Suç makinesinden potansiyel suç makinelerinin toplumsal modeline dönüştürülmeye çalışan bir oğlancık söz konusu. Pek üstüne kusulacak gibi değil yani. Sinirlenirsiniz belki ama kendi doğal ortamında üzülünecek bir durum arzediyor bu tür adamlar. Cezaevindeki görüşmelerde annelerine seni seviyorumlar yollayan bu küçük haşin adamcıklar, sizi bir yol ağzında gaspetseler en yakın ağaca asılmalarını istersiniz de bir bardak çayı karşılıklı içerken size hikayelerini anlatsalar içiniz kıyılır kötü olursunuz. Öyle garip bir ruh hali yaratıyor bende saf saf gülünce.Popstar, jürisinden adaylarına kadar bir çeşitlemeler alegorisi. Hikayesi olma kısmı da bundan ibaret zaten. Herkese bir rol modeli, özdeşleşme insanı bulunabilir. (Haşin kız Aydan, cici çocuk Barış, sevgi erkeği Abidin vs.) gelsin oy kullanmalar cepten para aktarmalar.Peki hikayesi olan bayan köşe yazarlarımızın durumu nedir buna takık vaziyetteyim ne zamandır. Saulner soyadını taşıdığı eski zamanlardan Kırıkkanat olduğu şu günlere kadar her zaman aynı ciddiyetle okuduğum Mine G. hariç aynı istikarlı çizgiyi koruyan yok ( o nankör demokrasi ne şahane bir yazıydı) Bir de her daim şeffafım, herşeyimi paylaşırım, ben size anlattım, siz de bana dökülün Ayşe Arman istikrarlı ince çizgisini koruyor. Ne yazık ki bu çizgi limit n sonsuza giderken beni ıraksamakta. Kocasının geyşası, sevgilisinin Prag ısmarlayanı , kedisinin tanrıçası bu hanım kızımız, özel hayatını salı pazarı tezgahı gibi mıncık mıncık gözümüzün önüne seriyor . İnsanlar bana kolayca anlatıyorlar diyor çünkü ben de anlatıyorum. İyi ama beni bu anlatılanlar çok da ilgilendirmiyor. Yaptığı ropörtajlarda şunu neden sormamışlara takılı kalıyorum. Evde kalmış reklamcı erkeklerin, özgür dul plaza kadınlarının yazarı o, bana ağır geliyor okuyamıyorum. (Şu sıralar okurlarını çiftleştirmekle meşgul pek bir eğleniyor)Bir de aşk nefret ilişkisini yaşadığım Perihan Mağden var ki tanımlamak imkansız. Sevgiden öfkeye giden çizgide, şu sıralar, tam da şu sıralar kendini yorumlasın, tanımlasın istiyorum. Delirtiyor beni bu harmanlanma hormonlanma vaziyetleri. Evinin kadını, psikopat köpeğinin gezdiricisi, kızının utanç duyulası annesi, arada Safranda Aslı Altanla kudurmaktan, pop star, ben evleniyorum yorumlamaktan vakit buldukça Leyla Zanaya özgürlük istiyor. İki genç kızın romanını yazıyor ki fonda Orhan Gencebay olmaksızın okumak imkansız. (Bebek tavşanlar, kahpe anneler yok yok romanda arabeskin sınırlarını aşıyor). Bayhan bizi kesmiyor , hadi Perihan M. bir de kendini tanımla da kafamızı bulalım
Seni sefil küçük internet faresi. Nasılda sıyırdın aradan kendini di mi. ( Seri internet sapıklarının önde gideni, edepsiz, ahlak zabıtası kılıklı, salak kız avcısı seni)İlle de bu belirlenmelerden mimlenmelerden korkuyorsa – ki sevmeyin beni yolda görünce tanımamazdan gelin, sakın ola ki hayranlık belirtmeye gelmeyin yanıma paralarım vallahi şeklinde sık sık dellenmektedir- suya yazsın yazılarını ablanız hanımefendi. Gazete de olsa bizim gibi bazı salaklar en azından bir günlük kelebek ömürlerinde okuyorlar o yazıları. Ertesi gün ben kedi kumunun altına seriyorum o ayrı. Tam kumun yanında durmamdan mı yoksa yazıların kendi doğal yapısından mı olduğunu anlamadığım bir koku eşliğinde okuyorum kalanları bazen. Şu Ayşe Armanın çiftleştirme ilanını kedim doğururken okudum valla billa. Israrlarla hazırladığım kutuya girmeyi