Yüzyıllardır biz Sünniler, Aleviler, Kürtler, Türkler, sekülerler, dindarlar, başörtülü ve başı açık kadınlar ve başka başka farklılıkları olan insanlar belli bir uzlaşma, hoşgörü ve saygı zemininde bir arada yaşadık ve bundan sonra da yaşamaya devam edeceğiz. Bunu kimse engelleyemez. Farklılıklardan çatışma üretmek için elinden geleni yapan çevreler aslında çok çok azınlıktalar, fakat sesleri hepimizin sesini boğuyor. Seslerimizi birleştirerek çatışmacı zihniyetlerin yolunu kapatabilir miyiz. Zor ama imkansız değil. Mümkün ama çok emek çok enerji istiyor.Böyle renkli ve zengin bir toplumun bir arada yaşamasını sağlayan zemin toplumsal uzlaşmadır. Toplumsal uzlaşma anayasa metinlerinde somut olarak kendini gösterir. T.C. Anayasaları 1924’denberi renksiz, tek tip, homojen ve sessiz bir ulus yaratmayı, farklılıkları yok etmeyi hedefleyerek, hayatı, insanları, renkleri ve inançları görmezden gelerek yazıldı. Cumhuriyet bütün eğilimlerin ortak iradesiyle, emek ve fedakarlıklarla kuruldu ama özgür bir toplum oluşturmak yerine, sermaye ve bürokrasinin birlikte oluşturduğu otoriter bir yapıya dönüştü. Sessizlik dönemi, başkasının acısına duyarsızlık dönemi sona ermek zorunda. Birbirimizin hak ve özgürlüklerinin takipçisi olmak zorundayız.Bu baskıcı sistemin işlemesi için bu güne kadar sola karşı muhafazakar halkı, dindarlara karşı modernleştirici sol eliti, Kürtlere karşı Türklüğü kullanan egemenlere teslim olmamalı ve artık birbirimize karşı konuşlanmaya, her koşulda karlı çıkan çıkar çetelerini güçlendirmeye son vermeliyiz.Küresel emperyalist sistem ile yerli baskıcı rejimler de birbirlerini besleyip destekliyor ve biri diğerini üretiyor. Bir arada yaşama gücümüz ve irademiz işgallere ve küresel kötülüğe de karşı duruştur. Dünyayı saygı ve uzlaşmayla paylaşmanın, erdemli insanların küreselleşmesinin bir parçasıyız bizler.Maalesef toplumsal eğilimler ve talepler arasında dengeler kurarak, farklılıklara azami saygıyı göstererek yaşama azmi Avrupa’da da giderek zayıflıyor. Bu noktada Türkiye’de yeni bir dil ve vizyon üretmemiz, kendimizi ötekinin hakikatine açma çabalarımız çevrede de çok hayırlı açılımlara yol açabilir.1-Mart 2003 Türkiye Cumhuriyetinin onur günü, dönüm noktası. Böyle milatlar yaratmak emek vermekle, inançlı kararlı ve tutarlı olmakla mümkün. Bir arada yaşama enerjisi fazlasıyla var kalplerimizde. Bunu hepimiz biliyoruz. Göz göze gelelim yeter ki. Gettolarımızdan bir çıkalım.