Akşam erken yattığımdan, erken kalkmıştım. Güzel bir uyku çekmiş, iyice dinlenmiştim. Tamamen kendime gelmiş, günün tüm yorgunluğu üzerimden atmıştım.Enerjik ve dinç olmanın verdiği güvenle pencereye doğru ilerledim ve perdeyi araladım. Önce bayırın yukarısına, ardında da köşeye baktım. Sabah işe gidenler, çocuğunu servise bindirenler, elindeki resim çantasıyla oflaya poflaya okula giden öğrencileri gördüm. Eski günleri yad ettim. Hüzünlendim. Sonra perdeyi kapadım ve çayı demlemek için mutfağa doğru ilerledim. Mutfağa doğru ilerlerken, bi anda sehpaya çarptım ve üzerinde ara sıra, kendi kendine ses çıkaran süs eşyasını düşürdüm. Daha sonra onu yerine koyup, tekrardan mutfağa doğru ilerledim. Birden kapının zili çaldı. Acı acı çalıyordu zil. Sanki bir umutsuzluğa, toplumda oluşan kargaşa ortamına bir isyan edermişçesine çalıyordu. Daha fazla dayanamadım, hızlıca kapıya doğru ilerledim, açtım. Karşımda Mert vardı. “Günaydın” dedi, “Günaydın” dedim. Üzerinde eşofman, elinde evin anahtarı ve kafasında bi şapka vardı Mert’in. Olduğu yerdi “Hahohaho” yaparak, ısınma hareketleri yapıyordu. “Dursana lan yerinde” dedim, “Abi hadi gel, koşmaya gidicez. Bundan sonra sağlıklı bir yaşam için el ele” dedi. “S.kerim lan. Kahvaltı yapıp, dışarı çıkıcam ben, işim var” dedim. O da “Abi bak kapının önüne kadar geliyoruz. Değerini bil. Seni düşündüğümüzden çağırıyoruz herhalde” dedi ve elini gözlerine doğru götürerek, ağlamaya başladı. Arada da burnunu koluna silip, suratındaki o ebleh ifadeyle bana bakıyordu. O an içim cız etti, acıdım Mert’e ve “İn sen aşağıya, geliyorum” dedim. Sevindi. Önce olduğu yerde zıplamaya başladı, daha sonra hoplaya zıplaya aşağıya doğru inmek için ilerledi. Ben de “Bağırmasana olm, millet uyuyor lan” dedim. “Abi çok iyi bi insansın sen yaaa” dedi ve tekrardan neşeyle aşağıya indi.Ben de eşofmanımı giyip, tüm hazırlıklarımı yaptım ve ısınma hareketleri yaparak aşağıya doğru indim. Mert Audi nin üzerine oturmuş, ufka doğru dalmış bi vaziyetteydi. Apartman kapısından çıktığımda gözlerinde bi parıltı, ışık belirdi ve sevinçle üzerime doğru koşarak, “Hadi abi, burdan başlayalım koşmaya” dedi. Birden top sahasının olduğu yöne doğru koşmaya başladık. “Ha 1-2-3-4” diyerek koşuyorduk. Arada da bize hayret ve şaşkınlıkla bakan insanlara bakıyor, “Haha kerizlere bak. Aklınca bizi yadırgıyolar. Sağlıklı yaşam lan bu. Hepiniz ileride anlayacaksınız değerini” diyerek, kahkaha atıyorduk.Sonra top sahasına geldik. Boştu. Bizden başka sağlıklı yaşam uğruna uykusunu feda etmiş, bu zevkinden vazgeçip de, türlü ısınma hareketleriyle depar atmaya, kültü fizik hareketleriyle mutluluğun doruk noktalarına ulaşmaya gelmiş tek kişi dahi yoktu. Önce bu durumu ben farkettim. Daha sonra da Mert de idrak etti ve bana bakarak, toplumun düzensizliğinden bahsetmeye başladı. Kesmedi, yedek kulübesinin olduğu yere doğru gittik, oturduk. Mert toplumdaki düzensizlikten, bilinçizlikten bahsetmeye, önemli sorunlardan dem vurmaya, hayıflanmaya devam etti. 10-20 derken, 1 saat geçmişti ve biz hala bu vurdumduymazlıktan, kendinibilmez insanların topluma kötü örnek teşkil etmesinden bahsediyorduk. Akabinde bizim sahaya koşmak için geldiğimizi fark ettim ve Mert’e öfkeyle bakarak, “Ulan spor yapalım diye çıktık, safi dedikodu yapıyorsun. Seninle bi daha bi yere gelen ne olsun” dedim. O da “Abi