Türk’ün Son Durumu departmanından…
Hafif’e “takılan” bir kısım alt türlere mensup yaşam biçimleri, taksonomi literatürünün dipnotlarında dahi adı geçmeyecek bazı familyasız piç yumuşakçalar; baby700’ün(aa) benzersiz dağarcığından damıtarak bahşeylediği bazı veciz sözleri bu ortama taşıyınca, bugünkü duruma bakarak, zamanında Kürtler ve Ermeniler aleyhine ettiğim laflardan dolayı biraz utandım. Gerçi Türkler aleyhinde de en az diğerleri kadar ağır yazmışlığımız vardır ama, Kürt’e ve Ermeni’ye laf sokmanın zevki ayrıdır; cümleler düdüklü tencerede pişen yemek gibi kendi suyunda ve kokusunda rayihalanır, anlamlar hem dilde hem beyin dokusunda mükemmel hasarlar yaratır.Tabii başta Kürtler ve Ermeniler ve onların büyük abileri olmak üzere, bilumum gavur ve din kardeşi taifesi tarafından düdüklenen Türk’ün, soyunu sürdürmek için dilinden başka yarrağı (silahı) kalmamıştır. Bu yüzden dilimize vurmuştur. Domestik ve mahzun ev karıları gibi söylenmekte, metaforlarımızı düdüklü, yemekli, soslu ve giderek bulaşıklı bir kısır döngüye, isyansızlığa, kabullenmeye ve en acısı, bu duruma alışmaya ayarlamaktayızdır.Türk dilinin de artık ağızdan dışarı çıkacak ebat ve gerginliği olmadığı, iyice kuşlaştığı; kemiğini, destanını, ailesini, akrabalığını, bağını, balığını, baklasını, bilimini, bilgisini, birliğini, belasını, damağını, faresini, kedisini, felsefesini, ebesini, arısını, cezasını, kılıcını, hukukunu, öğrenimini, öğretimini, yarasını, tabirini, kelimesini, tüyünü kaybettiği aşikardır.Bu kaybedenler-kaybedilenler coğrafyasında, bu kendi vatanında işgalci olarak yaşayan soysuzlaşmış Türkler arasında; Ermeni’ye, Kürt’e, vesair ayrımcı ve milliyetçi tebaya yüklenmek, takdir edersiniz ki pek hakkaniyetli olmuyor. Olsun; zaten artık Türk kimliği dediğimiz şey, kendi tarif ve mevcudiyetini, sadece “diğeri” bellediklerinin anasını bellemek üzerine kurduğu, kurguladığı için; benim de bir Türk olarak arada bu ekalliyete laf geçirme hukukum bulunmaktadır (bu ne biçim mantık diye düşünenlere, bunun mantıkla bir ilgisi olmadığını hatırlatırım).Aslına bakılırsa Türk’ün bu reaktif kimyası, sadece kendinden saymadıklarına karşı değil, bizzat kendinden bildiklerine karşı da işler, işletilir. Favori atasözlerim arasındaki “Ata binen Türk, atasını tanımaz” deyişi, bu durumu mükemmel, gayet kompakt ve de ironik bir şekilde ifade ve tarihe mal etmiştir.Bizi sarıp sarmalamakla kalmamış, artık biz olmuş biçimsizlikler; giderek hem siyasal hem sosyal alanlarda resmen de, kanunen de tescil ediliyor; ülkenin geleceği bilinçli şekilde şekilsizlendiriliyor. Geçen yıllar içinde kuruluş konvansiyonlarından, başlangıç koordinatlarından uzaklaşan Türkiye’nin bu durumu, artık “normal” addediliyor. Normal kabul edilmekle kalmıyor, bunun bir “gelişme, ilerleme, globalleşme” olduğu düşünülüyor (halbuki globalleşen sadece Türk’ün g..üdür ve Türk maalesef bu durumdan zevk alır hale gelmiştir).Oğlunun pipisini kestiren zenginin veya Kandil’i kutlayan İslamcı şahsiyetin havai fişek attırdığı bu anlık patlamalar, ışık tükürükleri ve hışırtılı salyalar ülkesinde; kurusıkı ruhlu, damarlarında sıcak para dolaşan insanlar normal olmuştur. Marjinaller normal, normaller garip olmuştur. Türk’ün son durumu budur. Ve bu durum normaldir.