reddedip halıya doğurmaya kalkınca halı kan olmasın diye alelacele altına serdim o arada da gördüm . Yavrucak doğurmasa hepten kültürsüz kalacaktım.Aramızda kan uyuşmazlığı olduğu kesin olan abla yine kendini tanımlamamıştır ki. O bu sıralar pek bir durumundan memnundur, üzerine iyi huylu ev kadını havası çökmesinden, kızının, markalı edepsiz köpeğinin üstüne düşmesinden memnun olanlar varsa da ben değilim, zaman zaman iyi bişeyler yazacağı ve kaçıracağım endişesiyle bütün o saçmalıkları okumaya da devam etmekteyim. – benim tanımım da bundan ibarettir; seri salak, iflah olmaz iyimser, sosyal yalnız, bir parmak balla idare eder, kıçının dikine gider –
Duygusallığı, kadınlığı ve güçlü kelimeleri ile sevdirmişti Perihan Mağden kendisini…Bu mim’i eklediğim sıralar Popstar yeniydi, Popstar üstüne yazdığı ilk yazıydı.Sonra bir tane daha yazdı, sonra bir tane daha … Sonra bir baktık ki yazdığı her üç yazının ikisinin herhangi birinde Popstar çağrışımı yapacak en az üç tane öğe kullanıyor. Samimiyetinden şüphe duymaya başladık.Daha sonra Kıbrıs ile ilgili fazla taraflı ve “ver-kurtul” destekçisi yazılarıyla hayalkırıklığına uğradık. Oysa eskiden düşünmüyorduk Mağden okurken Radikal’in Doğan Grubuna ait bir gazete, Kanal D ‘nin bu medya grubunun TV’u ve savunduğu görüşlerin parallelik gösterdiği hükümet ile Medya grubunun iyi geçinmek zorunda olduğunu.Artık düşünüyoruz…
*kimimiz popstar’ı izlerken bayhan’a ve/veya jüri üyelerine küfrederek, kimimiz ayılıp bayıldığımız gönlümüzün starına ‘cep’ten vererek yaşıyoruz anı. sonuçta küfreden-kusan da, ayılıp-bayılıp oy veren de boşalmıyor mu?*bayhan’dan bir model falan olmayacak. silinip gidecek. yerine yenileri gelecek, onlar da gidecek. tıpkı cem yılmaz’ın silinip gideceği (istiflediği paralarla) gibi. ama, yasadışı üretim yapanların yakalandıklarında söylediği ‘eğitim şart’ lafı cem’in kendisinden uzun yaşayacak muhtemelen.*belki kimilerinin aklına gelmiştir, bu adam neden ‘mizah dergileri okumam’ diyor diye..eskiden okurdum, ama artık boşalmamı sağlamıyor komikler. içini boşalttıkları kavramlar, durumlar, olaylar gülünesi gelmiyor bana, nasır tuttu belki boşalma organım.* tuzu kuru insanlar (bunun içinde komikler, yazarlar, çizerler, aktrisler da var, kremanın kremasını yiyenler de) bize hep ne konuşacağımızı, neyi-kimi seveceğimizi-sevmeyeceğimizi, nasıl giyinip nasıl konuşacağımızı belletip duruyor. bana bayhan’ın üzerine kusturanı da, lahmacunla viski içersem maganda olacağımı söyleyeni de sevmiyorum.*ama yine de kaçamıyoruz işte. öyle bir bombardıman altındayız ki, bizim gibi insanlar, iki arada bir derede kalıyor genellikle. boktan dizileri, şovları, kitapları, dergileri tüketmekten geri kalmıyoruz, bunu yaparken ‘neden peki’ denileceğini de kestirip, gerekçelerimizi hazır tutarak.’elektrik aldım-alamadım’ diyoruz, ‘döneceğim sana’ diyoruz, ‘diye düşünüyorum’ diyoruz, ‘keyifli’ buluyoruz…(biraz önce birisi, popstar’da izlediği bir gencin köyde ot toplayıp yediklerini söylemesi üzerine gözyaşlarını tutumadığını söyledi. neden dedim, çevrende yok mu öyleleri? ağlaman için televizyonda birinin ağzından mı duyman gerek yoksulluğu?cevap vermedi)
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.Tamam
yorumlar
demişti kendisine bir arkadaşım. hakkaten de öyle gibi, yerel kültürün hekto’su,hektoseksüel star!
kusuyoruz üzerine, atıyoruz üstümüzden tüm sıkıntımızı, rahatlıyoruz.
