interrail’e çıkmak için verdiğim üstün mücadeleyi biliyorsunuz. bakın başıma neler geldi.. bu yazıdan sizin için bir ders çıkabilir..
interraile çıkmak için pasaportumu uzatmaya emniyete gittim ve orda bana yoklama kaçağı olduğumu söylediler. oysa üniversite öğrencisiyim, böyle bir durum yok. askerlik şubesine gittiğimde, oradan da öğrenci durum belgesi istediler. bunu almak için de başka bir şehirde bulunan okuluma gittim. belgeyi aldım fakat bu sefer şubedekiler, pasaport için askerlikle ilişkisi yoktur belgesi veremeyeceklerini söylediler (bir hata burda yaptım zaten. pasaport lafı etmeyecektim). bağlı olduğum askerlik şubesiyle temasa geçtim ve bana aramanın durdurlmasına dair kaymakamlığa gönderilen yazıyı faksladılar. fakat bu yazıyı da mühürlü olmadığı gerekçesiyle emniyet kabul etmedi.
emniyetin yoklama kaçağı olduğumu gördüğü bir sistemi var GBT diye. güvenlik bilgi toplama yani. barlara baskın yapan polislerin elindeki laptoplarda yüklü olan şey. mantık olarak birinin nüfus bilgileri girilince aranıp aranmadığı hemen ortaya çıkıyor ama kayıtlar sağlıklı tutulmayınca böyle mağduriyetler ortaya çıkıyor.
10 gün sonunda emniyet müdürlüğü-askerlik şubesi-okul-nüfus müdürlüğü-bağlı olduğum askerlik şubesi-bağlı olduğum nüfus müdürlüğü arasında kontakt kurmak zorunda kaldım. en az 25 milyon yol parası, 5 milyon evrak bilmemne, 10 milyon faks al-gönder ve en kötü olanı giden 10 gün ve onca uğraş..
yazık.. daha iyi davranılmayı hak etmiyor muyuz acaba?
yorumlar
almak için hak etmek lazım gelir. hak etmek için ise uğraş gerek. ama uğraş gösterdikçe, terörist yada aptal ilan edilebilirsiniz. dikkat etmek gerek.
O salak sistem yüzünden hafta sonumu nezarette, pazartesi günümü askerlik şubesinde geçirdim. ………. koyim
nezarette kalmak seni vazgeçirebildi mi?_
herşeyi hak etmek için uğraş vermek gerekmez. bazı şeyler doğası gereği hak edilmiştir. devletten iyi hizmet beklemek her vatandaşın hakkıdır. yalnız bu anlayışın toplumda yaygınlaşması gerekir ki, vatandaşa hizmet için kurulmuş olan devlette bunu kendinin kuruluş gayesi olduğunu bilsin.
anlayışların değişmesi gerekiyor. herkes aşağılık duygusundan kurtulup, vatandaşı olduğu ülkeyi sevsin.
Ülke kalkınsın.
böyle bir değişim bizde ne kadar zaman alacak ?
insanların bunları düşünmeye başlayabilmesi için önce karınlarının doyması gerekiyor. Şüphesiz ki karnı aç bir kimse bunları düşünmeyecektir. Karnının doyması için ülkenin genel ekonumisinin düzelmesi gerekiyor. Ülkenin üretiyor olması gerekiyor. …
Döngüye bir yerden dahil olmamız gerekiyor ki süreç başlasın.
Pentagram – Anatolia
işin diğer bir ilginç tarafı, kolaylık olsun, insanlar madur olmasın diye yaratılan bir sistemin, maduriyetlere maduriyet eklemesi..
hiç sevmiyorum isimleri, lakapları başlık yapmayı yada takma ismim ile başlık olmayı bir ahkam’a, ama lynx, doğuştan hak ettiğini iddia ediyorsun bir şeyleri. neler bunlar ? neyi hak ediyorsun doğmakla yada neyi hak etmiyorsun? diğer hayvanların hak etmediği neyi hak ediyorsun ? (yada ediyorum?) yaşadığın ülkeyi ve/ya devleti sevmemek aşağılıklık mı oluyor? pardon yanlış olmasın…
karnım aç olmasına rağmen düşünüyor olmam mı yoksa beni garip kılan? hayır, kesinlikle hayır. saçmalamanın bile sınırı olduğnu söyleyenlere gülüp geçerdim eskiden, ama haklıymış onlar.
aç insan daha sağlıklı düşünür. Türkiye’deki devlet anlayışı; “devlet millet içindir” değil “millet devlet içindir” sloganıdır. Ben devleti sevmek zorunda değilim. Devlet de beni sevmek zorunda değil. Biz onunla bir işi yapması üzere bir anlaşma imzalıyoruz. O benim mutlu olmamı sağlayacak, benim için çalışacak ben de onun parasını vereceğim.
