da vinci ilen mustafa birbirlerine fena girişmişler, ama sor bakalım neden? gonzalez amerikadan yumurta-tavuk olayını kuyuya atmış, bizimkiler hrıstiyanlığın içi geçmiş şifrelerini çözmek için birbirlerini yiyolar. bizde ketfayt olayı kıvamında seyrediyoz, mırrrrrrr!
Ayrıyetten bir insan neden bilim adına bir şeyi yanlışlamak takıntısına bu denli kapılır. Evrenin varoluşu üzerine birileri “Big Bang” temelli teori geliştiriyorsa inanmıyorsan sen de kendi teorini geliştirirsin. Big Bang yanlıştır diye çabalamanın psikolojik nedenleri ne ola ki? Evrende UFO’lar var diye bir iddia varsa yapılacak tek şey onun olduğuna dair bir kanıt sunmaktır. Bunu sunduğunuz anda iddianız doğrulanmış olur. Ama UFO diye bir şey kesinlikle yoktur diyebilmek için evrendeki her noktayı mükemmel bir şekilde tarayıp %100 bir şekilde bu cisim ve canlıların olmadığını ıspat etmeniz gerekir. Bu ise -en azından şu an için- asla mümkün olamayan bir şeydir. Dolayısıyla aklı başında bir astronom UFO yoktur diyemez, ancak UFO’ların varlığına ilişkin herhangi bilimsel bulgu yok der. Bundan dolayı bu tarz saplantılı takıntıları bilim disiplininden sapmış insanların değersiz çabaları olarak görüyorum. Bilim adamının tek yapacağı şey evrendeki bilimsel doğruları tesbit etmektir. Tanrı’nın varlığını ıspat etmek yada inkar etme çabalarına girmek değil. Dawkins’in müritleri bunu anlamamakta ısrar eder ama.
Okudum. Ama dediğin doğru, yazdıklarımı yazmadan önce üstten bakmış ve önceki verdiğin yazılarla aynı şeyler olduğu kanaatına varıp yazmıştım. Önyargıya kaptırmışım kendimi, haklısın. Ama az önce vakit bulup tamamını okudum. Fakat yazdıklarım yine de konuya çok ters olmamış. Ben hala bilim konusunun bu gibi takıntılara kurban gitmesini yanlış buluyorum. (her iki açıdan da) Newton Tanrı’yı aklama gayesi ile, bir akıllı tasarım icat ederek Tanrı varlığını ıspat etme amacıyla bilim yapmadı. Hatta toplumunun yerleşik dini inançlarını reddedecek tarzda çalışmalar yaptı. Ama bir inançsız da değildi, üstelik çalışmaları onun kendi tanrı inancını daha da pekiştirmiş oldu. Kimileri ise gerçek tanrı inancına değil kilisenin sunduğu tanrı inancına angaje olduğu için yine aynı onun verilerinden hareketle tanrı tanımaz olmayı tercih etti. Aradaki farkı görebiliyor musun? Gerçek bilim ve gerçek iman budur. Çaba, dini yok etmek yada ıspat etmek değil. Ama sonuç olarak ortaya çıkan gerçek bilimsel bilgi, bu bilim adamının kendi inançlarını -değiştirerekte olsa- pekiştirdiği gibi başka insanlarınkini ise yok etti. Ben evreni bilimin verdiği verilerle okuyorum ve daha sonra kabul ettiğim inancımı da bunun verileri ile karşılaştırarak inanmaya devam ediyorum. Bilimin verileri ile İslam inancının söylemleri arasında hiçbir zaman çelişki olmuyor. Ortaçağ Hristiyan dünyasının yaşadıklarını hiçbir zamn ait olduğum inanç yaşamadı. Dolayısı ile bilim-din konusunda ikileme düşme sorunu yaşamadığım gibi onu (tanrıyı) aklama gibi bir saflık peşine de düşmüyorum. Batı’daki kilise güdümlü bazı saf bilimci gruplar da bunlara savaş açan karşı tanrıtanımaz cephe de bu konuda bilimsel sapmalara kayıyorlar. Ben de bunun altını çiziyorum.Dolayısıyla yazdıklarım konunla çokta çelişmemiş.
