…Saatime bakıyorum. Uçağın bir saat önce alana indi. Tahminlerime göre birazdan burada olacaksın. Önceden rezerve ettiğin otelin karşısındaki otoparktayım. Aracın yanındaki çalılığın üzerine tünemiş birkaç serçenin cıvıltısından başka bir şey duymuyorum. Araç soğuk. Çok soğuk. Öyle ki parmak uçlarım sızlıyor. Yine de sen gelene kadar böyle bekleyeceğim. Bu sızı kalbimin sızısını bastırıyor. Anlayacağın bana iyi geliyor. Etrafın grisi, sisi ve pusunun, şu an bana içimdeki pastel tonlarını almış renklerden daha iyi geldiği gibi. Duygularımın üzerini sanki kalın bir toz tabakası kaplamış. İçimden birine dahi dokunmak gelmiyor. Artık gerçeğin acı ve yalın halini seviyorum. Senin evden bir yolculuğa çıkar gibi gittiğin gün, bu ilişkinin sürüncemede kalmış halini düşünürsek, daha kabul edilebilir en azından!Başaramadığım şey kendi ayaklarımın üzerinde tek başıma durabilmek. Bunu başarabilsem iki kolumu da hayata yeniden açacak enerjiyi bulabileceğim. Bir çocuk bile daha ilk adımlarını atarken elinden birileri tutup yardım eder. Önce elimi tutacak birilerinin varlığını kabullenmek, sonra onları görmek, daha sonra yardım etmeleri için onlara elimi uzatmak gibi güdülerimi çalıştırmam gerek. Henüz bunları beceremiyorum. Bana giderken bıraktığın bu ilişki yıkıntısının içinde, daha önce kendi kendime ördüğüm yer yer sağlam duvarlar destek sadece. Onlara tutunmadan adım atmam imkansız.Ara sıra bu yıkıntıda nereden estiğini bilemediğim soğuk düşüncelerden içimin ayazda kalmasını önlemek için ısıtıp sarılmaya mecbur olduğum anılarım var. Anılarımız. Onların yerine koyabileceğim bir şeyler bulabilsem gerçeğin kollarına daha çabuk bırakabileceğim kendimi. Bana onun yanındayken yazdığın “Geleceğim bekle” diyen satırların var mesela. Ne kadar özel değil mi? Sadece sen ve beni ilgilendiren bir cümlenin bir üçüncü kişinin soluduğu havanın içinden süzülüp bana ulaşması. Ne kadar özel!Bu terk ediliş hikayesinde daha rolüm öylesine küçük ki. Küçücük. Figüran repliği kıvamında bir şeyler mırıldanıyorum hep. Bütün senaryoyu başından sonuna etkileyebilecek cümlelerim yok ne yazık ki! Cebimde dolaştırdığım yarısı ısırılmış, bir kısmı kırıntı halinde dökülmüş, karın doyurmayan sandviç tadında kelimelerim var. Yetmiyorlar bir hayatı tekrardan yazmaya. Başarılı bir senarist olamam ben, bunu anladım.Filmin baş kahramanı olarak beliriyorsun otelin önünde. Beyaz bir manto giymiş halde o yürüyor önden. Kısa boylu ama benden daha ince hatlara sahip. Dünyayı tek başına yaratmış havalarında. Elini tutmayışın dikkatimi çekiyor. Arkasından bir köle gibi yürüyüşün içimi parçalıyor. Oysa benim elimi nasıl da sımsıkı tutardın. O an neyi nerede yanlış yaptığımızı düşünüyorum ama bir yanıt bulamıyorum. Onun hayatımıza hangi evrede girdiğini, ilk kez seni neyiyle etkilediğini, sana nasıl baktığını merak ediyorum. Ona ilk nasıl dokunduğunu… İçindeki hayvanı ilk ne zaman gösterdiğini… Hangi sırlarını paylaştığını…Gözümün önünden geçip otele giriyorsunuz. Seni izlerken anılarımızda kalmış en sen koktuğum günü anımsıyorum. Isınıyorum. Kokunu hala hatırlayabiliyor oluşuma lanet yağdırırken, hıçkırıklar boğazıma düğümleniyor.Hayatın geçip gidişi neresinden yakalanır? Her şey hala sen kokarken kimin ellerinden tutulur?Rezervasyon teyidini yanlışlıkla ortak e-mailimize istemişsin. “Geleceğim bekle” demiştin.Bekledim,Geldin,İşte buradayım, sevgilim.bu bir pilli patisözüdür!
yorumlar
!!!!