Suç makinesinden potansiyel suç makinelerinin toplumsal modeline dönüştürülmeye çalışan bir oğlancık söz konusu. Pek üstüne kusulacak gibi değil yani. Sinirlenirsiniz belki ama kendi doğal ortamında üzülünecek bir durum arzediyor bu tür adamlar. Cezaevindeki görüşmelerde annelerine seni seviyorumlar yollayan bu küçük haşin adamcıklar, sizi bir yol ağzında gaspetseler en yakın ağaca asılmalarını istersiniz de bir bardak çayı karşılıklı içerken size hikayelerini anlatsalar içiniz kıyılır kötü olursunuz. Öyle garip bir ruh hali yaratıyor bende saf saf gülünce.Popstar, jürisinden adaylarına kadar bir çeşitlemeler alegorisi. Hikayesi olma kısmı da bundan ibaret zaten. Herkese bir rol modeli, özdeşleşme insanı bulunabilir. (Haşin kız Aydan, cici çocuk Barış, sevgi erkeği Abidin vs.) gelsin oy kullanmalar cepten para aktarmalar.Peki hikayesi olan bayan köşe yazarlarımızın durumu nedir buna takık vaziyetteyim ne zamandır. Saulner soyadını taşıdığı eski zamanlardan Kırıkkanat olduğu şu günlere kadar her zaman aynı ciddiyetle okuduğum Mine G. hariç aynı istikarlı çizgiyi koruyan yok ( o nankör demokrasi ne şahane bir yazıydı) Bir de her daim şeffafım, herşeyimi paylaşırım, ben size anlattım, siz de bana dökülün Ayşe Arman istikrarlı ince çizgisini koruyor. Ne yazık ki bu çizgi limit n sonsuza giderken beni ıraksamakta. Kocasının geyşası, sevgilisinin Prag ısmarlayanı , kedisinin tanrıçası bu hanım kızımız, özel hayatını salı pazarı tezgahı gibi mıncık mıncık gözümüzün önüne seriyor . İnsanlar bana kolayca anlatıyorlar diyor çünkü ben de anlatıyorum. İyi ama beni bu anlatılanlar çok da ilgilendirmiyor. Yaptığı ropörtajlarda şunu neden sormamışlara takılı kalıyorum. Evde kalmış reklamcı erkeklerin, özgür dul plaza kadınlarının yazarı o, bana ağır geliyor okuyamıyorum. (Şu sıralar okurlarını çiftleştirmekle meşgul pek bir eğleniyor)Bir de aşk nefret ilişkisini yaşadığım Perihan Mağden var ki tanımlamak imkansız. Sevgiden öfkeye giden çizgide, şu sıralar, tam da şu sıralar kendini yorumlasın, tanımlasın istiyorum. Delirtiyor beni bu harmanlanma hormonlanma vaziyetleri. Evinin kadını, psikopat köpeğinin gezdiricisi, kızının utanç duyulası annesi, arada Safranda Aslı Altanla kudurmaktan, pop star, ben evleniyorum yorumlamaktan vakit buldukça Leyla Zanaya özgürlük istiyor. İki genç kızın romanını yazıyor ki fonda Orhan Gencebay olmaksızın okumak imkansız. (Bebek tavşanlar, kahpe anneler yok yok romanda arabeskin sınırlarını aşıyor). Bayhan bizi kesmiyor , hadi Perihan M. bir de kendini tanımla da kafamızı bulalım
Senin haddini çoktan bildirdi perihan apla.
