Edebiyat yolculuğuna “Güneşe Dön Yüzünü” adlı öykü kitabıyla çıkan Ayşe Kulin yeniden kürkçü dükkanında. Onu, kendine özgü bir okur kitlesine kavuşturan biyografik romanları olsa da öyküyle soluklanıyor besbelli.”Bir Varmış Bir Yokmuş”, yedi gerçek, altı kurgu öyküden oluşuyor. Ama bütün öyküler birbirleriyle paslaştığı için hayalle gerçek arasındaki çizgi yer yer kayboluyor. Örneğin “Hayal” öyküsündeki Güllü, “Annabella’nın Öyküsü”ndeki Annabella’dan çok daha gerçekçi duruyor.Kulin’in gerçek öyküler tarafındaki anlatımına biyografik romanlarındaki üslubu hakim. Yani akıcı, oturmuş bir dil. Öykülerin başında sayıca çok fazla karakter var, fakat öyküyü boğan bu karakter karmaşası sayfalar ilerledikçe yok oluyor, taşlar yerine oturuyor.Ayrıca bütün öyküleri okuduğunuzda karakterlerin kimi ortak özellikleri dikkat çekiyor: Birçok dil konuşabiliyorlar, özgürlüklerine düşkünler, seyahat etmek istiyorlar. Erkek karakterler hep uzun boylu. Kulin’in uzun boylu öykü karakterleri hep yakışıklı. Gerçek öykülerde karakterler dönüp dolaşıp İstanbul’a geliyorlar.Gerçek öykülerin sonuncusu olan “Ölümün Şerefine Sıkılan Kurşun”, Mehmet Faraç’ın Töre Kıskacında Kadın (Günizi Yayınları, 2004) isimli kitabından kısaltılarak alınmış. Burada bir problem yok ama kurgu öykülerden “Kurban”daki Seher’in sonunun kitabın öbür yüzündeki Rabia’nın sonuyla aynı olması hoş değil. Öyküler arasında küçük göndermeler olduğunu yazar da belirtiyor fakat Seher’e farklı, daha çarpıcı bir son da yazılabilirdi.Kurgu öyküler farklı farklı kaleme alınsalar da genel olarak bir roman bütünlüğündeler. “Hayal”de tanıştırıldığımız Gül, Güllü ve Musta’nın öyküsü farklı ağızlardan tam 184 sayfa sürüyor. Bazen Gül Hanım’ın kedisinin (Kedi), bazen de Halil’in ağzından (Soytarı). Yunus Ufo’nun sırrını öğrenebilmemiz için “Ada’ya Mektuplar”ı beklememiz gerekiyor.İçinden hüzün geçen öykülerKulin, ekranlarımızı kaplayan kaynana programlarından, insanların hayatını alaşağı eden ekonomik krize; kaderin Güllü’yü sirkte Rosa yapışından, kadını ikinci plana atan erkek egemen kültürümüze kadar birçok elle tutulur konuyu öykülerinin odağına yerleştiriyor. Değişmeyen, hüzün. Yazarın tüm öykülerinde mutlaka hüzün var.Başucunuzdan ayırmadığınız, hayattan keyif alamadığınızda sığındığınız kitaplar vardır. Kulin’in “Foto Sabah Resimleri”, benim için öyle olan bir öykü kitabıydı. Özellikle güzel Gülbeyaz’ı ustalıkla anlattığı “Taş Duvardır Benim Sevdam” defalarca kendini keyifle okutabilen bir öyküydü. Aynı tadı yeni öykülerinde bulamadım. Kulin’in tasvirleri eskisi kadar zengin değil. Kurgu öykülerinden “Hayal”de Güllü’nün iç seslerinde tutarsızlık var, ancak psikolog Gül Hanım’dan duyabileceğimiz cümleler kuruyor bazen içinden, Güllü.Sonuçta Kulin’in yeni öyküleri, çekirdek okur kitlesini memnun edecektir ama öykü cephesinde yeni bir şey olduğunu söylemek zor. Anlaşılan o ki, hayat üstümüze üstümüze geldiğinde biz yine “Foto Sabah Resimleri”ni karıştırmaya devam edeceğiz. “Bir Varmış Bir Yokmuş” masal tadında okunup bitirilebilir ama sadece o kadar, daha fazlasını vaat etmiyor.Ayşe Kulin / Bir Varmış Bir Yokmuş / 304 sayfa