Almanca bildigimi soyleyemem ancak kisa bir zaman once yeni bir Almanca kelime ogrendim: “sehnsucht”. Sehnsucht Turkce’de tam karsiligi olmayan bir kelime. Ingilizce’de de onu karsilayan bir kelime olmadigini biliyorum. Kabaca “longing” (ozlem), “nostalgia” (nostalji) ve “desire” (arzu) kelimeleri harmanlanarak sehnsucht aciklanmaya calisilmis Wikipedia’da.Bu kelimeyi “nostalji”den (bu arada TDK nostalji icin gecmisseverlik karsiligini onermis, biraz once de onu ogrenmis oldum) ayiran en buyuk fark kokenini “nostos”tan (donmek) almamasi. Yani sehnsucht daha once yasanmis bir seye referans verebilecegi gibi hic yasanmamis, varolmamis bir seye de referans verebilir. Daha da onemlisi eksikligine referans verdigi seye karsi duyulan arzunun kendisi, arzu objesinden daha haz verici bir hale gelir zaman icinde.
Sehnsucht ile ilgili yazmamin nedeni az once Kieslowski’nin “Camera Buff” (Turkce’ye cevrilmis mi bilmiyorum) filmini izledikten hemen sonra kafamda cakan simsek oldu. Bu filmden sonra Kieslowski’nin diger filmleri aklimdan belli belirsiz gecerken “Veronique’nin Ikili Yasami” filminde takildim. Eger dilimizde sehnsucht kelimesinin tam bir karsiligi olsaymis, o film daha bir anlamli olacakmis benim icin sanirim.
Hem Veronique (Fransiz) hem de Weronika (Polonyali) birbirinin varligindan habersizlerdir. Her ikisi de kendilerinin bir cifti oldugunu hissederler. Bilerek hissetmek degildir ancak bu, daha cok kendilerinin bir esi olmasini arzularlar, buna inanmak isterler. Hayali ciftlerinin oldugunu dusunmek onlara gizliden gizliye mutluluk verir. Buruk da olsa, onlar icin mutluluk nedenidir baska bir hayatin mumkun olma ihtimali. Bu ihtimale karsi duyduklari arzu ve ozlem, onlari arayis icine sokar. Arzu ve ozlemin onlar icin haz verici oldugunu hissettirir Kieslowski bizlere. Ancak arzunun gerceklesmesi Weronika icin travmatik bir son hazirlar. Sans eseri Polonya’da bir meydanda, bir turist kafilesi ile fotograf ceken Veronique’yi goren Weronika icin bir esi olabilecegi ihtimali elle tutulur bir gercek olmustur. Onun icin baska bir hayat ihtimali artik onun gozleri onunde duran bir gercektir. Iki hayat fikrine karsi Kieslowski’nin verdigi cevap serttir, nitekim ilerleyen dakikalarda bir konser salonunda Weronika’nin olumunu izleriz. Arzu objesine duyulan ozlem haz vericiyken, arzu objesinin kendisiyle ciplak bir sekilde karsi karsiya gelmek travmatik bir kabusa doner. (Burada Lacan’a referans vermeden gecmek dogru olmaz sanirim.)“Veronique’nin Ikili Yasami”nin ortalarina kadar olan kismini kabaca yazdim yukaridaki paragrafta. Veronique ve Weronika arasindaki etkilesimin adi ne nostalji, ne arzu, ne de ozlemle anlatilabilir kanimca; bunun tek karsiligi olsa olsa sehnsucht olur. Simdi aklimdaki tek soru bu kelimenin Lehce’de bir karsiligi olup olmadigi.
