İnsanoğlunun elindekiyle yetinmeyi unutması hatırlamayacağımız kadar geçmişe dayanıyor. Belki de ilk insanla başlıyor şikayet mekanizmasının ortaya çıkışı. Sürekli bir şeyleri tüketme çabasının verdiği hırçınlıkla daha fazlasını istiyoruz hep. Her şeye sahip olabilsek de sürekli bir mızmızlanma, sürekli isyan, sürekli şikayet, hayatımızın büyük bir bölümünü kaplıyor.Yaşamımızı şöyle bir gözden geçirirsek, sorun ettiğimiz şeyler gerçekten de şikayet edilesi şeyler mi, yoksa sadece şikayet kutusu dolsun diye kendi kafamızda yarattığımız gereksiz mızmızlanmalar mı sorusunu irdelemek gerekir. Benim naçizane fikrim şudur; çoğumuz aslında ortada hiç birşey yokken sadece sorun olsun diye sürekli atıp tutuyoruz ki bunun için halk arasında kullanılan bir tabir var; rahat batması. Rahat, huzur, biz insanoğluna göre değil diye düşünüyorum çoğu zaman. Ne zaman huzurlu olsak bir arıza çıkarma eğilimi oluşuyor içimizde. Yani huzurla sorun çıkarma olasılığı doğru orantıda ileriliyor bizim dünyamızda.Belki Polyannacılık gibi gelecek ama, aslında mutlu olabileceğimiz, içimizdeki o huzuru bozmadan devam ettirebileceğimiz çok fazla şey var. Bunları görmekten çok sadece bakmakla yetiniyoruz. Bazen bakmak bile zor geliyor. Bunun yerine hemen, hayatı çok daha zorlaştırıcı bir etken olan şikayet mekanizmasını devreye sokuyoruz. Yapılması gereken en önemli şeyi unutarak başlatıyoruz bu zorlu süreci. Şükretmeyi bilmek bana göre en büyük erdem. Etrafımızda kendimiz gibi insanların çokluğundan mı, gerçekten şikayet etmeye hakkı olan insanların durumlarını görememekten mi bilmiyorum ama şükretmeyi bilmiyoruz çoğumuz. Buna kendimi de dahil ederek çok rahat söylüyorum ki şükretmeyi öğrenebilsek hayat gerçekten hepimiz için çok farklı olurdu. Şükretmek ve elindekiyle yetinmek; işte bütün mesele bu. Başarabilecek mi bunu insanoğlu? Hiç sanmıyorum.