etrafta dönen kısa sohbetlerden alıntılar, aslında bunlara sohbet demek yanlış olur artık hepsi belirli bir ortamda birilerinin birilerinin yanlarından gelip geçerken selam vermesinin biraz ötesine geçme çabası içinde samimiyetin daha yoğun olduğunu belirten kelimeler topluluğu. tabi hepsi yüzyüze olarak da yapılmıyor günümüzde fazlasıyla kullanılan internet üzerinden de aynı buna benzer sanki görgü kurallarının bir adım ilerlemesi gibi artık ezberlenmiş parolalar gibiler. iki kişi konuşuyor -hey naber ya nasıl gidiyo napiyosun?
-iyidir çalışıyorum.
-ya sen hasanhüseyini görüyor musun o napiyomuş?
-ha evet dün konuştuk iyimiş.
-nassı iyimiş. neler yapıyomuş abi söylesene!
-naapsın işte ya çalışıyormuş.
başka bir alıntı -o beyim naber nassısınız?
-iş güç işte ya nolsun…
şimdi buna benzer örneklerin çoğaltılması elbet mümkün. siz oturup bir düşündüğünüzde bu ve benzer durumlara günlük hayatınızda kaç kere rastlaşıyorsunuz? hayatın anlamını nerden gelip nereye gidiyor olduğunuzu belirli bir yaştan sonra merak etmeğe başlamanızla belki bir iki kitap okudu şanslı olanlarınız. düşünmeye sorgulamaya başladınız kimilerine göre mümkün olmayan cevapların peşinde koşarak. bazılarımıza göre en azından ben de onlar gibi düşünüyorum hepimizin belkide farklı sebepleri ve amaçları var farkında olsak da olmasak da farkında olmadıklarımızın yanında farkında olduklarımız devede kulak. peki bunun için miyiz? hayatımızın sebebi mi bu? napiyorsun nasıl gidiyor sorusuna verebilecek yanıta sahip olmak için mi senelerce eğitim görüyoruz? sonra da o tiksindirici bütün enerjinizi sömüren rutinde o 24 saatlik veya 7 günlük veya aylık girdaplarda boğulmak için mi? patronların bir ayda sadece size yaptırdığı işlerden kazandıklarının sizin 2-3 yıllık (belkide daha fazla) maaşınızı kazandıklarını farketseniz de siz maaş günlerinizde kaç defa çeşitli aslında sizinle hiç ilgisi olmayan sebeplerden dolayı eliniz boş eve dönmek zorunda kaldınız? oysa önceki bir kaç günde paranız suyu çekmişken hep o maaş gününü düşünüp o gün gelip işten eve dönerken bütün borçlarınızı büyük bir gururla kapatıp biraz da çılgınlık yapıp aşkınızla içmek için güzel bir şişe şarapla çalacaktınız kapıyı. ne oldu ? dış kapının sikindirik mandalının cilası atmış o yüzden bir gün daha beklemeniz gerekiyormuş aslında ödenecek bütün paralar bir hafta daha repoda veya benzeri paranın parayı çektiği yerlerde kalırsa sizin 4 aylık maaşınızla birlikte geri dönecek olduğundan kimse bahsetmiyor tabi. ertesi gün evet işte o gün bu gündür diye daha da büyük bir gururla işinize yolun çoğunu yürüyerek giderken bir yandan da aklınızın bir köşesinde bütün bunlara neden katlandığınızı sorgulayan kısmı susturabilmek için tek verebileceğiniz cevap herkesin buna benzer bir durumda olması. vay be tabi ya bunu nasıl düşünemediniz herkez bu durumda herkes bir şekilde belleri incitilmeden *ikiliyor ee hayat bu. ulan yoksa çaktırmadan farkında olmadan hayatın anlamını mı çözdünüz işe yürürken.? yok canım şimdi bu durumda bu kadar büyük felsefi bir bakış için yeterli donanıma sahip değilsiniz baksanıza almış olmanız gereken parayı almak için gitmeniz gereken yere ancak yürüyerek gidebiliyorken böyle şeyleri düşünmenin yeri ve zamanı değil. o gün gittiniz muhasebenin kapısınız kendinize özgü vuruşla çalıp daldınız içeri. suratlar asık o gün de herhangi bir olması gereken olamayacak belli. oysa size verilmiş sorumluluklardan herhangi bir tanesini bu kadar geciktirdiğiniz zaman karşılaşacaklarınızı hatırladığınızda onlar karşısında sizin başınıza gelenler için yapabileceğiniz hiçbirşey yok. *ikerim lan yeter deyip çekip gidebilirsiniz ama neden o kadar hakkınız olan parayı onlara bırakacaksınız ki hem de o zaman nasıl o borçlar kapanacak?4 ay boyunca maaşınızı her ay bir hafta gecikmeyle aldığınızda sizin hakkınız olan parayla birileri 1 ay boyunca repodan gelen faizin tadını çıkartıyor demek oluyor. siz nasıl olsa o bir hafta boyunca bir şekilde hayatta kalırsınız. hep birşeyler olur ve maaşlar gecikir ama nedense hiçbir zaman tam tersi yani bir şekilde maaşın erken ödendiği olmaz. işiniz gücünüz varken yine kuyruğunuzu bacaklarınız arasına alıp aile büyüklerinize para için telefon açıp o dış kapının dış mandalının cilasından şikayet etmeğe başladığınızda yıllar boyunca üniversitelerde çürüttüğünüz yaşamınızın nasıl da böyle bir sonuca ulaşmış olduğunu görmeniz sonrasında zor da olsa kabullenebilmeniz için önceden de bahsettiğim herkesin böyle olduğu hapından iki tane daha yutmanız gerekmektedir. şimdi bu haplara malesef herkes böyle kelimelerinin başharflerini alarak MHB hapları ismini verelim. tabi sanal bu haplar ee her zaman malesef herkes böyle olduğundan bunların bitmesi ihtimali de yok. bazıları için bunalra katlanabilmek için günlük 5 doz yeterli olurken bazıları günde 1 tane ile idare edebilmektedir. bütün bu rezil sistemin altında ezilirken tek dayanak noktanızın bu sanal haplarda olması gayet üzücü. şimdi aklıma geldi nazilerin yüzlerce yahudiyi çıplak bir şekilde büyük gaz odalarına doldurup gazı dayadıklarında onlar da etraftakilerine bakıp MHB haplarının etki etmesini beklemişlerdir belki de ama dedikya bunlar sanal haplar. malesef sonuçları biliyoruz.herkesin böyle olması bu sistemin herkese zorunlu olarak hissettirdiği acizlik duygusundan kaynaklıdır. etrafınızda bunun karşısında durabilen kimsenin olmaması da elbet aksi yönde ayakta duramayacağınız sonucuna ulaştıracaktır. sonra sonra yaşlandığınızda son demlerinizi yaşarken belki elinizde bir bastonla ağır ağır yürürken o güne kadar ki hayatınızı sorguladığınızda koskoca bir kayıp ile karşılaşırsanız acaba o zaman bu MHB hapları ne kadar işe yarar?. neler için geç kaldığınızı, neler için çabaladığınızı daha da geç kalmadan bir an evvel farketmeğe başlarsak hepimiz için iyi bir şeyler yapmaya başlamışız demektir. elle tutabilecek hiçbir şey olmasa bile sabah uyandığınızda etrafınızdakilere gülümseyebilecek güce sahip olmak kesinlikle yok sayılamaz.