Ben çocukken bir amcamız vardı, bize sürekli öyküler anlatan. Aslında amcam değildi ama, uzak akrabamız olduğu için, ona amca demekte bir sakınca görmezdik.Daha doğrusu bizim yörede dendiği üzere “Emmi”. Seydi Emmi ( zaman içinde söylene söylene Seydemmi olmuş tabii.) anlatığı öyküleri sonuna kıssalar koyarak, bizim için adeta yaşam dersleri verirdi. İlk ondan dinledim inatçı keçinin başına gelenleri, karganın peyniri tilkiye kaptırmasını, ağustos böceği ile karıncanın hikayesini. Evinin yanındaki duvarın duldasında oturur, yanına gelen çocuklara hikayeler anlatırdı; hep oradaydı o.Daha okuma yazma öğrenmeden, okulla tanışmadan önce; Seydemmi sayesinde bir sürü hikaye ve masal öğrenmiştim. Tabii kıssadan hisseleri ile birlikte. Bize bazan Kelile ile Dimne’den bahsederdi, çok sonraları Hint Masalı olduğunu öğrenecektim bunun da. Zaman hızla akıp gidiyorken; biz kasaba çocukları Seydemmi’den kıssalar dinleyerek büyüdük. Kimimiz kıssaları sadece dinledi, kimimiz içindekileri dikkate alarak yaşamına yön verdi. Biz büyüdük büyümesine ama, Seydemmi hep aynı kaldı, zaten biz kendimizi bildik bileli oradaydı o. Yaşını hiç bilemedik, merak da etmedik çocuk halimizle. Bizim hoşumuza giden, onun o ihtiyar sesi ile anlatmasıydı. İnsanın içine işleyen bir sesi vardı Seydemmi’nin. Hiç değişmedi o; hep yaşlı, tatlı amcamızdı bizim.Derken ayrılık zamanı geldi, herkes bir yerlere dağılıp gitti. Kimimiz kazandığı okulu okumak için büyük şehre giderken; kimimiz erken yaşta hayata atılıp ekmeğini kazanmaya başladı. Birbirimizden ve tabii ki Seydemmi’den koptuk, ama kıssaları hep aklımızdaydı.Yine bir gün tatil için eve dönerken, onun her zaman oturduğu duldaya baktığımda orada olmadığını gördüm. Minderi de yoktu yerinde. Başta bir anlam veremedim, o hep oradaydı; Seydemmi’siz bir dulda düşünmemiştim hiç.Eve geldiğimde vefatını öğrendim, kışın sonlarına doğru aramızdan ayrılmıştı. İlk acımdı bu; ilk defa sevdiğim birini kaybediyordum, üstelik ondan o kadar çok şey öğrenmiştim ki. Benim için ne kadar önemli biri olduğunu o zaman anladım. Birinin sizin için ne kadar önemli olduğunu, onu kaybetmeden anlamassınız ya bazan, işte onu yaşadım. “Keşke onunla daha çok zaman geçirmiş olsaydım.” düşüncesi içimde dondu, kaldı.Onu hiç kaybetmeyeceğimi düşünüyor; hep orada, duldada hikayeler anlatacağını, kıssalarını bizim için sıralayacağını sanıyordum. Yanılmışım.Seydemmi giderken de bize bir kıssa verdi, ama bu defakini anlatmadan. Sevdiklerimizin hep yanımızda olamayacağını, yanımızdayken onların değerini bilmemiz gerektiğini sadece aramızdan ayrılarak vermişti işte. Nur içinde yat Seydemmi, kıssaların bende. Arada ben de çocuklara anlatırım yeri gelince, tabii senin adını anarak.

gençlik ve ihtiyarlık, ikisi bir arada aslında
gençlik ve ihtiyarlık, ikisi bir arada aslında