Finallerin, yanına birşeylere alarak bittiği günün saat 3 sularında, milyonların içinde yapayanlız sendromu‘nun yaşandığı, ve güruh’un susmak bilmediği bir anda düşünülenlerden, grafik destekli notasyonlar.


Motorlu testeresiyle biçiyor bahçıvan çit bitkilerini; – carr carr – dans ediyor gibi, sallana sallana – adımları, az önce yediği kuşun kanını yalayan kedininkiler gibi -, sakin güçlü kolları sallanıyor. Eskiden makasları vardı bu adamların, daha iyi bir ritmi vardı makaslarının, bir ritmi vardı, güzel bir ritmi. Şimdi daha az yorulduğu için memnun hayatından, şanlı olduğunu düşünüyor, oysa istediği ne çok şey var kimbilir, kimbilir nasılda emindir o otların arasından çıkaramayacağına talihi. Yinede devam ediyor dansına, bilerek, bulmayacağını kendini talihin.
Talih; tüm şu “doğru yer, doğru zaman, doğru insan” saçmalıklarından öte, kutuplarda, herhangi birinde, nevada’da bir çölde, buzdolabı’nın önünde, lunaparkta, herhangi bir holding binası önünde – kansızlarla dolu olmasına rağmen kan kokarlar – Budist rahiplerin, ; alkolün veya kahrolmak yada kahretmekten başka işi olmayan bir başkasının elinden bulmaktır, bulabilmektir ölümü.
Hepimiz bir şeyleri isteyip duruyoruz, bilerek – bilmeyerek
O şeylerden hiçbirinin hiçbir zaman, bizi istemediğini. Bahçıvan dansına ara verdi, kim bilir ? beklide hissetmiştir. Oysa tek ihtiyacımız olan biraz şefkat, sadece şefkat içeren bir kaç saniye belkide, Ama etraftakiler, tüm şu kutsanmayı bekleyen güruh bir birine sırıtıp duruyor ve yıllardır, yalanlarının, sahtekarlıklarının aynı olmasına rağmen hala doğal olmayı en azından görünmeyi, beceremiyorlar.Tükendin mi hiç ? yada hissettin mi bunu, kıçın sıskışmış, kaçış yok, kaçacak bir yer ve nedende yok. İnsanlar, herşeyi bildiğini zanneden ahmaklar, bir bok bilmeyen ahmaklar, ruhunu çalmaya çalışırlar, bedenini isterler, yalnızsın… oldumu sanada ? anlıyorum, anlıyorum.