yorumlar
Almancayi ve Turkceyi gayet iyi bilen bir arkadasim, bu kelimenin bizde tam anlamiyla “hasret”e karsilik dustugunu soyledi. Sadece karsilik da degil ustelik; “hasrete dusmek” denilen hal, Kieslowski filmindeki hissiyatın tam ustune dusmektedir. Peki, biraz yana da olabilir.Ama bitmedi. Bir de hasret-keş ve de hatta hasret-keşane, ayrıca hasret-zede-gan var. Yanina hasret-güdaz’i (hasretle yanan) da ekleyelim. Bunlar bence derinlik olarak sehnsucht’u gecer. Kies. abinin filminin finalindeki olum de, bir “hasret gitmek” degil midir?Konuyla ilgili akla gelen bir baska fiil de “hasretmek” zaten. Bu kelimedeki “kendini vakfetmek” duygusu, baska nerede var?E butun bunlara bakinca, bir tek anlamli sonuc cikiyor: Kies. abi bu fikri Turkler’den apartmisdir. Biraz agir oldu; esinlenmistir diyelim. Zaten Lehler de Turk asillidir. Yani oyle olmalilar.Gelelim bizim tarafa. Hep Prusya-Lehistan cihetine yuklenmeyelim. Kendimize de kucuk bir raptiye seyedelim. Agnis kardesimizin yazisindaki en dikkat cekici ve onemli cumle sudur: “Sehnsucht varolmamis bir seye de referans verebilir”. Ondan sonra gelen cumle “Daha da onemlisi…” diye basliyor ama degil; onemli olan bir onceki. Zira arzunun kendisinin objeden daha haz verici bir hale gelmesi, insanlik ve sanat tarihinde epeyce islenmis ve ellenmis ve turevlendirilmis bir meseledir.Konuyu dagitmayalim, tekrar kendimize ve raptiyemize donelim. Efendim bu noktada (RTE’nin favori kelimesi) tekrar yukaridaki kritik cumleye donelim ve icerisinde “referans” kelimesinin gectigini iyice bir farkedelim. Bizdeki hasretlik hallerinin, “yasanmamis” ve hatta “varolmamis” seylere yoneldigi de gorulmustur elbette ama; Dogu’da, yani bizde karsiligi bulunmayan esas kelime “referans”tir. Dolayisiyla Kies. abinin filmindeki kahramanlarin hasret konusunda bizdekilerden farkli olarak bir “tasarim”i vardir. Bizde ise, yasanmamis ve varolmamis hasretlerle ilgili bir somutlastirma problemi ve fakat bunun yaninda muthis bir ifade zenginligi bulunmaktadir. Demek istedigim, bu zenginligi biraz da anlam enflasyonu olarak anlamaliyiz. Yani ucucu, kacici, yorumlara acik kapi birakici, nereye cekersen oraya giderci, bugulu, bulutlu, oynak vaziyetler (Tabii bunu bir eksiklik veya artiklik gibi anlamayalim. Durum budur ve bir Latin’in bunu anlamasi imkanli degildir).Peki neden? Bence sadece dilimizde (Osmanlica) degil, hayatlarimizda da sesli harfler olmayisindan. Bu halin gunumuzde yarattigi bicim ve bicimsizlikleri tartismayi ise, Agnis’in bulacagi baska bir kelime altinda surdurelim derim.
Yorumlar icin tesekkurler baby700. Bir ara kimse ilgilenmeyecek diye dusunmedim degil!Bir iki noktada ayri dusunuyoruz sanirim. Yazimin icinde “hasret” kelimesi yerine “ozlem”i kullandim. TDK hasret icin ozlem karsiligini veriyor ve ben de her ikisinin ayni oldugunu kabul etmistim. Secim cok onemli degil ama hasretin objesi gecmistedir, deneyimlenmis bir seydir. Gelecege hasret duyulmaz bizde ornegin, ancak “sehnsucht nach zukunft” deyisinde sehnsucht kelimesinin objesi gelecektir. Tam olarak boyle bir kullanimla karsilastiktan sonra merak etmistim.Lehlerin Turk asilli oldugu biraz iddiali olmus sanki. Yani bence kimin ne asilli oldugu onemsiz bir detay ama bunu kabul edecek Polonya’li bir tarihci var midir suphe ederim.Bir kelime (Almanca’dan degil) daha var aklimda aslinda bizde (ve pek cok baska dilde) tam karsiligi olmayan ama onunla ilgili yazmadan once kelimeyi tartisabilecegim bir icerik bulmam lazim. Dil bilimci olsam salt kelimeler uzerinde yazabilirim ama bunu yapamadigim icin bir cikis noktasi lazim bana. Kieslowski’nin filmi gibi…Dillerle saplantili olmama ragmen bu klavye ile Turkce’yi katlediyor oldugum icin kusura bakmayin efendim. Turkce karakterler yok malesef!!