bir imamhatip mezunu sevim gözay ne yazmış geçen gün;Biliyoruz ki, dünya Doğu-Batı diye ayrılırken bilgi dünyası da aynı çizgiyle: Bilim ve ötesi diye ayrılır. Ve gene biliyoruz ki Bilim, “Dünya dönüyor” dediği için yakılmak istenen cesur adamların diyarıdır… Onları yakmak isteyenler kimdi peki? Din adamları ile referansı “din” olan devlet adamları. Demek ki BİLİM, en başından beri DİN ile kavgalı. Öyle böyle bir kavga değil ama bu, ölümüne bir kavga…Çünkü Bilim, kutsal kitapların söylediklerini beğenmez. İkna olmaz. Reddeder. Sorular sorar. Yasakları deler. Ve evrenin sırlarını bu sayede keşfeder. “Günah” tanımaz. Öyle ki, Din’e karşı kesin bir iktidarı olmasaydı bugün Bilim’den söz ediyor olmayacaktık. Batı medeniyetinden de tabii… Çünkü Batı medeniyeti, Din boyunduruğundan çıkıp Bilim’in açtığı yolda ilerleyenler tarafından kuruldu.Çok daha incelikli yazmak ve derinlikleri anlatmak gerekir elbet ama bu da böyle bir yazı. Üstelik bugün Pazar. Kestirme cümlelerimi mazur görün diye söylüyorum bunları… Neyse işte Batı bunlarla uğraşırken Doğu ise, İslam’ı yaymakla uğraştı ve sonuç olarak bugünün dünyasında da gelenek değişmedi: Bilim ile Din, hâlâ iyi arkadaş değil.Şu bir gerçektir ki Bilim, Batı beşiğinde sallanır… Ve din adamlarının bu beşiğin başında yeri yoktur.
Bilim konusunda kosmozun polisi Sevim hanfendinin söylemlerinden büyük feyz aldım Gaykedi. Saol. Ama ben bilim felsefesi konusunda saygıdeğer kozmoz polisinden ziyade Newton yada Einstein’ın söylemlerini daha kayda değer bulduğum için hanfendidense o beyfendileri daha bi kále almak durumunda kalıyorum. Gazetelerin pazar ekleri dışında kaynaklara bakarsan bilim-din ilişkileri yada bilim-tanrı ilişkileri konusunda (onun görüşleri kadar aydınlatıcı olmasa da) farklı bilgiler de öğrenebilirsin. (Bu arada başımıza ne geliyorsa bu imam hatip mezunu yarım doktor yarım imamlardan geliyor. Hakikaten bu okulları daha da minimize etmek lazımmış.)Ama itiraf etmem gerekirse, yazdıklarından hayatında bilim tarihi konusunda iki satır bir şey okumadığın düşüncesine kapıldım. Zaten seçmiş olduğun mürşidin de bunu doğruluyor. Ben de şimdi burda uzun uzun detaya girmiycem ama gerekirse ayrıntılı da tartışırız. Fakat Bilim tarihinin gelişimi konusunda, Eski Mezopotamya’daki bilimsel çalışmalardan günümüz kuantum fiziğine gelinceğe kadar geçirdiği aşamaları dikkatle okumanı salık veririm. Ek olarakta Avrupa bilim tarihi ve din kurumunun oluşumu ile İslam medeniyeti bilim tarihi konusunda iki satır birşeyler oku. Ardından da din diye genelleştirdiğin ve dile getirdiğin şeyin kilise doktrinleri ve bilim arasında cereyan etmiş olan çekişmeler olduğunu algıla ve ondan sonra daha sağlıklı tartışabiliriz.Bilim ne dini inançların ve tanrının varlığının ve ne de psikolojik hezeyanlarla malul bir tanrıtanımaz saplantının eğlence aracı değildir. Bilim “an”ın doğrusunu tesbit etme aracıdır. Ve kendi bilimsel tezlerini çürütecek yeni sav çıkana kadar da geçerliliğini sürdürür. Dogmatik bir kilise yaklaşımına eşdeğer mutlakçı bir tanrıtanımaz uslup, bilimsel “doğru”ya ulaşma yolu değildir. Bilimsel çalışmalar yaparak Tanrının varlığını ıspat çabasına girmenin olamayacağı gibi.
bunları bir imamhatip‘linin ağzından duymak ilginç gelmişti sadece, çünkü hiç alışık değilim de buna…bu arada Dawkins‘in müritleri dediğin kişiler kaç kişi ve görüşleriyle kaç kişiye ne zarar vermişler, ne şiddet uygulamışlar sonuçta dünya da dinler adına yapılanlar kabak gibi ortada.
