dün gece romanın yeni bölümüne başladım. oradan beğendiğim cümleyi geçeyim istedim sana sevgili günlük.”Saat şimdi 03:18. Sabah olacak bir buçuk iki saat sonra. Gök yavaşça süt maviye dönecek. Pencere önüne geliyorum. Sokak. Uzayıp giden yorgun bir kol gibi. Melek’in geceleri uyurken yataktan sarkan kolu sanki. Saçları dağılırdı gerdanına, yüzüne. Parkta boş salıncaklar. Kumların üzerinde ay çekirdeği kabukları. Evlerin kimilerinde hala garip bir ışık. Yapış yapış sıcak serinlemiş birazcık. Kimbilir şimdi kaç çift sevişiyor, kaç kişi yalnız başına içiyor bir yerlerde, deniz kıyılarında kimbilir kaç kişi, kaç kişi lüks bir semtte sabahlıyor, gecekondularda kaç kişi uykuda, vapurları, trenleri, şehri sabahlara hazırlayanlar. Müzisyenler evlerine dönüyorlardır, köfteciler, pilavcılar, büfeciler, yorgun yüzleriyle uykudalar, kaç kişinin uykusu kaçıyor şu saatlerde, kaç kişi örtündüğü pikeye sarılıp yatar, yastığının altına kolunu sokup uyuyanlar, çoraplarını çıkarmayınca kötü rüya göreceğini düşününler, bir evde yatıya misafir kalıp yerini yadırgayanlar, esnerken başka şeyler düşünüp esneyişini bozanlar, sonra da takılıp sabaha kadar esneyenler, uyanıp kulaklarını takarak müzik dinleyenler, mesaj gelmiş mi diye kalkıp telefona bakanlar, tedirgin parmaklarıyla yastık altındaki silahı , ya da parayı kontrol edenler, acıkıp bu saatleri mutfakta geçirenler, sivrisineklerin sesiyle boğuşanlar, bütünleme sınavlarına çalışanlar, uyumayanlar yani. Hiç uyuyamayanlar. Benim gibiler.”