Bu yazı, Workers Ation sitesinde yer alan Can Capitalism Save Haiti adlı makalenin, yazarın izniyle yapılmış çevirisidir.Yazar Shamus Cooke bir sosyal görevli, sendikacı ve Workers Action sitesinin yazarıdır.

Haiti’de dehşet devam ediyor. Uluslararası cemiyetin, özellikle de ABD’nin insanlık dışı tepkisi, ister yıkıntıların altında canlı canlı gömülenler olsun, ister enfeksiyon ya da tedavi edilmeyen yaralar yüzünden hayatını kaybedenler olsun, binlerce insanın ölümünden doğrudan sorumludur.Amerikan ordusunun Port-au-Prince havaalanının kontrolünü ele geçirmesi yüzünden uluslararası tıbbi yardım günlerce yerine ulaşamazken, Partners of Health örgütü günde yaklaşık 20.000 kişinin enfeksiyondan öldüğünü öngörmüştür. Açlık ve az miktarda yiyecek için savaşmak, çoğu Haitilinin karşı karşıya olduğu ölümcül tehditlerdir.Çözüm Nedir?Başkan Obama, binlerce ABD askerinin ve yüz milyon dolarlık yardımın bir işe yaradığını düşünmenizi isterdi. Ancak Haitililer, on yıllarca boyunca diktatörlükleri destekleyip halkın sevdiği bir başkanı hem de iki kere zorla görevden alan ABD’ye hiç güven duymamakta son derece haklıdır.Amerika’nın şimdi de, açlıktan ölen insanların bu kabustan kaçmasını engellemek için adayı çember içine alması, Obama’nın genel göç karşıtı duruşunun çok mantıklı bir uzantısıdır.Durum giderek kötüleşirken, çok sayıda Amerikalı düşünürün, zorluk içindeki Haitililere akıl vererek ön plana çıktığı görülmektedir. Halbuki bunların tamamına yakını, ABD’nin Haiti’ye karşı geçmişteki ve şimdiki tavrını görmezden gelmektedir. Bunun yerine, Amerika geri kalmış Haiti’ye iyi niyetle müdahale ediyormuş gibi bir resim çizmektedirler.Daha da kötüsü, bu vaizler Haiti’de kendini gösteren insanlık felaketini görmezden gelmekte, çözüm üretmek yerine beyin fırtınası yapmaya devam etmektedirler. Böylece, ABD’nin Haitilerin hayatını kurtarmak için giriştiği “çabayı” kınamaktan kurtulmakta ve gelecekteki daha mükemmel Haiti için hayaller kurmaktadırlar.Pek çok kişinin savunduğu popüler uzun vadeli çözümlerden biri, ülkeyi güya fakirlikten kurtaracak olan serbest pazar “reform”larıdır. Bu görüşler, ABD siyasetini oluşturan iki kanat tarafından da paylaşılmaktadır. The New York Times’da çıkan “Thinking About a New Haiti” başlıklı bir başyazı bunun bir örneğidir. New York Times’a göre, kendi kendine yetmeyi teşvik edecek bir strateji olarak, yeni Haiti piyasayı insanlardan önce düşünmelidir (toprak ve kaynak eksikliğinden dolayı hiçbir küçük ada devletinin kendi kendine yetemeyeceğini göz ardı ederek).The New York Times, ölen Haitililerin dualarına klasik serbest pazar dogmasını vaaz ederek cevap vermektedir. Bu yıpranmış gazete, Haitililere, doğal pazar avantajlarını kullanmak suretiyle kendi çabalarıyla yükselebileceklerini söylemektedir. “…Haiti’nin düşük emek maliyeti gibi çok önemli ekonomik avantajları bulunmaktadır…” (31 Ocak 2010)İşin aslı, “düşük emek maliyeti” demek Haitililerin, fakir ülkelerle dolu Batı Yarımküre’deki en düşük maaşla kölelik seviyesinde ücret alması demektir. Burada kastedilen, Haitililerin ülkelerini, burada dükkan açıp günde bir dolardan adam çalıştıracak olan ABD şirketlerine açarak çok büyük kârlar elde etmelerini sağlamalarıdır.The New York Times’ın, Haitililerin ustalaşabileceği tekstil gibi alanlardan