Açmakla açmamak arasında kaldığı telefonun diğer ucundan kulağına dökülen sözcükler çok sevdiği eşinin ölüm haberiyle ilgiliydi. Bambaşka bir boyuta taşımıştı bu sözcükler onu. Hiç beklemediği kişilerin baş sağlığı dilekleri, atan kalbinin ritmini oldukça değiştirmişti. Bedenine bağlı olan damarlarından birinin kopuş anıydı bu. ”Hoşça kal” bile dememişti giderken. Ansızın çekip gitmesi, bu yolda onu yanlız yürümeye hükümlü bırakmasıydı. Aradan bir hafta geçmişti. ”İyi demek adettendir ya… İyiyim diyemiyorum. Değilim. Anlatılması zor bir duygu içimdeki. Her harf, her kelime kavurucu… Ve her cümle olduğundan ya çok basit ya da daha karmaşık bir hale getiriyor dilime getiremediklerimi. ’’Eşinin ölümüyle çok şey değişmişti yaşamında. Uzun zaman olmuştu sanki onu görmeyeli, varlığını ve sevgisini ondan mahrum etmesi uzun zaman gibiydi.Aradan bir hafta geçmişti sadece, bir asır geçmiş gibiydi. Genç kadın,elindeki içkisini yudumlarken, oturduğu yerden sadece bir sigara yakmıştı, gecenin karanlığına karşı…Son zamanlarda hayattan iyice soğuduğunu anlamakta pek güçlük çekmiyordu. Sigarasının dumanına sarıp sarmaladığı hoş anılar sarhoş olan bedeni hiç bu kadar dinç kılmamıştı. Kendini arıyordu durmadan, ”Neyi kaybettim ya da ne kadarını kaybettim bilmiyorum ama çok şey değişti gittiğinden beri ” diyordu. Durup dururken içinde bir şeyler kopup ufak adımlarla tıkıyor boğazını. Durup dururken bir kurt oluyordu dolunaya karşı öfkeli, susuz… Tutamıyordu artık söylemek istediklerini. Haykırmak istiyordu suskunluğunu karanlığın, şehrin tam ortasında. Yüzü kızarmadan, gözlerini kaçırmadan… Her seferinde geri dönecekmiş gibi bağlanıyordu başladığı ilk güne ve her seferinde O beliriveriyordu buğulu gözlerinde.” Aşk dediğin nedir ki? Histen bir varlık, nefesten bir çığlık… Al havayı benden, varlığından mahrum etme beni. Sensiz nefes almak neye yarar ki? Al beni de yanına uzanmasın yokluğuna ellerim. ”diyordu. Sıcak bir tende olan soğuk bir esintiyi hissetmekti sadece… Bir nefeslik daha çekiyordu içine sigarasını, bir yudum daha alıyordu içkisinden ve soğuk küvetine yatmaya gidiyordu ardından.” Uyumak şimdi usulca ve uyanmak asırlar sonra seninle sevgilim” kelimeleriyle yavaşça kapanmasına izin veriyordu ağrımaya yüz tutmuş gözkapaklarına. Göz kapaklarında başlıyordu her şey onun için. Daha yakındı sevdiği eşine. Rüyalarda nefes almak,hissetmek onun nefesini…” Bu an harika,l ütfen gitme! Gel benimle, kal bu gece. Sadece biraz geç olduğunu biliyorsun. Elimi tut ve söyle değiştiğini her şeyin…” Her seferinde aynı kapanıyordu yanlızlık perdesi uyandığında. Uzuyordu aralarında artık aradaki uzaklık, boş mesafe izleri…Açmıyordu perdesini, gün ışının içeri girmesine izin vermiyordu. Onun sıcaklığını hissetmek istiyordu. Sabah güneşi sıcaklığının olması neye yarar ki? ”Sen ve ben eskiden birlikteydik. Gerçekten en iyisiydik. Kaybettiğimi hissediyorum. Artık bunun son olabileceğine inanıyorum. Vazgeçiyormuşsun gibi görünüyor buradan. Ve bu gerçekse inanmak istemiyorum. Lütfen bu açıklamayı bırak. İncitiyor beni. Konuşma ne dediğini biliyorum. Gerekçelere ihtiyacım yok! Rol yapmayı bırakmalıyım. Her şey bitiyor. Neden bilmiyorum artık ama seni görmek için seviyorum ağlamayı…”cümleleri dökülüyordu her seferinde kurumaya yüz tutmuş dudaklarında. Yıllar geçse de bir anlık değildi boğulduğu bilinmezlik. Kaldıramıyordu. Ağır geliyordu yükü. Oysa iyiydi görünürde. Görünürde mi bitiyor her şey yoksa? Şimdi kötü olan ne varsa, üzerine çizgi çekemediği ansızın gidiş kırgınlığı sarıyor dört bir yanını. İyi olmanın eşiğinde yürüyordu yalnızlık rıhtımında çürümeye yüz tutmuş tahta köprüden.Anlamıştı artık geri dönüşü olmayan bir yolculuktu onunkisi. İçindeki lekeler, kalbindeki ağrı hiç geçmemişti. Boşalmış olan kadehini doldururken kabulleniyordu artık gidişini. Son bir kez kadehini kaldırarak döküyordu içindeki dizeleri.” Sevmeye başladığım o anlara, yağmurdan kaçarken doluya tutulmalarıma, seni unutamayışıma, döneceğin yalanlarına aldanışıma, sana, bana haydi herkese gelsin bu şarkı. Haydi şerefe…D.K.