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.Tamam
yorumlar
da vinci ilen mustafa birbirlerine fena girişmişler, ama sor bakalım neden? gonzalez amerikadan yumurta-tavuk olayını kuyuya atmış, bizimkiler hrıstiyanlığın içi geçmiş şifrelerini çözmek için birbirlerini yiyolar. bizde ketfayt olayı kıvamında seyrediyoz, mırrrrrrr!
Baltazar kardeşimizin 19. yy.’dan bizlere sunduğu aydınlık fikirlerinden bir süredir mahrum kalmıştık. Eksik olmasın yeniden aydınlanıyoruz.
Ayrıyetten bir insan neden bilim adına bir şeyi yanlışlamak takıntısına bu denli kapılır. Evrenin varoluşu üzerine birileri “Big Bang” temelli teori geliştiriyorsa inanmıyorsan sen de kendi teorini geliştirirsin. Big Bang yanlıştır diye çabalamanın psikolojik nedenleri ne ola ki? Evrende UFO’lar var diye bir iddia varsa yapılacak tek şey onun olduğuna dair bir kanıt sunmaktır. Bunu sunduğunuz anda iddianız doğrulanmış olur. Ama UFO diye bir şey kesinlikle yoktur diyebilmek için evrendeki her noktayı mükemmel bir şekilde tarayıp %100 bir şekilde bu cisim ve canlıların olmadığını ıspat etmeniz gerekir. Bu ise -en azından şu an için- asla mümkün olamayan bir şeydir. Dolayısıyla aklı başında bir astronom UFO yoktur diyemez, ancak UFO’ların varlığına ilişkin herhangi bilimsel bulgu yok der. Bundan dolayı bu tarz saplantılı takıntıları bilim disiplininden sapmış insanların değersiz çabaları olarak görüyorum. Bilim adamının tek yapacağı şey evrendeki bilimsel doğruları tesbit etmektir. Tanrı’nın varlığını ıspat etmek yada inkar etme çabalarına girmek değil. Dawkins’in müritleri bunu anlamamakta ısrar eder ama.
Anthro, sen linkini verdiğim yazıyı okudun mu? Söylediklerine bakınca okumadan yorum yaptığın hissine kapıldım da…
Okudum. Ama dediğin doğru, yazdıklarımı yazmadan önce üstten bakmış ve önceki verdiğin yazılarla aynı şeyler olduğu kanaatına varıp yazmıştım. Önyargıya kaptırmışım kendimi, haklısın. Ama az önce vakit bulup tamamını okudum. Fakat yazdıklarım yine de konuya çok ters olmamış. Ben hala bilim konusunun bu gibi takıntılara kurban gitmesini yanlış buluyorum. (her iki açıdan da) Newton Tanrı’yı aklama gayesi ile, bir akıllı tasarım icat ederek Tanrı varlığını ıspat etme amacıyla bilim yapmadı. Hatta toplumunun yerleşik dini inançlarını reddedecek tarzda çalışmalar yaptı. Ama bir inançsız da değildi, üstelik çalışmaları onun kendi tanrı inancını daha da pekiştirmiş oldu. Kimileri ise gerçek tanrı inancına değil kilisenin sunduğu tanrı inancına angaje olduğu için yine aynı onun verilerinden hareketle tanrı tanımaz olmayı tercih etti. Aradaki farkı görebiliyor musun? Gerçek bilim ve gerçek iman budur. Çaba, dini yok etmek yada ıspat etmek değil. Ama sonuç olarak ortaya çıkan gerçek bilimsel bilgi, bu bilim adamının kendi inançlarını -değiştirerekte olsa- pekiştirdiği gibi başka insanlarınkini ise yok etti. Ben evreni bilimin verdiği verilerle okuyorum ve daha sonra kabul ettiğim inancımı da bunun verileri ile karşılaştırarak inanmaya devam ediyorum. Bilimin verileri ile İslam inancının söylemleri arasında hiçbir zaman çelişki olmuyor. Ortaçağ Hristiyan dünyasının yaşadıklarını hiçbir zamn ait olduğum inanç yaşamadı. Dolayısı ile bilim-din konusunda ikileme düşme sorunu yaşamadığım gibi onu (tanrıyı) aklama gibi bir saflık peşine de düşmüyorum. Batı’daki kilise güdümlü bazı saf bilimci gruplar da bunlara savaş açan karşı tanrıtanımaz cephe de bu konuda bilimsel sapmalara kayıyorlar. Ben de bunun altını çiziyorum.Dolayısıyla yazdıklarım konunla çokta çelişmemiş.
