Aşk susmaktır biraz da. Söyleyeceğin, söyleyebileceğin son sözü ilk yaz esintisine bırakmaktır usuldan. Susup, dinlemektir sessizliği.İlk yaz. Yağmurlar suskun. Dallarda sık yaprak. Tomurcuklar serpiliyor gün boyu. Elimde en sevdiğin meyve, bir poşet çağla. Aşkından ayrılalı iki ay kadar olmuş. Senelerdir girip çıkmaktan usandığın sınavların sonuncusundan çıkmışsın. Kan, ter içerisinde yüzün. Hiç sormuyorum sınavı. İçimden dualar ediyorum bencilce “Allah’ım nolur veremesin şu sınavı” diye. Bencilliğime kızıyorum sonra için için. Kötü haberi veriyorsun hiç istemesem de: “Oh kurtuldum galiba şu sınavlardan” …Üzülmeme fırsat vermeden , elimdeki poşeti görüp boynuma sarılıyorsun. “En sevdiğim meyve diyerekten”. Sonra şaşırıyorsun çağlayı çok sevdiğini nereden bildiğimi. Ben bilirim diyorum gururla şaka arası bir tonda. Yürümeye başlıyoruz şehrin tek ormanına. Kütür kütür yiyiyorsun çağlaları iştahla.Çağlalar… En tazesi Nisan’da olur. Bir iki aydır ömrü, kısacık. Ama tadı, kokusu, rengi bir mevsim sürüp gider. Aşk gibi tıpkı. Bunları söyleyecekken tam hadi şuraya oturalım diyorsun iğne yapraklı ağaçlardan birini göstererek. Oturuyoruz.Sırtımız kim bilir kaç yıllık bir çam ağacına dayalı. Kuşlar ötüşüyor dallarda. İnsanı ferahlatan bir ilk yaz esintisi… Saçlarındaki çiçek kokusu sonra. Nasıl bir mutluluk içimde. Sonra ne diye susmalı ki diye kızıyorum kendime. Şimdi olmazsa ne zaman?Adını tekrarlıyorum iki kez. Göğsümde bir kuş sürüsü sanki. Gözlerimin içine bakıyorsun, derin maviliklerden. Kalem tutmaktan hafifçe eğrilmiş işaret parmağını dudağıma bastırıyorsun. Usulca fısıldıyorsun “Susss” diyerekten. Bırak her şey böyle kalsın der gibi bakıyorsun kısacık. Susuyorum.Sonra bakışlarındaki anlam dudaklarından dökülüyor: “Ben senin dostluğunu istiyorum. Ve bunu asla kaybetmemek…”. Oysa kaybetmeyi çoktan öğrenmişim ben. Bu kez, ilk kez, ben şaşırıyorum. İçimdekileri bilişine, bunu hiç belli etmeyişine… Uzaktan, ağaçların arasında yürüyen birkaç arkadaşına selam yolluyorsun elinle.Aşk susmaktır en derininden. Söyleyeceğin, söyleyebileceğin son sözü, ilk yaz esintisine bırakmaktır usuldan. Susup dinlemektir sessizliği.Oysa çok uzun sürebilen bir sessizlikmiş aşk.Usul bir ilk yaz esintisi saçlarını dalgalandırıyor. Arkamızda giderek küçülen orman bize el sallıyor…
yorumlar
Aşkın en acıtan hali bu olsa gerek..Umut dolu bir bekleyişten sonra red edilmek…Gerçi işin güzel kısmını da es geçmemek gerek, “Dostluğunu istiyorum” …Ne mutlu dost kalmayı başarabilenlere….
ah ahhhhhgercekten (bu hikaye gercek mi bilmiyorum) bunlari yazabilecek kadar seven bir erkek var midir acaba?ya da sevse bile neden cogu erkek böyle seyler yazamaz…
doğru söylüyorsun kelebek…
suuguurccann bunları yazabilecek kadar seven bir erkek var mıdır acaba demişsin? Ben varım en azından:(
o zaman bu hikaye gercek… ve o zaman ben cok sevindim:D
Bir de “ya da sevse bile neden cogu erkek böyle seyler yazamaz…” En azından benim tanıdığım hemcinslerim böyle şeyleri yazmayı, okumayı bir basitlik sayıyorlar. Ellerine, şu benim yazdıklarımın çok daha iyisini,kalitelisini yazmış bir Türk yazarın kitabını verdiğinize küçümser gibi gülüyorlar.
sevmek güzel sey. duygusallikta cok güzel…hep böyle kal… bakma o arkadaslarina!
bakmıyorum zaten…kitaplar ve yazmak bir ömür boyu…
hossss
“geçip giden zaman…” diye bir yazı, daha doğrusu ilk yazım var bu sitede okudun mu onu?
mysery okumaz miyim? o yaziyi da nevdalist cikarmisti yoksa göremicektim.o yaziyi okudum hatta kopyala yapistir yaptim kaybetmiyim diye. aman yanlis anlama kötü bir niyetim yok:):)
yok canım merak ettim o yüzden sordum. beğendiğine sevindim. Bu yazının ikinci ve üçüncü bölümünü göndermeyi düşünmüyordum aslında. Ama senin yorumlarını çok sevdim. O yüzden de gönderdim sanırım. Aman yanlış anlama. Egomu tatmin etmek için değil:)
ben böyle duygusal seyleri seviyorum. bir de senin anlatimin cok begeniyorum.burda anlatimini begendigim birkac kisi var. biri buddhalaydi gitmis maalesef ben yokken. birkac tane daha var ama hatirlayamiyorum. biri de sensin iste…
eyvallah… buddhalayı ben de severdim.