“Hayat acımasız!”, diye kestirip atmak istiyorum. “Kader utansın!” gibi klasik serzenişlerde bulunup, arabesk bir mutsuzluğa teslim olmak ve acımak kendime…Olmuyor. Bunlarla durulmuyor içimdeki fırtına…Hayattan hepimizin payına birşeyler düşüyor ve iki seçenek var: ya kabul edip yaşayacaksın elinde olanla avunarak, ya da isyan edeceksin, daha fazlasını istiyorum ben diye. Ben ilkini seçtim; Budur kızım senin payına düşen, sus ve devam et nefes almaya…hayattan payıma düşen; solariuma gitmez de eskaza beyaz kalırsa hayatın biteceğine inanan öğrencilere ders vermek, araba markalarını yarıştıran şapşallara bir şeyler öğretmeye çalışmak, ve bunu yaparken kirayı ve faturaları ödemek için bunlara katlanmak zorunda olduğumu bilmek…Yine de yetmediği için akşamın bir saatlerine kadar ek işlerde sürünmek…eve gecenin bir vakti dersten çıkıp geldiğimde omzuna başımı yaslayıp “çok yoruldum” diyebileceğim biri olmaması…ve imkansız bir aşk…hayattan benim payıma düşenler bunlar. Ben, sızlanma ve kabul et, budur işte, sus ve nefes almaya devam et, demeyi seçiyorum…ama bazen zor işte. Bazen nefes alamadığımı hissediyorum. içimi döküp rahatlamak istedim sadece, yorum beklemiyorum. bu gece yorgunum tüm bu kabul edişlerimden…