<strong>ah bu rezervasyon mailleri !!!</strong>kendimden çok şey buldum hüzün dolu satırlarında pilli pati…
olay kahramanı, ayrıntıdan kaybeder, çok açıklama yapmış, aşk ı üstün körü geçen kazanır..Aşk ta direk olacaksın, hesap soracaksın, izlemeyip, izleteceksin..
efenim @belesprit, takıldığınız noktalar mıdır oralar?@il mare’yi de takıldığı yerden kurtarsak fena olmaz aslında. :)@kelebekler, bazı duygulara tercüman olabildiysem ne mutlu bana.<blockquote>haytaazrail DİYOR Kİ, (28 Kasım 2009 23:26)rezervazyon mailini sana nası atar ya şaşkın mı bu:)</blockquote>maili bana atmamış zaten. “ortak emailimize atmışsın” diyor orada.<blockquote>pillibebekkuyuda DİYOR Kİ, (29 Kasım 2009 00:15)olay kahramanı, ayrıntıdan kaybeder, çok açıklama yapmış, aşk ı üstün körü geçen kazanır..</blockquote>@pbk aşık olmak sizce nasıl bir şey?<blockquote>pillibebekkuyuda DİYOR Kİ, (29 Kasım 2009 00:15)Aşk ta direk olacaksın, hesap soracaksın, izlemeyip, izleteceksin..</blockquote>”voyeur olma, voyeur et” diyorsun yani!<blockquote>haytaazrail DİYOR Kİ, (29 Kasım 2009 02:58)yahu pati bu nasıl bir aşkın tarifidir anlamadım?izle,izlettir,peşine adam ko,baktın olmuyo zincirle keratayı..zor be pati:)</blockquote>var ama böyleleri @hayta… aşkı uğruna savaştığını sanan ve olayın tehlikeli bir tutkuya dönüştüğünü fark edemeyenlerle dolu dünya. bu işlerden nasiplenen gizli ajanlar, kiralık katiller ve siliciler de mevcut sonra…<blockquote>haytaazrail DİYOR Kİ, (28 Kasım 2009 23:24)”içindeki hayvan” hoşuma gitti pati..çok güzel çok..</blockquote>yazarken o mecazın uygunluğuna karar verdiğim vakit benim de hoşuma gitti, ne yalan söyleyeyim şimdi.
Pardon konumuz birbirimizi sevmek mi yoksa yazdıklarımızı kendi görüş açılarımızla eleştirmek mi, öncelikle Hafif.org un neye hizmet verdiğini anlamamız gerekir..Yoksa hepimiz bilmediğimiz saygıdeğer kişiliklere sahibizdir, mutlaka..Pilli Pati; Aşık olmanın tarifini sormuşsunuz, öncelikle tek taraflı mı, karşılıklı mı, açıklama getiriniz..Bir de;”<strong>Oynadığın rolün baş kahramanı olarak beliriyorsun otelin önünde</strong>”Bu cümleniz yanlış kurulmuş mesela, rolün baş kahramanı olmaz, eserin olur..
Filmin, başrolü..Kitabın, başkahramanı, falan filan yani..
Noluyorsunuz acaba?
🙂 konuştu evet. uyandı rüyadan.@pbk, süper katkı! hemen düzeltiyorum orayı. çok teşekkürler. eleştiri istiyorum evet. yoksa düzelmez bu yazıların eksiği gediği.
Evet,sizin şu aralar içinde bulunduunuz enteresan şeyler reelse ben rüyadayım resmen… Dediklerinizden bişey anlamıyorum,lise muhabbetine dönmüş gibi ahkamlardaki mahremiyet,daha da benim anlam veremediğim şeyler söylerseniz küsebilirim hepinizeee.:(
Bu hikaye gerçek mi yoksa tamamen kurgu mu ?
“Zaten aktör dediğin nedir ki?Oynarken varızdır.Yok olunca da sesimiz bu boş kubbede bir hoş seda olarak kalır. Bir zaman sonra da unutulur gider.Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız.Görorum hepiniz gardroba koşmaya hazırlanorsunuz.Birazdan teatro bomboş kalacak.Ama teatro işte o zaman yaşamaya başlar.Çünkü Satenikin bir şarkısı şu perdelerden birine takılı kalmıştır.Virjinyanın bir diyaloğu eski kostümlerin birinin yırtığına sığınmıştır.İşte bu hatıralar, o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde yine sahneye dökülürler.Artık kendimiz yoğuz.Seyircilerimiz de kalmadı.Ama repliklerimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar.Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır.Ve perde…”
yazı fena değil de fikirler tartışmaya açık. bir aşk üçgeni? bir taraf yazıldıkça diğre taraf soluklaşan. garip?