özellikle bahsetmesi bir tesadüf değildir. Hemen yakındaki Honduras’ta faaliyet gösteren Nike, GAP, Adidas gibi tekstil şirketleri, biti kanlanarak daha fazla ücret talep eden Honduraslı işçi sınıfına cevaben Haiti’de faaliyet göstermeyi tercih edecektir.The New York Times’ın, Haiti’nin kendi kendine yeterli olması için önerdiği yöntemlerden biri de, tarımı modernize etmesi, kahve ve mango gibi ürünleri üreterek ihraç etmesidir. Yani, pirinç ve fasulyenin lüks olduğu bir ülkede, Haitililer yabancı piyasada para edecek ürünler yetiştirecektir. Tabii bu ürünlerin dünya piyasasında rekabet edebilmesini sağlayacak olan yine Haitilileri kölelik seviyesindeki maaşlarıdır. Böyle bir stratejinin Haitililerin yaşam kalitesini iyileştireceğini söylemek yalan olur. Bu yarımkürenin tarihi, durumun tam tersi olduğunu göstermektedir.ABD’nin Latin Amerika’daki dış politikasının tarihi temeli, bu ülkelerin ekonomilerini ABD pazarı için ucuz yiyecek ürünleri üretmekle kısıtlamaya zorlayarak, gelişmemişliklerini sürdürmektir. Refah yerine kalıcı fakirlik tesis edilmekte, bütün kâr bu devasa tarım alanlarının sahibi olan ABD şirketlerine akmaktadır. Çok az sayıda Haitili böyle bir politikadan faydalanarak ABD’de üretilen lüks tüketim mallarını satın alabilecek seviyeye gelirken, ülkenin büyük çoğunluğu sefalet içinde yaşamaya devam edecektir.Muz Cumhuriyetleri kendi kendine yeterli duruma gelemez. Durum bunun tam tersidir. Haiti, dünya piyasasında fiyatı sürekli çalkalanan bu ürünlere tamamıyla bağımlı olacak, veya Haitilileri kölelik seviyesindeki ücretlerle sömürmeye karar veren Amerikan şirketlerinin kaprislerine maruz kalacaktır. İşin özü, Haiti, ABD’nin sömürgesi durumuna düşecektir.Stratejinin asıl amacı da budur. Gelişmemiş ülkelerin ABD tüketici piyasasına bağımlı olması veya ABD şirketlerine ucuz iş gücü temin etmesi, ABD dış politikasının tarihi hedefidir. Bu ülkeler kendi milli servetlerini ABD’li sermayedarlara aktaran birer uydu devlet haline gelecektir. Bu, fakir ülkelerin, gerçek olmayan ekonomik gelişmişlik havucunu hiç durmaksızın takip etmesi oyunudur.Gerçek gelişme, Haiti’nin kaynaklarını kendi halkı için kullanmasıyla, ya da bu kaynaklar üzerinden başka ülkelerle ticaret yaptığında bütün Haitililerin bundan faydalanmasıyla olur. Bu, ABD’nin iki kere düşürdüğü, Haiti’nin sevilen başkanı Jean Baptiste Aristide’nin resmi siyasi programıydı. Aristide, Haiti’nin doğal kaynaklarının, bunlardan bütün Haitililerin faydalanabilmesi için devletleştirilmesini istiyordu. Böyle bir girişim kapitalizmin kutsal prensibine aykırı olduğundan, ABD müdahale etti.Aristide’nin ülkesine dönmesine izin verilmiş olsaydı, büyük ihtimalle, çeşitli Latin Amerika ülkelerinin kendi aralarında gelişimini, devletin işlettiği endüstriler aracılığıyla teşvik etmek maksadıyla kurulan ALBA’ya katılırdı. Bu durumda da yine, sadece kâr odaklı çalışan şirketlerin hakimiyetindeki ABD’nin düşmanı olurdu.Haiti’nin kendi kendime yeterli olabilmesi için kendi kaderini kendisinin tayin etmesine izin verilmesi gerekir. ABD askerleri Haiti’yi terk etmeli ve Aristide’nin dönmesine izin verilmelidir. Bu iki koşul sağlanmadığı sürece, Haiti’nin sorunlarına yönelik bütün çözüm önerileri sadece dikkat dağıtmak anlamına gelir ve ABD müdahalesini daha da güçlendirir.