Buraya kadar ben üzerime düşeni yapıyorum. Kesilen ellibin tane vergi vs. ile maaşımın yarısını vergi olarak veriyorum. Ama bu adam/lar kendi görevlerini yerine getirmediklerinden beni mağdur edecekler. Neden besliyoruz ki kardeşim biz bu insanları. Devlet olmazsa ne olur. Ne kaybederiz. Şimdikinden daha mı kötü durumda olurduk. Ama olsun başıboş kalmayalım di mi?
Kesinlikle hayır. Hatta, benzer bir durumda çok daha hırçın davranacağım kesin, çünkü hem kızgınlığımı arttırdı, hem de önlemlerimi.
Xat: son cümlen hariç, kesinlikle sana katılıyorum.
peki.
doğuştan iyi olan herşeyi hak ettiğime inanıyorum. kötü hiç bir şeyi hak etmiyorum. İsveç’te doğsaydım sahip olacaklarıma neden Türkiye’de sahip olmayayım.
bu konuda hayvanlarla kıyas yapılabilir mi bilmiyorum. ama bence onlarda herşeyin iyisini hak ediyorlar.
hayvanlar için durum farklı. onların ihtiyacı olan şeyler sınırlı. çok sınırlı. insan ihtiyaçlarına göre tabiki.
aşağılık duygusu ve ülkeyi sevmek konusunda yalnış anlaşılmışım. benim aşağılık duygusu dediğim şey, bir haksızlığa uğramak ve sonucunda “burası Türkiye” demek. daha iyisini istemekten vazgeçmiş olmak. “zaten bu ülke böyle, düzelmez” anlayışı. en azından bu şekilde,
haksızlıklarla yaşamaya alışmış olmak. bu şekilde yaşamaya alışmış olmak. devlet sevgi konusunda, elbette devleti sevmek zorunda değil kimse. ben de öyle bişey demek istemedim. demek istediğim gelişmiş bir Türkiye meydana gelmesi için her insanın, her vatandaşın gelişmiş olması gerekiyor… (uff neyse.)
hak etmek için ise uğraş gerek. ama uğraş gösterdikçe, terörist yada aptal ilan edilebilirsiniz.
işte benim istediklerim olsa, sen terörist ya da aptal ilan edilmezsin.
…
seni garip kılan nedir bilmiyorum ? ben sana garipsin de demedim. ama aç ve düşünüyorsan güzel. ama genelde bu böyle değildir. açlıktan kastım herkesin bildiği açlık işte. senin aç olmadığını da çok iyi biliyorum. nerden mi ? internetin var, internete para verecek kadar paran varsa aç olmazsın değil mi ? benim aç dediğim insanlar gerçekten aç. o yüzden neyi hak edip neyi hak etmedikleri, umurlarında bile değil belki.
ben diyorum ki, bizim de her sokakta adsl hizmetini bekleme hakkımız var. çöplerin her gün ama her yerde toplanmasını beklememiz hakkımız. 7/24 kesintisiz elektirik – su hizmeti beklemek hakkımız. kaliteli sağlık hizmeti beklemek hakkımız. bir kamu kurumunda iyi davranılmayı beklemekte hakkımız. ama burda bozuk bir mal satan bir markette, uyardığınızda bile terslenebilirsiniz. bunu da hak etmiyoruz. market sahibinin bilincinin değişmesi gerekiyor bence.
eğer bir toplum içinde yaşıyorsa insan, diğer insanların hepsine hak ettiği şekilde davranmak zorundadır. en azın temel insan haklarının neler olduğunu herkesin bilmesi ve bu konuda daha titiz davranmalıdır.
not : anlaşılamamaktan veya yanlış anlaşılmaktan nefret ediyorum. ( bu not sadece benim içindir. kimseyi ilgilendirmez. )
demek istediklerini deseydin ilk ahkamında.
hak etmekten bahsederken;
“burası türkiye”, “bunada şükür” kavramlarının, içlere işlemişliğinden bahsediyorum. ancak sloganlardan kaçınmaya çalıştığımdan olsa gerek, anlatamamışım.
konuyu kişiselleştirmek istemiyorum ancak, internet’e verecek param olduğu söylenemez. bir iş yerine yaptığım işler’in karşılığı, bilgisayar’ı kendi işlerim/zevklerim için kullanıyorum belirli süreler içinde. anlatmak istediğim, açlık ile düşünme kabiliyeti arasındaki bağıntının, pekte öyle olmadığı. karnı tok insanlarımız (hani şu magazinlerde izlediklerimiz örneğin) düşünüyor değiller. 3 sınıf olduğunu kabul edersek.