<blockquote>Colpadan DİYOR Kİ, (29 Kasım 2009 11:51)Bu hikaye gerçek mi yoksa tamamen kurgu mu ?</blockquote>çok ilginçtir, ne zaman aşk, tutku, ilişkiler, kadın erkek temalarına dair bir şeyler karalasam hep gerçek mi kurgu mu olduğu merak ediliyor. yukarıda okuduklarınız kurgudur. fakat, öte yandan, gerçek yaşamda böyle şeyler yaşanmıyor mu?aslında sorunun “gerçek mi?” kısmını duymak (burada okumak tabii ki) hoşuma gitmiyor değil hani. gerçeğe yakın bir şeyleri anlatabildiğimi düşündürtüyor bana. bu benim için inanılmaz bir tat.ne yapsam bilmiyorum. bu tip sorulara cevap vermezsem okura haksızlık edecekmişim gibi geliyor. öte yandan bir anda hikayenin üzerindeki gizem ortadan kalkmış da oluyor. artık siz hesabedin gerisini.şimdi kurgu olduğunu öğrendikten sonra fikrinizi almak, beni çok mes’ud ederdi @colpadan.
<blockquote>haytaazrail DİYOR Kİ, (29 Kasım 2009 12:07)pillibebekkuyuda DİYOR Kİ, (29 Kasım 2009 10:15)Filmin, başrolü..Kitabın, başkahramanı, falan filan yani..pati bu çok su götürür bir tartışma; bana kalırsa yazdığında yanlış bir şey yok.rol; gerçek olmayan davranış, gösteriş.</blockquote>yok @hayta yok. @pbk doğru bir yere parmak basmış. o kısmı düzelttim. birazdan yayıma girer. burada süreci olan bir şeyin, bir kurgunun baş kahramanından bahsediyoruz. rol ise o kahramanın sergiledikleri. yaptığım büyük hata aslında. fakat yazan kişinin kendi hatasını görmesi çoğu zaman zordur. kendi kendisine tarafgirliği vardır. ortaya çıkmış olan ürün, her ne ise, bir başkasının eleştirisine muhtaçtır ihtiyaç duyan rötuşlar için.tekrar teşekkürler @pbk.
pilli pati DİYOR Kİ: ortaya çıkmış olan ürün, her ne ise, bir başkasının eleştirisine muhtaçtır ihtiyaç duyan rötuşlar için.HEM YAZIYI HEM AHKAMI ALKIŞLIYORUM
Pilli Pati ben yaşadığınız bir şeyi anlattığınızı zannetmiştim ama çok gerçekçi yazmışsınız. Böyle zannetmem benim suçum değil, sizin başarınız. Bu yüzden tebrik ederim. Okuyanın algısına kurguladığınız gerçeklik örgüsünü çok başarılı yerleştiriyorsunuz. İnsan daha ilk satırlardan başlıyor bunu yaşamaya. Teşekkürler.
her zamanki gibi şahane bir yazıydı süpersin süper:))
Yazılan hikaye ile, yazarın hayatını bütünleştirmek, magazin ruhumuz, başkalarının hayatını öğrenme isteği, belki yazar bir arkadaşının hayatını anlatılıyor belki uzaktan tanıdığı biri, belki kurgu, nedir bu anlamıyorum..Şimdi yazıları gerçekçi yazmak yazarın başarısı, her yazarla akrabalık ilişkisi kurulma çabasını şiddetle kınıyorum..-hmmm, bak önceki hikayede bunu yazmıştınız, biz biliyoruz, bu eski sevgiliniz..Yanılmaya ve yanıltılmaya ne kadar müsaitsiniz..
Yapmayın o kadar sert olmayın bence. Çok böyle kınanıp kızılacak bir şey değil ki bu. Kötü niyet aramamak lazım. Sizin başarınızın yanında destekleyen başka sebepler de var böyle düşünmeye iten aslında.Buradaki atmosfer biraz buna müsait mesela. Sonra anlatımı 1. tekil şahıs ağzından yapınca, aynı tarzda yazılmış ama kurgu olmayan diğer yazılarla karışabiliyor.Bir de yazar çoğu kez kendini yazar diye öğrenmişiz ya onun da etkisi var.Okuyucu olsun izleyici olsun hikayenin gerçekiğini merak edebilir bu çok doğal. Onun için bazı filmlerde “gerçeklerle ilgisi yoktur” veya “tamamen gerçek bir olaydan alınmıştır” diye not düşülür.Sizin tarzınız gerçekle kurgunun okuyucu algısında daima sorgulandığı bir tarz olduğu için bence bu soru size ilerde mutlaka gene sorulacaktır.Ama ben öğrendim artık sormam :)))
2 Pilli bir araya gelince Pillileri karıştırdım yahu :)) Yorumda yazdıklarım Pillibebekkuyuda ya, yazıyla ilgili söylediklerim Pilli Patiye :)))
hayat herşeye rağmen çok güzel.
