Karanlıktı. Gün geceye döneli epey olmuştu. Bulutların arasından görülen dolunay yer yer karanlığı aydınlatıyordu. Böyle gecelerde daha kudretli olduğuna inanırdı. Ne de olsa o geceleri severdi. İlk gençlik yıllarında pek çok insanın bulutlu dolunay gecelerinden korktuğunu keşfetmişti. Bu gece o’nun gecesiydi. Arkadaşları onu Trabzon’da biliyordu. Sanki bunu fırsat bilerek bir araya toplanmışlardı.Yedi kişiydiler. Seslerini duyuyordu. İkisi başlarını önüne eğmişti. Biri elinde çay tepsisi dolanıyordu. Üçü ellerindeki fotoğraf albümüne bakıyor içten içten gülümsüyorlardı. Biri telefonda ağlamaklı konuşuyordu.Hep istediği birşeydi onları böyle izleyebilmek. Onsuz böyle vakit geçirmelerine üzüldü hafifçe. Az da olsa gurur duydu kendiyle. Demek o olmadan bu mecliste kahkaha sesleri duyulmuyordu.Telefonla konuşan genç kız kapadı telefonunu. Oturdu ve kumandayı eline aldı. Televizyonun sekizinci kanalını açtı.O gün düşen uçağın haberini dinliyorlardı.Ürperdi birden. Ya benimki düşseydi diye içinden geçirdi. Başını önüne eğdi. Ve o an gördü ayaklarının olmadığını ve boşlukta durabildiğini.