bir imamhatip mezunu sevim gözay ne yazmış geçen gün;Biliyoruz ki, dünya Doğu-Batı diye ayrılırken bilgi dünyası da aynı çizgiyle: Bilim ve ötesi diye ayrılır. Ve gene biliyoruz ki Bilim, “Dünya dönüyor” dediği için yakılmak istenen cesur adamların diyarıdır… Onları yakmak isteyenler kimdi peki? Din adamları ile referansı “din” olan devlet adamları. Demek ki BİLİM, en başından beri DİN ile kavgalı. Öyle böyle bir kavga değil ama bu, ölümüne bir kavga…Çünkü Bilim, kutsal kitapların söylediklerini beğenmez. İkna olmaz. Reddeder. Sorular sorar. Yasakları deler. Ve evrenin sırlarını bu sayede keşfeder. “Günah” tanımaz. Öyle ki, Din’e karşı kesin bir iktidarı olmasaydı bugün Bilim’den söz ediyor olmayacaktık. Batı medeniyetinden de tabii… Çünkü Batı medeniyeti, Din boyunduruğundan çıkıp Bilim’in açtığı yolda ilerleyenler tarafından kuruldu.Çok daha incelikli yazmak ve derinlikleri anlatmak gerekir elbet ama bu da böyle bir yazı. Üstelik bugün Pazar. Kestirme cümlelerimi mazur görün diye söylüyorum bunları… Neyse işte Batı bunlarla uğraşırken Doğu ise, İslam’ı yaymakla uğraştı ve sonuç olarak bugünün dünyasında da gelenek değişmedi: Bilim ile Din, hâlâ iyi arkadaş değil.Şu bir gerçektir ki Bilim, Batı beşiğinde sallanır… Ve din adamlarının bu beşiğin başında yeri yoktur.
Bilim konusunda kosmozun polisi Sevim hanfendinin söylemlerinden büyük feyz aldım Gaykedi. Saol. Ama ben bilim felsefesi konusunda saygıdeğer kozmoz polisinden ziyade Newton yada Einstein’ın söylemlerini daha kayda değer bulduğum için hanfendidense o beyfendileri daha bi kále almak durumunda kalıyorum. Gazetelerin pazar ekleri dışında kaynaklara bakarsan bilim-din ilişkileri yada bilim-tanrı ilişkileri konusunda (onun görüşleri kadar aydınlatıcı olmasa da) farklı bilgiler de öğrenebilirsin. (Bu arada başımıza ne geliyorsa bu imam hatip mezunu yarım doktor yarım imamlardan geliyor. Hakikaten bu okulları daha da minimize etmek lazımmış.)Ama itiraf etmem gerekirse, yazdıklarından hayatında bilim tarihi konusunda iki satır bir şey okumadığın düşüncesine kapıldım. Zaten seçmiş olduğun mürşidin de bunu doğruluyor. Ben de şimdi burda uzun uzun detaya girmiycem ama gerekirse ayrıntılı da tartışırız. Fakat Bilim tarihinin gelişimi konusunda, Eski Mezopotamya’daki bilimsel çalışmalardan günümüz kuantum fiziğine gelinceğe kadar geçirdiği aşamaları dikkatle okumanı salık veririm. Ek olarakta Avrupa bilim tarihi ve din kurumunun oluşumu ile İslam medeniyeti bilim tarihi konusunda iki satır birşeyler oku. Ardından da din diye genelleştirdiğin ve dile getirdiğin şeyin kilise doktrinleri ve bilim arasında cereyan etmiş olan çekişmeler olduğunu algıla ve ondan sonra daha sağlıklı tartışabiliriz.Bilim ne dini inançların ve tanrının varlığının ve ne de psikolojik hezeyanlarla malul bir tanrıtanımaz saplantının eğlence aracı değildir. Bilim “an”ın doğrusunu tesbit etme aracıdır. Ve kendi bilimsel tezlerini çürütecek yeni sav çıkana kadar da geçerliliğini sürdürür. Dogmatik bir kilise yaklaşımına eşdeğer mutlakçı bir tanrıtanımaz uslup, bilimsel “doğru”ya ulaşma yolu değildir. Bilimsel çalışmalar yaparak Tanrının varlığını ıspat çabasına girmenin olamayacağı gibi.
bunları bir imamhatip‘linin ağzından duymak ilginç gelmişti sadece, çünkü hiç alışık değilim de buna…bu arada Dawkins‘in müritleri dediğin kişiler kaç kişi ve görüşleriyle kaç kişiye ne zarar vermişler, ne şiddet uygulamışlar sonuçta dünya da dinler adına yapılanlar kabak gibi ortada.