Fransız düşünürleri doğadaki kusursuz dengeye uyacak, onu model alacak bir öğretinin toplumsal olana (ekonomi vb.) uygulanmasıyla doğru olana ulaşılacağını varsaymışlardı. Güçlü olanın, değişime uyum sağlayanın varlığını sürdürebildiği bir toplumsal organizma düşünülmüştü.

Bu öğreti ister istemez doğada bir beynin var olup olmadığını düşündürdü; doğadaki kusursuz ve mutlak olduğu varsayılan denge us ürünü müydü?

Mürekkep balığının adından anlaşıldığı gibi mürekkep benzeri bir sıvı salgılayıp düşmanlarından kaçabilmesi / korunabilmesi onu diğerlerinden ayıran en büyük özelliği… Bu sayede evrime ayak uydurabilmiş ve varolmayı başarmış bir canlı… Zürafayla tanışıklığımızı da boyunun uzun olmasına, gereksinim duyduğu besinin, diğer hayvanların ulaşamayacağı -ve dolayısıyla tüketemeyeceği- yerlerde bulunmasına borçlu olabiliriz. Bunlar ne us ürünüdür, ne de kurulmuş ve tasarlanmıştır.

Ya insanoğlu nasıl evrime, değişime uyum sağlayabilmiş? İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran ve üstün kılan özelliği nedir? Bu soruların yanıtlarını biliyoruz.

Kendi türüyle rekabet halinde yaşamaya çalışan bir canlı topluluğu yoktur, insandan başka. Dayanışmayı değil de rekabeti gelişmenin kaynağı olarak alırsa insanın da sonu bellidir. Dayanışma usun gereğidir. Toplum düzenini doğanın usu barındırmayan vahşiliğine benzetmek insanoğlunun varlık nedeni olan usu yadsımak demektir.

Usu yadsımak insanın elinde olmadığına göre doğanın us ürünü olmayan düzeniyle usu yadsıyamayan insanın toplum düzeni arasında bir fark olacaktır. Benzerlik, ikisinde de bir nedensellik aramak olabilir. Toplumda da aynı doğada olduğu gibi olguların nedenlerinden yola çıkarak düşünmeye başlanabilir!…

***

Bizim liberal aydınlarımız, liberalizmin topluma yaşattığı bu çelişkiyi bilmezler mi?! Bilmeleri gerekir elbette; pek çoğu ilkin bu gerçeği öğrenmişlerdir. Toplum liberal politikalar altında inim inim inlerken, 15 bin-20 bin Amerikan doları aylık alan, patronlarının çarkına su taşıyan sözümona aydınlar, akvaryum aydınları, toplumun bu durumuna empati duyamazlar; duymak istemeyeceklerdir. Çünkü uslarını halkın değil, patronlarının yararına kullanmakla uğraşmaktadırlar; patronlarının çarkına su taşıyan fikir yanılsatmaları üretmekle…

***

Liberal aydınlar apolitik, mutlu ve umutlu bir yaşam sürerken birgün, kıçlarına değen sert bir cisimle uyanacaklar ve yaşam hakkında daha önce hiç düşünmedikleri konulara derin derin dalacaklar. Bu cisim hasta olduklarında, hanımlarının hafif bir hareketle popolarına ittirivermekten hoşlandıkları fitilden çok daha sert bir şey olacaktır; bu kesin!