Ellerimle ördüğüm kalın duvarlar arasındayım, tek başıma… Kendi adıma çok da fazla umut katmamıştım hani, kabuslar dolusu korkularım yığılmıştı harcını kararken. Gelecek de beklememiştim; tek yapabildiğim, bulabildiğim bir parça sevinci yaşamaktı, sonrası bir meçhul olsa da. Aklımı küçümsemiştim, ne zaman ‘olmaz’ dese; sen karışma diye bir haykırış kopuyordu sol yanımdan. Ya sonra!Unutmak için ettiğim her yeminde, karşıma çıkıyor, harcı umutlar ve korkulardan karılmış lacivert duvarlar. Beynime saplanan bir çift umut çekirdeği ertesinde, aklımın ücra bir köşesine savrulmuş bayat tesellileri sürüyorum efkar şarjörüne. Bu defa bitti diyorum, son diyorum, yıkılacak bütün duvarlar diyorum, kurtulacağım diyorum… Her kırmak, dağıtmak, yıkıp geçmek için düşünce yağmuruna tuttuğumda onları; dökülüyor başımdan tüm bedenime, şafağın avuçlarından saçılan kıpkızıl bir öfke. Bir metrekarelik pencereden odayı kaplayan, allar arasındaki güneşin yeni bir veda merasimi. Şimdi, duvarlar daha da karanlık gözüküyor, ya da ben hiçbirşey göremiyorum.

Kendimi önüne attığım pencereden ayı izliyorum. Pervane ve mumu hatırlıyorum birden. Dünya, çekiciliği ile baş döndüren bir maşuk; ay da onun çekimine kapılıp etrafında pervane olmuş bir aşık sanki. Yaklaşamıyor ama bıkıp gitmiyor; kavuşamayacak ama bir an bile uzaklaşmıyor. Ve dahası; yapayalnız ama yüzü gülüyor, karanlık ortasında ama bembeyaz, suskun ama düşünmüyor, durgun ama yıkılmıyor… Kıskanıyorum! Hem sevdasını hem de sebatını. Ve bir de dünyaya inat huzurunu!Şimdi ise elimde; ‘boşver’lerim bir ispatula, rasyonellik bir fırça ve tebessümler ise bembeyaz bir huzur. Kafamı vurarak yıkamadığım duvarları ve bu tutsaklığımı benimsiyorum artık. ‘Boşver’lerimle kazıyorum tüm ümit ve korkuları, sanki yüreğimden birşeyleri koparırcasına derin bir sızı ve ince bir ağıt duvarlarda. Sonrasında, erişebildiğim kadar huzur çiziyorum o duvarlara, aklımın estiği ve yettiği kadar… Arka planında planlayamadığım bir gelecek olsa da gülüyorum dünyaya ve ağlamam gereken bir sevdaya. Bilmiyorum, bu beyazlık ne kadar kalır bu duvarlarda? Yoksa damla damla dökülür mü, daha kurumayan gözlerden.