Şafak sökmek üzereydi, sabahın o bakır rengi geceme vururken, ben senin kıyılarına vurmuştum. Saat 5’i vurdu, gözlerin gözlerimi. Zaman hiç durmadı koştu, ellerim ellerinde durdu. Saçlarını savurdun, gönlüme doladın, tam boğulmak üzereydim, bir den yok oldun. Şafak sökmek üzereydi, ama ağzımızdan kelimeler sökülüp, dökülmedi. . suskunluğumuzun kelimelerini dinledik, ne çok şey anlattık birbirimize. Sessizliği paylaştık öylece. Paylaşacak ne çok şey var aslında istenirse, bir hayat, bir kader, bir ömür, bir sessizlik… Yan yanayız ama ayrıyız, bir nasıl yaşarız. Bir yüzün aynada, yansıman yanımda, sen kendine bakarken, ben sana bakıyordum aslında. Yansımalar yansıttı seni bana. Şimdi al eline bir mendil, salla ardımdan. Hani şu eski filmlerde ki gibi… Neden mendil sallanıyor şimdi anlıyorum, gideni ardında göz yaşı akıtıldığı için…Bu şafak hep sökmek üzere. Sökülecek daha çok gece var