Aaa, hic olur mu efenim? Mesela bir ara “kitleler sosyalizme hasret”ti. Hani su meshur “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hürve bir orman gibi kardeşçesine” guzel kardesim, “bu hasret bizim” durumlari. Sonra “Hasretinden Prangalar Eskittim” var. Yani tamam, metafor metafor ama, olsun. Hatirlayacagimizi “varsayiyoruz” bir bakima. Toprak suya hasret, halklar ilkel komunal toplumlara gibi. Burada cok derin anlamlar vardir; koku disarida, pardon derinde seyler vardir; oyle demeyin.Sonra gelelim Lehler meselesine… Biz oralarda, ayip degildir soylemesi, ta Macar ovalarina kadar, Atilla’dan Osmanli’ya, donemin tup bebek tekniklerini butun incelikleriyle uygulamisizdir. Leh kelimesi Horasan Turkcesindeki “la hal”den turemistir ki, bu da babasi belli olmayan ama gavur da olmayan anlamindadir.Gordugunuz gibi uzun uzadiya bir icerik dusunmeyin o buldugunuz kelime icin. Siz yeter ki soyleyin, burada yapariz bi kolaylik.
Donemin tup bebek teknikleri… Cok guldum buna. Ama Osmanli’nin nefesi yetmemis Baltik Denizi’ne cikmaya. Polonya’lilara pek ilismemisler yani. Isin o kismi biraz muglak zaten Anadolu’daki zenginlige bakinca. Ne ararsaniz mevcut; kim bilir tup bebek tekniklerinin kimin ustunde uygulandigini. (sevdim bu lafi)Hasret kelimesinin zengin anlamlar icerdiginin farkindayim, bunun aksini soylemiyorum herhangi bir dilin bir digerinden daha zengin oldugunu soylemedigim gibi. Ancak yukaridaki orneklerin hepsinde hasreti ceken, hasret duydugu nesneyi deneyimlemistir. Suya hasret toprak, sunun ne oldugunu herkesten cok daha iyi bilir. Hasretinden prangalar eskiten kisi, yitirmis oldugu seyin/kisinin hasretini cekmektedir. Oysa Weronika, var olup olmadigini bilmedigi, hakkinda hicbir fikri olmadigi Veronique’in “hasretini ceker”. Yani iste demek istedigim hasret bu durumu karsilamiyor. Bir seyler eksik kaliyor. Her dilde vardir boyle baska dillere cevrilemeyecek kelimeler.
bilgi için teşekkürler…
Yazdiklarim dikkatle ve hasretle okunmamis Agnis kardesim. Weronika tabii ki “kim oldugunu” bilmedigi Veronique’in hasretini ceker; ama hasretini cektigi seyin “ne oldugunu” bilmektedir. Bir tasarimi vardir bu konuda demistim. Diger turlu, karsilastigi zaman nasil anlayabilir oteki oldugunu?Bizde ise birakin “deneyimleme”yi (ne acayip bir kelime), tamamen ruhani bir spekulasyon vardir. Bir Dogulu’nun deney-tecrube-not alma-ders cikarma- arsiv yapma gibi bir proses takip etmesi mumkun mudur?Bu arada bizim Polonyalilar’a ilismedigimiz bilgisi de dogru degildir tabii. Lehistan uzun sure Turk kontrolunde kalmistir ve tarihten silindikten sonra dahi Turkler tarafindan bu isimle anilmistir. Bugunku haritaya ve kara-kuru, çirkin halimize bakarak, o altin-sarisin, lehcivan ve bataklik-baltik seyran caglara hasret duymamak imkansizdir.