1. zengin
2. orta direk
3. fakir
1. kısım, zaten halinden memnun, tokluğu, eğlenceye ve doyumsuzluğa itiyor onları. onlar kendilerini, olabilecek durumlardan, en iyisinin içinde sanıyorlar, sandırılıyorlar.
2. kısım, 1. kısım’ı kıskanıp, onlardan olmak isterken, onları taklit ederken, bir yandanda, “ama fakirlerde var, o nedenle halime şükredeyim bari” şeklindeki desturlar ile düşünüyor.
3. kısım ise ezilmişliğini, doğuştan gelen bir olgu olarak nitelendiriyor. sadece, asla ona çıkmayacağına inandığı, sayısal loto ile bir şeyler yapabileceğini düşünüyor.
bazı kesimler ise (bazıları bu kesime sosyalist kimileride terörist diyor) 3. kısım ile irtibata geçerek, “hakkını ara” diyordu, bazı şeylerde yapıldı zamanında. ancak şimdi, 1. kısım (ki bunlara medya, holding gibi güçleride ekleyebiliriz) 2. ve 3. kısım’ın imkanlarını sağladığından (iş olanağı gibi örneğin) ona karşı gelmek ahmaklık olur diye bir kabul var.
öyleyse, bu kabuller, birilerinin hak etmediğini gösteriyor. anlatmak istediğim bu işte.
ha interrail ile ne ilgisi var bunun denebilir, o zaman, ne kadar sınırlayabilirler ise seni, o kadar iyidir onlar için, şeklinde genel bir cevap verebilirim.
adam sana adsl sağlayabilmek için, büyük yatırımlar yapmak zorunda, bunu neden yapsın?
1 iyi niyet;
iyi niyetli olmadıklarına dair emin değilseniz, zaten boş konuşmuş oluruz. (ve biliyorum, sizde eminsiniz)
2. piyasadaki rekabet;
rekabet ? telekom kalkıpta milyarlık yatırımlar yapıp sana adsl sağlamaz. “nede olsa adamlar kullanıyor, patır patır döküyorlar bana parayı” diyor sonuçta. elektrik, su vs. aynı kapıya çıkıyor. avrupa ve amerika’da bu tür hizmetlerin tekel olmayanları kusursuz çalışıyor. 4 gsm operatörü olmadan evvel, telsim ve turkcell’in fiyatlarını hatırlıyorsunuzdur.
3. seçenek ise, hakkını aramak oluyor işte.
temel hakların ne olduğunu kesinleştirebiliyormuyuz? ne yazıkki hayır. çünkü dünyanın farklı yerlerinde, farklı haklar tanıyor devletler insanlarına. bu, dünya henüz tepsi şeklindeyken bile böyleydi. eğer isveç ile türkiye arasında farklar oluşuyorsa, bu sefer, “neden isveç’te doğmadım?” diye soruyor insan.
Ahkamlar asıl konunun dışına çıkmış ama gerçekten de irdelenmesi ve tartışılması gereken bir konu.
Aç insan sağlıklı düşünebilir(mi?).
Şimdi hergün (abartısız) pirzola, biftek, meyva, sebze yiyen insan; hergün kuru ekmek, soğan yiyen insana göre daha sağlıklı ve farklı düşünür herhalde. Bir kere fizyolojik gelişimi diğerine göre olması gerektiği gibidir.
Benim aç insandan anladığım yeterli besin sağlayamayan insandır ki sağlıklı düşünmesi de beklenemez. Eğer toplumun belirli bir kesimi (açsa demiyorum) yeterli beslenemiyorsa işlevlerini de yerine getiremiyordur ki bu durumda onlardan bunu beklemek te haksızlık olur.
Herhangi bir kamu veya özel kuruluşta ücretleri farklı olan insanların ikili ilişkilerde davranış biçimlerini gözlemleyebilirsiniz. Bakın bakalım ne görüyorsunuz?
sonuç olarak bugün pasaportuma kavuştum.. hak edilmiş bir pasaport oldu!
bir kaç milyon verip, birkaç adım koşmak değil hak etmek, neden anlamıyorsunuz?
hakkını aramak bu değil ki.