az önce öyle demiyordum. ‘Muhabbetin süper senin Mertçim, çok doğru diyorsun, aynen öyle düşünüyorum’ diyordun” dedi. Tek kelime dahi edemedim. Zira bir yavşak gibi onun her dediğini onaylamış, “Haklısın abi” demiştim.Bir süre de bu konu üzerinde tartıştık, yorumladık. Konuşmaya devam ediyorduk ki, bir ses duyduk. Tuhaf bi sesti bu. Aynı anda kafamızı ileriye doğru çevirdik ve bir köpek vardı. Yavaş yavaş üzerimize doğru gelmeye başladı. Hızını alamadı ve koşmaya başladı. Bir anda g.tlek tavuklar gibi belirsiz bir yöne, bilinmezliğe doğru koşmaya başladık. Atmamız gereken deparın 10 katını atıyorduk. Sahadan çıktık. Kendimizi kaybetmişçesine, bilinçsizce koşuyorduk. Köşedeki bakkala sığındık. Köpek olduğu yerde durdu ve ilerden bi süre daha bize baktı ve ilerlemeye başladı. Önce fark etmedim ama daha sonra köpeğin elinde çanta, takım elbiseli bi adamın arkasından amansızca koştuğunu fark ettim ve adama üzüldüm. İç geçirdim. İkisi birlikte ufka doğru ilerledi, gözden kayboldu.Daha sonra telaşla Mert’e bakarak, “Lan bela mısın sen? Ne güzel kahvaltı yapıcak, sonra da dışarı çıkacaktım.” diye azarladım. Önce gözleri doldu ve daha sonra kendini dizginleyemeyerek, bi anda gözyaşlarını bıraktı ve ağlaya ağlaya bakkaldan çıkarak, koşmaya başladı. Ben de tebessüm ederek, bakkal abi ye baktım ve “Bu çocuk da bi tuhaf işte. Her duygusunu böyle koşarak belli ediyor.” dedim. Bakkal abi ne dediğimi anlamadı ve öylece suratıma bakmaya başladı. Utandım ve arkama bakmadan evime doğru yola çıktımAkabinde eve zar zor attım kendimi. Çok yorulmuştum. Önce bi duş aldım, daha sonra kahvaltı yapıp dışarı çıktım. Ertesi gün tekrar sabah olduğunda çayımı demlemek, kahvaltımı hazırlamak için mutfağa doğru ilerledim ve yine sehpaya çarptım ve tekrardan o süs eşyasını düşürdüm. Sonra düşünceli bi halde süs eşyasını yerine koydum ve tekrardan mutfağa doğru ilerledim. Ve bi anda kapı çaldı. Çok ilginç bir tesadüftü bu. Önce eşya düşüyor, sonrasında da kapı çalıyordu. Hem de acı acı, topluma isyan edercesine çalıyordu. Gittim açtım. Karşımda Enes vardı. Bi günaydın bile demeden, “Abi hadi gel, koşmaya gidicez, sağlıklı bir yaşam için sabah sporu şart” dedi ve ben de “Yeter lan. Rahat bırakın beni, sokarım sağlıklı yaşamına” dedim ve kapıyı yüzüne kapadım. Daha sonra tekrardan, uzun uzun, yüzsüzce zili çaldı ama açmadım, gitti.Bu kadar tesadüfün ardı ardına gelmesinin pek de hayırlı olmadığını düşünerek, süs eşyasının olduğu yöne doğru gittim. O eşyayı doğum günümde Ceren hediye etmişti. Şöyle bi elime aldım, inceledim. İçinde ufak bir kağıt vardı. Açtım ve okumaya başladım:”Sağlık, düzenli bir yaşam için el ele! Haydi, siz de sabah sporu yapın, mutlu olun!” yazıyordu. Şaşırdım. Daha sonra bu şaşkınlığım öfkeye dönüştü ve pencereye doğru ilerledim. Camı açtım, eşyayı aşağıya fırltattım. İçimden “Neresi sağlıklı yaşam lan.” diye isyan ettim.O esnada bağırarak, “İmdaaat! İmdaaat” şeklinde avazı çıktığınca bağırarak bayırın yukarısında gelen Enes’i fark ettim. Evet, yine o köpek vardı peşinde. Amansızca, büyük bi azimle Enes’in peşinden koşuyordu. Ve her zaman olduğu gibi bi bilinmezlikte, ufukta kaybolup gittiler. Ben de o kerizle birlikte sabah sporuna gitmeyerek ne kadar doğru bi iş yaptığı düşündüm, tebessüm ettim. ve kahvaltı yapmak için neşeyle, büyük bir keyifle salona doğru ilerledim…