aşk eğer gerçekten çok özel bir şeyse, neden sürekli çevremizdekilere aşık oluyoruz? ne bileyim belki de benim aşık olableceğim özellikteki kız, jamaika’da yaşayan ukrayna asıllı bir fransız. belki bi gün roma’da tatil yaparken karşılaşıcaz da aşık olcaz.yani demek istediğim rol mü yapıyoruz, “çıktıklarımızla”. sürekli aramada mıyız gerçek kişiyi. aşk yoksa gerçekten de öyle gizemli bir şey değil mi? bir çok kişi tarafından bir çok kereler bir çok yerde methedilen kavram bir katakulliden mi ibaret. bünye ille de bir kişiye değil de, belli standartlardaki birden fazla kişiye aşık olabilecek kapasitede mi?
kabul ediyorum, aşık değiliz birbirimize. kız arkadaşın var mı? sorusuna böbürlenerek cevap vermek yaşadığımız ilişki. ama “çıkıyoruz” ya ne de olsa, görevimi yerine getirmek zorunda hissediyorum kendimi. mesela çok kıskanıyorum, sürekli seni seviyorum sözleriyle sabahlara kadar muhabbet ediyoruz. sıkı sıkı sarılıp bedenlerimizi birleştiriyoruz. bazı şeyleri ruhen paylaşıyoruz, ama bu aşk mı? sevgi mi? alışkanlık mı? GEREKLİLİK Mİ?
bilemiyoruz.
yorumlar
Kesin bir tabiri yoktur ikili insan ilişkilerinin. Aşk, sevgi, dayanışma, gereklilik diye adlandırmak çok doğru olmaz, çünkü bilinir ki duyguların anı anına uymaz aynen anların birbiriyle uymadığı gibi. Birisine aşığım derken düşünmeyiz “neden aşığım lan ben!” diye sadece o anı yaşarız/yaşamaya çalışırız.
Her kişi başka başka duygular besler çevresindekilere, aşık olduğumu düşündüğüm her hatun kişiyi başka başka sevdiğim gibi. Hepsiyle farklı farklı yaşadıklarımız gibi. Aşk diye tabir ettiğimiz duygu bütünlüğünü tarif edebilmek için zamanında kendimce aşk mor rengi tarif etmektir diye bir psikoloji içine girmiştim, bu psikolojinin ana teması aşkın tarif edilemeyeceği üzerine kuruluydu, bu fikrim, her kişinin renkleri kendine göre algıladığını ve hatun kişilerin erkek kişilerden daha fazla renk algılama yetisine sahip olduğunu öğrenmemle pekişti(konu hatun kişilerin aşklarını farklı algıladıklarına gider).
Farklılık olayına gelince, her bireyin kendine göre beraber olabileceği birçok eş kişi olabilir (ırk ve cinsiyet ayrımı yapmadan). Konu eş seçimi olunca tercih edilen eşler; gereksinimler, kabul edişler ve edilebilirlikler, seçilecek eş kişideki özellikler yani seçen kişinin arzuladıkları, çevrenin elverişliliği ve eş olacakların vazgeçebilme potansiyelleriyle belirlenir. Şöyle ki ben şu an burada yazı yazma ile geçirdiğim vakitte dışarıda yaşayacağım birçok iyi ve kötü olayı kaçırıyorum.
İlişkilerde yaşanışlara gelince; tüm ilişkilerimi öyle ya da böyle hatırlıyorum, hemen hemen tüm kokuları ve tadları. Hatırlamak istemediğim konular ise kıskançlık krizleriyle sorun yarattığım anlar, güvenemeyeceğimiz biriyle neden beraber oluruz ki, kendimizi de karşımızdakini de özgür bırakmalıyız, ama dürüstlükle. Ne demek bu dürüstlük: Eşim beni aldatabilir, bu olasıdır, benden daha hoş birçok birey bulunabilir, ya da benimle kıyaslanmadan sadece benden daha farklı olduğu için bu eyleme girilebilinir, ama bu aldatma durumu bana söylenmelidir, ben de ya kabul ederim ya da etmem. Aynı olay benim yaşayabileceğim bir durumdur. Hah işte burada “yiyorsa” hükmü devreye girer, ve ikimizin de vazgeçebilme potansiyeli doğrultusunda ilişkimiz yürür.
Sonuçta “aşk” adlandırmasını yapabileceğiniz herhangi bir durumda vazgeçilebilirlik potansiyeliniz doğrultusunda takılmanız zaruri bir gereksinimdir.
Kadinlar zevk vermiyorsa erkeklere takil arkadasim. Cok da kotu bakilmiyor gunumuzde bunlara. Tabi senin secimin. Hergun de asik olunur hepsinden de zevk alinir. Inanmiyorsan Dunya Gezegeni edebiyat tarihini incelemen faydali olur.
bi’ dakika hemen bisiiler diim dedim ama bi’ daa okumaliyim galiba…… mor renk aykiriliin simgesidir. biseksueller, transeksueller, tutunamayanlar… gunumuzun morlari. yarin tanimlanamayan renk ne olur, kim bilebilir ki.:) ben hatirlamiom. ne onu ne bunu. sifirdan aliom. bi’ kac arkadasim buna loop dio. sevmiolar. ben seviom. format atmali.:)