Böyle sonlar olmamalı…Kapılar kapalı, kimsede anahtar yok!…Telefon sessiz hiç çalmıyor, belki de numarayı bilen yok!…Nelere sahipti ! Neler kaybetti ?…Ya da hiçbir şeye sahip değildi, o nedenle de hiçbir şey kaybetmedi…Milliyet’in iskeleti bulunan şekerci Faruk ile ilgili haberi; Yün çorapları,pijaması ile sandalyede iskeleti bulunan “insan”…Haber bana, Çehov’un ; Raşild’in Kemanı’ndaki Yahov’u hatırlattı; Yahov, boşa giden yaşamını, bağırıp çağırarak, etrafa göz dağı vererek geçirir…Sonunda bir şey yapamamanın verdiği çaresizlik, umutsuzca çırpınışlar ve düzenin ona verdiği zenginliklerin bir anda birileri tarafından çalınıp götürülüşü…Şekerci Faruk’un neler yaşadığını bilmiyoruz,belki de Yahov’un yaşamına benzer bir yaşamı oldu….Ya da çok daha farklı, çok daha dramatik şeyler !…
Böylesine “ucube” bir son elbette kendiliğinden oluşmadı ; Birilerinin ödettikleri uzunca bir bedel listesinin sonucu olmalı…
Bir insan neden hayata karşı duramaz,neden uyumsuz olur?…Neden yeteneklerini kullanamaz, geliştiremez, çevresiyle iletişim güçlüğü çeker?…Bu nedenler dizisi uzayıp gider…Öyleyse, hangi etmenler çiziyor insanın yazgısını?…Acaba “gen” değerleri yönünden şanslı doğan birinin çevrenin ya da ülkesinin tüm olumsuz şartlarına karşın, başarı kazanma şansı olabilir mi?…
Ya da, oldukça donanımlı bir insan bile sert çevresel güçler karşısında kırılıp dökülebilir mi?Demokrasisini,”hukukunu, ekonomisini,”sosyal hayatını tesadüflere bağlamış, spontane yaşayan toplumlarda her şey olabilir…
Cenazeniz, eller üstünde çiçekler ve alkışlarla da uğurlanabilir…İskeletenizle de karşılaşabilirler…
Naomi campbell’e paspas olmak isteyen eblehlerin hayata sarılışları ile Ev kadınlarına erişte yaptırıp vergisiz kazanç sağlatma adına pazarda sattıran politikalar kadar birbirine yakın, birbirinden kopuk…Şekerci Faruk’un ruhu kendini ifade edebilseydi neler söylerdi acaba ?…