Zeki Demirkubuz ya sevilir, ya nefret edilir. Kendisi bir röportajında böyle demiş. Ben sevenler tarafındayım. Bütün filmlerinde kadın erkek arasındaki ilişkilere, aşka derinlemesine yaklaşır. Hiçbir olay onun için basit değildir. Yoksa kim, kendisini aldatan karısına “Sadece itiraf et, bende insanım, sadece itiraf” der ki…(İtiraf filminden bir sahne)Kader filmi de öyle. En beğendiğim filmi olduğunu söyleyemem. Ama masumiyeti çok sevmiş biri olarak ve bu film masumiyetin başlangıç öyküsü olduğundan yine de etkilendim.Filmi izlerken komik bir olay da, (Mehmet Ali’ye gülen halkımın) bir grup 20’li yaşlarda gencin ne kadar terbiyesiz, küfürlü bir film deyip salonu terk etmesiydi.Sinemamıza daha çok sahip çıkmak, film izlemek lazım. Filmler hayattan esinlenir, hayat ise filmden esinlenirse sıçtıkk
yorumlar
Masumiyetin baş rol oyuncusu hapihaneden çıkmak istemese de çıkıyordu. Ve hapishane dışarı da devam ediyordu onun için. dışına çıkamadığı bir çemberdi yaşamKadere baktığımızda yaşamını bir yere oturtamış insanları görüyoruz.Filmin sonuna yaklaşırken şu cümleninfilmi de açıkladığını görüyorum.Mahalledeki genç dr’un öldüğünü öğreniyor, ‘ne kadar da gençti, kader.’ diyor.Burada şöyle birşey var. Ölen dr trafik kazasında ölüyor, diğerleri kaybolmuş haytlarını yaşıyor sayılırlar mı acaba? daha doğrusu ölüler mi yoksa diri mi ve bu yaşanılan yaşam mıdır? Yaşam eğer yaşamaya değmezse yaşamaya değer mi değmez mi?Hayran kaldım filme, Zeki Demirkubuz’a da hayranlığım arttı.Başka anlamlar da çıkartılabilir tabii, kaybolmuş, yaşanmayan yaşamları sözde yaşayanlar adına…
can acıtan, bitince insanda başağrısı bırakan bir film. çok güzel yani.