Moskova günlerinden sonra… O yılların bana kazandırdığı uzun geceler artık geride kalmış, İstanbul un leşliğine ve sevimsizliğine alışır olmuştum.

Bir gün, sokaklara tekrar geri dönmeye karar vererek Beyoğlu nun arkalarına daldım. Ara sokaklarda dolambaçlı yolarda ve nereye varacağını bilmediğim karanlıkta yanıma gri bir gölge yaklaştı. Adidas eşofmanlı, on yedi yaşlarında bol kotlu bir genç benimle aynı hizada yürümekteydi. Ona sevimsizce bakmış olmalıyım ki ilk önce çekinerek ama sonra içtiği o ucuz biradan güç alarak sordu.

Eğlence.

Eğlencenin boyutunun yaşıyla orantılı olup olmadığını sordum. Bana kirli ne uzun ne kısa saçları ile sırıtarak büyük eğlence dedi. Bu sokaklarda hiç birimizin kaybedecek bir şeyi yoktu. Zaman deseniz o da bizim gibilerde bol bol bulunurdu. Ona bana nasıl bir öneriyle karşımda dikileceğini sordum. Beni köşe başında durdurarak. Genç ve güzel bir kız diye geveledi. Yaşına aldanarak un ufak ettiğim on yediliğe bakarak kızın yanımda olmasını istedim. Bana yarım saat sonra buluşulmak üzere bir adres verdi.

Aptal bir barda ufak insanlarla bira yudumluyorum. Moskova da ki alkol düzeyinin altında bir seyirle, soğuk ılık bir geceye, su katılmış bira hesabı çevreme uyum sağlıyorum. Hoş bir kızıl bana bakıp kadeh kaldırıyor. Avantajlarımı kafamda sıralayarak radikal kararlar veriyorum. Bir an durup bu mekanın gerisine gidiyorum. Burada gördüklerim beni pek fazla ileriye götürmese de orada beklemeyi sürdürüyorum. Yaklaşık 1 saat sonra gölgem masamda beliriyor. Elimle işaret ederek bir bira masaya yollamalarını söylüyorum.

Ardından renkli çoraplı kısa etekli kızıl saçlı bir kız yanımıza yaklaşıyor. Gölge bana bakarak işte bu diyor. İşte bu.

Yirmi bir yaşında ve hala çözemediğim bu arkadaşlığı, kız ile konuşarak başlatıyorum.

Bana kesinlikle yalan olan hikayeler anlatıyor. Onu bu ortamdan uzaklaştırmak istiyorum. Gölge yanıma gelerek nereye gideceğimizi soruyor. Cebine biraz para koyarak keyfine bakmasını ve zararsız olduğumu ahmakça tekrarlıyorum. Gölge derin bir nefes alarak seçilmişten yana oyunu kullanıyor. Bizde orayı terk ediyoruz. Bu ucuz bar oyunlarından ve bir yere gelmez diyaloglardan sıkılarak eğlencenin boyutunu soruyorum.

21 bana bakıp bunu sanki ilk defa yapıyormuş gibi bakıyor. Bu sefer hayatında bile olamayacağı bir yerde ona yemek ısmarlayarak karnını doyuruyorum. Bana sevimsizce bakarak beni evine götürmeyecek misin diyor.

Cevabım elbette hayır.

Ev uzak bir diyardır benim için. Oraya ulaşmak, oranın havasını solumak için çok çalışmasının gerektiğini, bunun çok uzak bir ihtimal olduğunu sayıklıyorum.

Burada durup durum değerlendirmesi yaparak, kartlarımı açıyorum. Elimde bir kızıl var. Olgun dudakları hoş bir suratı. Peki benim durduğum nokta neresi. Bu denizde hiçbir yere gideceğimi sanmıyorum. Bunun bir aldatmaca olduğunu düşünerek neler yaptığını bana iyi bir hikaye anlatmasını söylüyorum.

Daha sonra uzun yürüyüşlere çıkarak benden bir bira parası dilenenlere sadece bir hikaye parası veriyorum. Uzattığım her para onların hayal dünyasını harekete geçiriyor bende geceyi kendime keyifli kılıyorum.

İnsan neden hoşlanıp neden hoşlanmadığını bilmiyor burada. Ben bunu kendi adıma deneyerek buluyorum. Sarıysa sarı, kızılsa kızıl, genişse geniş. Denemeden –ki onlarda denemeden kendilerini çözümlemiyorlar.

