dünya siyaseti makamında” kendi dengelerimizi koruyup gözetecek bilinçte kişi ve kişilerin olması göz ardı edilmemesi gereken önemli bir gerçektir.Başka başka dillerde de var mıdır “hodri meydan” ifadesi. Bilmem. Bilinmelidir ki boşa yemin edilmez ve boşa meydan okunmaz. Hangi dilde olursa olsun boşa söz söylemek ayıptır, ahlaksızlıktır. Hele bunu taze yüreklere ve fikirlere korku salmak için uygulamak insanlık dışıdır.Sebebi son üç beş yılda alım gücü ilk kez belirgin bir şekilde çok fazla değişmeyen – ve popülarist kültürle beyinlerinin kıt kanaat geçimlerinden başka geçerli hiçbir şeyi düşünmeye yönelik çalışması bile engellenmeye çalışılan – çoğunluk bir kitleye karşı haksız kazançları kontrole alınacak diye endişeye kapılan köhnemiş bencil beyinlerin villalarında İran halısı üzerine basıp “Atatürk’ün mirası/yadigarı” adı arkasına vıcık vıcık sığınıp kalem oynatmaları da kelam etmeleri de yenilir yutulur lokma değildir.Seksen küsur yılın neredeyse yarısı kadarını (ekonomik) belirsizlik içinde yaşamış olan bu ülke insanı bir üç beş yıl daha belirsizlik söz konusu denince iki kere düşünmesi gerektiğini daha doğrusu bunu aklı yetmezse gönlüyle yoklaması gerektiğini hepten biliyordu.Kaldı ki belirsizlik ile sıfatlandırılan zamana önderlik makamında – seçilmiş olarak – oturanların sunduğu bir “yaklaşım” var, başkasının yok! Var görünen, aksine yoka inandırmaya çalışmak.Her sembol siyasi değil midir? Taşın öküze değişildiğinden bu yana insan siyasidir. İster dini, ister dinsizliği, aidiyeti ifade eden semboller var ola gelmiştir.Kendimizi rahatsız hissedeceğimize bizi inandırmaya-kandırmaya-korkuyu akıla, fikre her bir hal zerk etmeye, gönüllere sinsice sindirmeye sındırmaya çalışanlar kimler? Bunlar gerçekten bizim adımıza mı korkuyorlar, başı ve alnı açık? Akıllarının dibini saklayamazken, saklamaya çalıştıkları korkuları başka olamaz mı? Başı açık fikri kıt bu ileri görüşlü bir çeşit sosyal! grubun “aman dikkat” dediği gibi kendimizi istediğimiz kadar örtüp açamayacağımız ve rahatsız his edeceğimiz bir gelecek olduğuna şartlanmalıyız, kabullenmeliyiz? Ona değil buna inan. Düşünceni parlak pakette sunulan içi boşaltılmış, milli duygularla cilalanmış “Atatürkçü” kulüplere endeksle, elin elin üstünde, elin de önün üstünde ohş!İtiraz ediyorum! Hayır. Bu olmayacak. Korkmayacağım. Başımı örtüp ardımı da açmayacağım. Ne bu ne de o teki. Başı örtülü yanımda rahatsız olmayacak, başım açık örtülü baş yanında rahat olacağım. İnancını dini, siyasi, ferdi hatta fevri sembollerle ister aidiyet ister isyan amaçlı gösterebilecek şaşar beşer.Kundera okumuştum teyze.“Üç aşağı beş yukarı birbirimizden aldıklarımızla benzeriz, ancak biri ayağıma basınca benim canım yanar” buyurmuş.Aile kalabalığı yalnızlığımda sordum:“Az ya da çok benzerliklerimizle birbirimiz gibiyizfarklılıklarımızlaözel değil miyizbirlikte bizBu dünyanın toprağında-memlekette-yok mu siz de bir nefes verecek,ayakta durduğum toprak içinbir nefessiz, ben yıkılırım diyecek?”Evim de dost sohbet uzar da kavga biter önü sonu.Var olana “öcü” demek ellerindeki en iyi seçenekleri ise vay haline muhalefetin! Sadece olan muhalefete değil “olmayan” muhalefete de dikkat etmek maharetidir hükmedenlerin – bunu yapabilen tüm hükümetlerin- ve bu önemlidir, çok önemlidir.Tehlikeli (olabilecek) sadece olanlar değil olmayanlardır da. Bunu unutmayan savaşçı değer savaşlarda zaferini ilan eder. 07.10.2007 / Adana (“Kiraz Nene” söyleşisinden) Düzenleyen: R S KŞimdi Varsa
Başım eğikbelkisadecebir görünüşİçimde dimdikve inatçıboyun eğmez benve zorluklarne deyalnızlıksöylenmez boşluklardadopdoluhayat şimdibenvarımyanı başındayımsükutun değerianlaşılıncagüçlügüzelyaşarımziraseçip söylemediklerinleşimdi varsasen devarsın.Mengü