Seni sefil küçük internet faresi. Nasılda sıyırdın aradan kendini di mi. ( Seri internet sapıklarının önde gideni, edepsiz, ahlak zabıtası kılıklı, salak kız avcısı seni)İlle de bu belirlenmelerden mimlenmelerden korkuyorsa – ki sevmeyin beni yolda görünce tanımamazdan gelin, sakın ola ki hayranlık belirtmeye gelmeyin yanıma paralarım vallahi şeklinde sık sık dellenmektedir- suya yazsın yazılarını ablanız hanımefendi. Gazete de olsa bizim gibi bazı salaklar en azından bir günlük kelebek ömürlerinde okuyorlar o yazıları. Ertesi gün ben kedi kumunun altına seriyorum o ayrı. Tam kumun yanında durmamdan mı yoksa yazıların kendi doğal yapısından mı olduğunu anlamadığım bir koku eşliğinde okuyorum kalanları bazen. Şu Ayşe Armanın çiftleştirme ilanını kedim doğururken okudum valla billa. Israrlarla hazırladığım kutuya girmeyi reddedip halıya doğurmaya kalkınca halı kan olmasın diye alelacele altına serdim o arada da gördüm . Yavrucak doğurmasa hepten kültürsüz kalacaktım.Aramızda kan uyuşmazlığı olduğu kesin olan abla yine kendini tanımlamamıştır ki. O bu sıralar pek bir durumundan memnundur, üzerine iyi huylu ev kadını havası çökmesinden, kızının, markalı edepsiz köpeğinin üstüne düşmesinden memnun olanlar varsa da ben değilim, zaman zaman iyi bişeyler yazacağı ve kaçıracağım endişesiyle bütün o saçmalıkları okumaya da devam etmekteyim. – benim tanımım da bundan ibarettir; seri salak, iflah olmaz iyimser, sosyal yalnız, bir parmak balla idare eder, kıçının dikine gider –
Duygusallığı, kadınlığı ve güçlü kelimeleri ile sevdirmişti Perihan Mağden kendisini…Bu mim’i eklediğim sıralar Popstar yeniydi, Popstar üstüne yazdığı ilk yazıydı.Sonra bir tane daha yazdı, sonra bir tane daha … Sonra bir baktık ki yazdığı her üç yazının ikisinin herhangi birinde Popstar çağrışımı yapacak en az üç tane öğe kullanıyor. Samimiyetinden şüphe duymaya başladık.Daha sonra Kıbrıs ile ilgili fazla taraflı ve “ver-kurtul” destekçisi yazılarıyla hayalkırıklığına uğradık. Oysa eskiden düşünmüyorduk Mağden okurken Radikal’in Doğan Grubuna ait bir gazete, Kanal D ‘nin bu medya grubunun TV’u ve savunduğu görüşlerin parallelik gösterdiği hükümet ile Medya grubunun iyi geçinmek zorunda olduğunu.Artık düşünüyoruz…
*kimimiz popstar’ı izlerken bayhan’a ve/veya jüri üyelerine küfrederek, kimimiz ayılıp bayıldığımız gönlümüzün starına ‘cep’ten vererek yaşıyoruz anı. sonuçta küfreden-kusan da, ayılıp-bayılıp oy veren de boşalmıyor mu?*bayhan’dan bir model falan olmayacak. silinip gidecek. yerine yenileri gelecek, onlar da gidecek. tıpkı cem yılmaz’ın silinip gideceği (istiflediği paralarla) gibi. ama, yasadışı üretim yapanların yakalandıklarında söylediği ‘eğitim şart’ lafı cem’in kendisinden uzun yaşayacak muhtemelen.*belki kimilerinin aklına gelmiştir, bu adam neden ‘mizah dergileri okumam’ diyor diye..eskiden okurdum, ama artık boşalmamı sağlamıyor komikler. içini boşalttıkları kavramlar, durumlar, olaylar gülünesi gelmiyor bana, nasır tuttu belki boşalma organım.* tuzu kuru insanlar (bunun içinde komikler, yazarlar, çizerler, aktrisler da var, kremanın kremasını yiyenler de) bize hep ne konuşacağımızı, neyi-kimi seveceğimizi-sevmeyeceğimizi, nasıl giyinip nasıl konuşacağımızı belletip duruyor. bana bayhan’ın üzerine kusturanı da, lahmacunla viski içersem maganda olacağımı söyleyeni de sevmiyorum.*ama yine de kaçamıyoruz işte. öyle bir bombardıman altındayız ki, bizim gibi insanlar, iki arada bir derede kalıyor genellikle. boktan dizileri, şovları, kitapları, dergileri tüketmekten geri kalmıyoruz, bunu yaparken ‘neden peki’ denileceğini de kestirip, gerekçelerimizi hazır tutarak.’elektrik aldım-alamadım’ diyoruz, ‘döneceğim sana’ diyoruz, ‘diye düşünüyorum’ diyoruz, ‘keyifli’ buluyoruz…(biraz önce birisi, popstar’da izlediği bir gencin köyde ot toplayıp yediklerini söylemesi üzerine gözyaşlarını tutumadığını söyledi. neden dedim, çevrende yok mu öyleleri? ağlaman için televizyonda birinin ağzından mı duyman gerek yoksulluğu?cevap vermedi)