Biz Turkce’de “tasarimimiz” olan bir seyden bahsederken hasret fiilini kullanir miyiz? Bu kelimenin anlamini genisletme cabasini anlayamiyorum. TDK’nin sitesinden arayiniz, “hasret” icin tek bir karsilik var o da “ozlem”. Ozlem icin verilen karsilik ve ornek cumle ise su sekilde:Bir kimseyi veya bir şeyi görme, kavuşma isteği, hasret, tahassür.“Nasıl doysun, yılların özlemini gideriyor.”- A. İlhan.Tekrar edeyim; hasreti ceken, hasret duydugu nesneyi deneyimlemistir, bu nesnenin ne oldugunu bilir. Bunun otesini savunmak hasret kelimesinin anlamini genisletme cabasi olur ancak. Yazidaki sehnsucht kelimesi ile ilgili wikipedia linkini okuyunuz efendim, diger dillerde karsiligi olmadigini iddia eden ben degilim. Haddim degil; okudum, ogrendim. Bu yaziyi da bu kelime uzerine kisisel bir gorus belirtmek icin yazmadim. Bu kelimeyi ogrendikten sonra aklima gelen film uzerine dusunduklerimi yazdim. Isin dil bilim kismiyla ilgili tartisilacak bir sey gormuyorum. Dil o kadar da “nereye cekersen oraya gider” seklinde yaklasilacak bir sey degildir. Bu isin metodlari, teorisi bellidir.Diger konuda da kaynak gosterirseniz sevinirim. Lehistan ne zaman Turk kontrolunde kalmistir? Burada Polonya tarihi anlatiliyor, okuyun efendim. Rus, Prusya ve Avusturya isgali altinda gecen yillari vardir Polonya’nin ancak Osmanli isgali hicbir zaman olmamistir. O sayfada “Ottoman” diye aratin, bir kelime dahi bulamayacaksiniz. Dahasi buradan Polonya’nin harita uzerindeki yerine bakiniz, buradan da Osmanli Devleti’nin en genis sinirlarini gorunuz. Osmanli sinirlari hicbir zaman Polonya’yi icine almamistir.
SehnsuchtHasret kelimesi illakide önceden yaşanmış bir deneyim üzerine kullanılmak zorunda değildir. Örneğin hiç sevgilisi olmamış bir adam/kadın bir sevgiliye hasret/özlem duyabilir, öncesinde benzer bir deneyim yaşamamıştır, bu kişi karşısına hiç çıkmamıştır, hayalinde var ettiği onu sevecek bir insan canlandırmıştır ve ona hasret duymaktadır aynı veronikalarda olduğu gibi
Iyi bir nokta Cevval Portakal. Biraz etrafinda dolandiktan sonra belirttiginiz noktaya gelmek istiyorum. Hasret gidermek ve hasretle kavusmak gibi deyisler, ozlem duyulan nesneye kavusmanin verdigi haz uzerine soylenmislerdir. Ozlem duyulan her ne ise ozunde yokluguna ihtiyac hissedilendir. Ihtiyac hissedilen sey temelde bilinen bir seydir. Hic sevgilisi olmamis birinin aklinda olsa olsa ideal sevgili imaji vardir. Boyle bir durumda ideal sevgili imajinin hasreti cekilir der miyiz?Diger yandan “kavusmak”, Weronika’ya olum getirir. Elbette Kieslowski’nin anlatimindaki sembolizm etkisini gozetmeliyiz diye dusunuyorum. Olum orada semboliktir, ama kavusmanin travmatik etkisi gozler onundedir. Ote yandan hasret ceken icin kavusmak, nostalji hisseden icin donmek haz vericidir. Sehnsucht kelimesinin bu kelimelerden ayri tutulma nedenleri bunlardir.Duygu ve dusuncelerin evrensel oldugunun farkindayim. Aciklamak istenilenler kimseye yabanci gelmiyordur. Dil sadece bunlari sistematik bir sekilde simgesel bir sisteme gecirir ancak her dilde ayni simgeler yok; sehnsucht da bunlardan birisi.