20 yaşındasın,tek başınasın.Delicesine ozgur bir o kadar da özgürlüğünükullanmaya korkaksın.Bilmedigin bir şehirde onların yarım yamalak konuştugun dilleriyle sokaksokak salınıyorsun.O ülkenin en büyük şehri değil belki ama yine de hatırısayılır şehirlerinden biri bu. Bu büyülü yerde geçirdiğin ilk gün olmasındangerek çekirgenlik sınırlıyor biraz seni.Kendine bir durak belirlemişsinordan başlıyorsun yola,yürüyorsun yürüyorsun sonra kaybolma endişesiylegerisin geri dönüp başlangıç noktanı buluyorsun,arkasında derin bir “oh”!Gezinirken küçük bir restoran keşfedip yola yerleştirilmiş masalarındanbirine kuruluyorsun. yemeklerini fazla bilmesen de biliyorsun ki peynirleriçok güzel,e o zaman verin bana bir peynirli krep diyorsun. Arada o dili azbuz da olsa konuşabilmenin gururu hissediliyor sanki sesinde. Ukalasın oanda ama ne önemi var,kendine ukalasın o anda.Yanına oturan başka birturistten rica edip bir de fotoğraf çektiriyorsun anı niyetine,değmekeyfine!Yemekten sonra bakınırken etrafa eskiciler buluyorsun .o ülkenin geçmişinisanki ne ararsan bulacağını sandıgın o eskicilerde arıyor tanımayacalışıyorsun. Plaklar,kitaplar video kasetler,ıvır zıvırlar içindekayboluyorsunYolda bir dilenci görüyorsun kara çarşaflar içinde bir bakıyorsun ki durumburda da aynı,kadın bir kathedral önünü mesken edinmiş. içeri girip tahtasıralarda oturuyor,kafile halinde girip ortalıgı anlık karmaşalara boğanturistlere bakıyorsun. sen kendine yeterliyken o anda birdenbire patlşanflaşlar rahatsız ediyor seni. eksik kalmayayım diyip kenarlara konan tahtakutucuklara bir bozukluk da sen atıp mum yakıyorsun dileğini dileyip.Sonrasında İstiklal’de her gün onlarcasına rastladığın bitirim tiplerden birikisini görmek rahatsız ediyor seni. refleks olarak elin çantanagidiyor,üstünden esyalarını yokluyorsun oysa onlar yanında yürüyp geciyorzaman ilerliyor,o günün alacakaranlıgında çıkmıssın yola,gün içindearaba,uçak,otobüs,funiculaire derken bir sürü ulaşım aracı kullanmıssın. buyogunluk şaşırtıyor seni.Hepsi bugun mü oldu? hava kararmadan pansiyonadönüp biraz da o çevreyi gezinmeye başlıyorsun.Yoldaki tabelalar yardımcıoluyor sana bir de taaa Istanbullardan tasıdıgın haritan. Derken belki dehayatında görüp görebileceğin en büyük kathedrale rastlıyorsun. İçini dışınıgezip detayları beynine kazırken içinde bir ayine denk geliyorsun. Kenardansessizce izliyorsun onları,ilahiler söylenip kalabalık dağılırken iyi kiüşenmeyip buralara kadar yürümüşüm bugün diyorsun kendini kutlar bir edayla.Bir bakkaldan akşam için birşeyler alıp doooğru pansiyona,muhteşem manzaralıterasta gözüne kestirdiğin iki kişilik bir masaya oturuyorsun.Önündeharitan,gezi günlüğün ve de oldukça kalın bir kitap var doğumgünü hediyesigelen. Ailen ,arkadaşların kmlerce uzakta. Sense farklı farklı milletlerdengelen insanla bir geceliğine o terası,ılık meltemi,o atmosferipaylaşıyorsun.Kİmi biraz önce yıkadığı malzemelerle salata yapıyormasasında,kimi senin gibi kitabını okuyor,kimi sessizce manzarayıizliyor,bazıları 2-3 kişi gelmiş koyu bir sohbetteler…Senin ertesi günasıl olarak kalacağın yere gitmek için bineceğin trenin biletlericebinde,önünde daha saatler var.Yaşadığın huzurdan şaşkın ama bir o kadar da mutlusun.Gerçekliğinisorguluyorsun bu güzelliğin. Elin ara ara haritaya gidiyor bugün gördüğünyerleri işaretlemek için,sonra da hiçbir şeyi unutmamak için defterinenotlar alıyorsun kısa kısa. Fonda Celine Dion var,ses öyle bir ayarlı ki neçok kısık ne de çok açık. Geceye girilirken içeri kısımda ufak çaplı birparti başlıyor,müzik de değişiyor tabii,daha da hareketleniyor. Senkatılmıyorsun partiye,bugünlük yorgunlugun sana yetmiş durumda. Kitabınagömülüyorsun. Saat 23.00 civarı oldugunda gözkapakların artık iyiceağırlaşıyor,odana çekilme vakti artık. odanda 3 tane Kanadalı kadınvar,hepsi de orta yaşın üstünde.hele biri -anne- 70lerinde. trenlegeziyorlarmıs avrupayı,kısaca sohbet ediyorsun. o kadar tatlılar ki yanındagötürdüğün nazar boncuklu bileziklerden hediye ediyorsun herbirine.çokbeğenip hemen takıyorlar,o sırada senin de küçük bir kanada bayragın olmusoluyor.Ertesi gün kahvaltıya indiğinde mutlu bakan gözlerinin sırrını belki kimseçözemiyor,beraber kahvaltı ettiğin o tatlı kanadalı arkadaşların bile…