Nasıl ben sarışınlardan hoşlanırım bomboş bir kovayı andırıyorsa denemelerde o kabı doldurmaya yarayan ve bizleri yaşama bağlayan ufak oyun parçacıkları oluyor.

Yirmi bire tekrar dönerek kendisini yarın görmek istediğimi söylüyorum. Gölge cadde boyu peşimizde ilerliyor. Bir ara onu da yanıma çağırıp oyunu bitirmesini yirmi biri evime götüreceğimi söylüyorum. Elbette kızıl saçlıda bunu duyunca irkiliyor. Ama sesini yükseltmeden bana katılıyor.

Gölgenin iyi bir lisede okuduğunu öğrendikten sonra kendisinin telefonunu alarak onu kara duvarlı caddede gölgesi ile yalnız bırakıyoruz. Sonra kızıl bana kardeşini fısıldıyor.

İyi çocuktur diyerek taksiye biniyor.

Elbette yirmi biri kendi evime taşımıyordum.

Ona nerede oturduğunu sorarak zaman kazandım. Bana yaptığı resimlerden, renklerden bahsetti. O an karşımda kimi gördüm bilmiyorum ama oyunun oyuncuları yavaş yavaş değişiyordu.

Bir plan yaptık dedi. Bu plana sende dahil oldun. Ve bize katıldın.

Ucuz bir filmin karakteri olmuştum. Direksiyondaki adam bizi dinliyormuş, sırasını bekler gibi aynadan konuşmayı kesiyordu.

Durdum. Bu karakterin burada sert bir çıkış yapması olası bir durumdu. Taksiye durmasını söyleyerek Teşvikiye taraflarında ara sokaklarda kaybolduk. Bana nereye dedi. Bu bir oyundu ve kurallar bana tabii idi. Sessizce peşimden gelmesini sağladım. Ağır yaşlı bir apartmanda durarak, karanlık kapıyı araladım. Ellerimle demirin soğukluğunu, dudaklarının ateşini hayal ettim. Merdivenler ince belli bardak gibi kıvrılıyordu. Onu önüme alarak loş ışıkta yukarı çıkmaya başladık. Renkli çoraplar o an bu karanlığın içinde aydınlandı. Onları tutmak istedim. Ayakları birbirine karıştı bir çığlık koptu ve vere yuvarlanan bedenine baka kaldım. Kafasını tam o ayrıma çarpmıştı.

Bu alçaklıktı. Bu kandı ve yirmi bir ufak bir inilti ile gözlerini kapadı. Belki sağlıklı bir vücut bu zamanlar için olabilirdi çünkü kızılı kollarımın arasına alarak dar merdivenlerden yukarıya, oradan gizli kullandığım küçük daireme daldım. Kollarım şişmiş göğsüm kabarmıştı. Vücudumda kanın dolaşımını hissettim. Bu bana güç verdi. Kızılı banyoya taşıyarak soğuk suya soktum. Korkunç bir koku yayıldı. İlk aklıma gelen gerçekleşmedi. Saçlarındaki boya yavaş yavaş çözülürken kendimi annemim yerine koydum. Sıcak bir şeyler diyerek onu şöminenin yanına taşıdım. Ateş bir güçtü ve doğru yerde tam aramızdaydı. Elbiselerini isteksizce çıkarmama rağmen kendimi anne bakışından kurtaramıyordum. Bu soyunma, sallanmalar ve benim beceriksiz ellerimin dolanması ile artık siyah saçlı kendine geldi. Herkesin yaptığı gibi çığlıkla bana karşılık verdi. İçer ki odaya giderek eski ama değerli elbiseler getirdim. O giyinirken mutfakta kahve yapmaya koyuldum.

Yarım saat sonra ateş de neşe saçarak yanımıza sokuldu ve ne gece dedim.

Kapı iki kere tıkladıktan sonra Gölge içeri girdi.

Nasıldı diyerek heyecanlandı.

Olamadı dedim.

Biraz daha çalışmalıyız. Bazı parçalar yerli yerinde değil.

Siyah bunu biliyorum dedi. Ama zaman geçmeli biraz.

Gölge kahvesini aldı ve ateşin gölge yerine kıvrıldı.

Bu bir başlangıç dedi. Sadece bir başlangıç.

Ben o sıra ateşte neler görüyordum.

Uzun uzun baktım. Evet dedim. Evet.

“Karanlık günlerin keyfini çıkarın ey insanlar çünkü aydınlık geldiğinde eski günleri özleyeceksiniz.”