İlgili YazılarRezervasyonlar başladı! (1)yazıyor aşağıda. oldu mu şimdi.
çok güzel…
görsel güzel. yazıda
ayrıcaAra sıra bu yıkıntıda nereden estiğini bilemediğim soğuk düşüncelerden içimin ayazda kalmasını önlemek için ısıtıp sarılmaya mecbur olduğum anılarım varhoş olmuş!
@colpadan 🙂 yeni gördüm yorumunu. karışıklık ilk değil, canın sağolsun. @pbk da sanırım bu mecrada arasıra olan biteni biraz özetlemiş, örneklemiş. normaldir. insanız merak ediyoruz.bu merak olgusu devam ettiği müddetçe okuduğumuz blog da olsa kitap da olsa mutlaka yazarın yazdıklarıyla kendisi arasında bir bağ kurup kurmadığı tartışılacaktır. kimisi kurar, kimisi kurmaz, kimisi sadece hayal eder, imgeler, tasarlar, gerçeğe ne kadar yakın durabildiğini okurun gözünden anlamaya çalışır ama hikayelenen bu tema gibi olayların gerçek hayatta olmadığını da kim iddia edebilir?sanırım “gerçek mi kurgu mu?” sorusunu ilerde yine birçok kişinin yazısında işiteceğiz. merak hissini uyandırabilenlere selam olsun.ha, gerçek olduğunu itiraf ettiğim yazılarım yok mu? elbette var. onlar anı kategorisinde zaten. deneme kulvarından ayrılar. o yazılara sadakatim, gönül bağım daha yoğundur. ne de olsa yaşanmışlıklar, hayatın gösterdikleri, deneme tahtasına dönüşlerimiz sonuçta kabullenip bağrımıza basacağımız şeylerdir.her yaşanan detayın bir anlamı olduğunu bilerek, isyansız, olayların bizden götürdükleri yanısıra bize neler kattığını fark etmeye çalışarak yaşayacağız… @yüzeysel de bahsetmiş bundan zaten. @sontren hoşgeldin,şükür yaşadıklarımızı sentezleyecek bir gram aklımız var. onlardan kendi payımıza düşeni alıp çeki düzen verebiliyorsak kendimize, hayatta herşeyin bir anlam kazanacağı da aşikardır.herkese teşekkürler, yine beklerim. 🙂
eski kostüm yırtıklarına terbiyesizlik etmiş olmak istemem. bizim buradaki varlığımız hiçbirşey aslında.asıl sanatı soluyan, onunla can bulan nice sanatçıların yırtıklarını söküklerini dikmeye çalışsak bile yetmez. onlar izlenmek, okunmak, dinlenmek isterler sadece. o vakit yaşarlar. bir milleti sanatsız bırakmak kadar yapılabilecek başka da canilik yoktur aslında.@mascalzone’ye en özel teşekkürlerimle,
”<strong>Colpadan DİYOR Kİ, (29 Kasım 2009 22:19)</strong>Yapmayın o kadar sert olmayın bence. Çok böyle kınanıp kızılacak bir şey değil ki bu.”Colpadan sözüm size değil konuya, ama hayal kurup yazdıklarımız kendi kişiliklerimize maal olacaksa, yargılanacaksak iki gıdım duygu serpmek bile istemem bu sayfalara..Bir iki tane kendini akıllı sanan boş kafa var ki burada, hikaye nedir, kurgulamak nedir denemek nedir anlamını bile bilmeyen, sanki gazeteden haber okuyorlar, sanki suçluyu yakalayıp götürecekler..Sözüm size değil çolpadan, zaten yazılarınızdan yeterince zeki olduğunuzu biliyorum..
Aman efenim estağfurullah.
@pbk yine uçan tekmeyle geçmiş buradan.
güzeldi güzel..
”Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın, yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi sevilmeye bırakmaktır.”
”Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın, yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi sevilmeye bırakmaktır.”inandım:)
<strong>”Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın, yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi sevilmeye bırakmaktır.”</strong>kaşemi getürün bakem.
oğlum bu ne len, sıraya girmişsiniz!kendimi bir an “uçak” filminde sandım.
bir yakınlık hissettim kuşları görünce. 🙂